Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Something
Something Çeviri Türkçe
184 parallel translation
que quando se pede para a mulher fazer algo... ela está mais apta a obedecer que a comandar.
eğer bir hanımefendi bir şey rica ederse, that if a woman is asked to do something, emretmekten öteye itaat etmeye daha yatkındır.
Something Borrowed.
Ödünç bir şey.
Alguma coisa saiu errado em Washington e eu tenho que ter treino básico.
Something fell through in Washington and I have to take basic training.
# # Bem, há algo de novo no mercado
# # Well, there's something new on the scene
Senhora, hoje tenho uma coisa nova para lhe contar. Uma história verdadeira! Espera.
Mrs., today I have something new to tell you.
Tens de fazer qualquer coisa.
You gotta do something.
Ouve, querida, posso estar-me a meter onde não devo, mas não achas que se devia fazer algo?
Listen, sweetheart, this may be butting in where I don't belong but don't you think someone should say something?
Foi por causa do médico legista.
Something to do with the coroner.
Fizemos isso uma vez, Al. Lembras-te?
Ah, now life means something to you..
Come up with something sometime now
Bir gün bir şeyle gel...
Come up with something sometime now
Bir gün bir şeylerle gel...
When he saw something he shouldn't have,
Adamın gözleri çok şey gördüğü için...
* "Você deve adquirir um gosto forsomething nós nunca saboreamos"
# "You must acquire a taste # for something we've never tasted"
Ele sabe algo que eu não?
Does he know something I don't?
Ou vê algo em mim que você perdeu?
Or is it that you see something in me that you've lost in yourself?
Porque não fazem nada?
- Do something.
My God, do something!
Aman Tanrım, bir şey yap!
Já que desceste, faz-me qualquer coisa.
As Iong as you're down here, make me something.
Pegar nos vossos telefones quer dizer que alguma coisa está mal
# Grab your telephone'cause something just ain't right #
There was something in the air that night
There was something in the air that night
No momento em que julgava controlar a situação... algo incrível acontece na minha vida.
Just when I think I have a handle on things something wholly unbelievable presents itself.
A minha vida parece um episódio do Provolone-something.
Hayatım "Provolone" bilmem ne'nin bir bölümü sanki.
Or something Sally Jessy Stupid like that.
Bunu hak edecek ne yaptık? Bu daha çok yapamadıklarımızla ilgili.
Kids out of the glassblazery talked about something weirds.
Cam fabrikasının dışındaki çocuklar tuhaf birşeylerden bahsediyorlardı.
E a comédia Something's Got to Give permitir-lhe-ia o regresso.
Something's Got to Give adlı komediyle geri dönecekti.
Marilyn era a mulher que regressa a casa após 5 anos perdida numa ilha... descobrindo que fora dada como morta... e que o marido voltara a casar.
Something's Got to Give, 1940 yapımı My Favorite Wife adlı komedinin yeniden yapımıydı. Bu filmde Cary Grant ve Irene Dunne oynamıştı.
Fui atá lá e deram-me o roteiro... de Something's Got to Give. Pediram-me que nada dissesse a ninguém sobre isso.
David Brown'ı uzaklaştırıp yapımcılığı dostu Henry Weinstein'a verdirdi.
Soube da minha iminente demissão pelo meu amigo Richard Zanuck... que disse : " Vi Henry Weinstein no elevador e levava... um roteiro de Something's Got to Give.
Bir pazar günü şirketin o zamanki yöneticileri beni aradı. YAPIMCI Şirkete gittim ve bana senaryoyu verdiler :
Eu fazia tudo o que Cukor não queria fazer. Simplesmente fazia.
" Henry Weinstein'ı elinde Something's Got to Give'in senaryosuyla gördüm.
Johnson e Monroe trabalhariam juntos para rever Something's Got to Give.
Senaryo tam hazır değildi. Oskar ödüllü Nunnally Johnson'dan senaryoyu geliştirmesi istendi.
Uma nuvem negra parecia pairar sobre Something's Got to Give.
Şirket hızla iflasa sürükleniyordu.
Enquanto Cukor e Bernstein improvisavam um novo esboço... o produtor adjunto Gene Allen tratava da conclusão do cenário... uma réplica exata da casa e pátio do próprio Cukor.
Something's Got to Give'in üstünde sanki kara bulutlar dolaşıyordu. Ve Marilyn Monroe'nun her zamankinden fazlasını başarması gerekiyordu.
E Weinstein receava que o mesmo sucedesse a Something's Got to Give.
Ama Lee Strasberg'den kaptığı grip sağlığını bozmaya başladı.
Nesse dia, 104 membros da equipe apresentaram-se no estúdio 14... prontos e ansiosos por trabalhar.
Weinstein aynı şeyin Something's Got to Give'de de olmasından korkuyordu.
Esta cena com Dean e Cyd tornou-se o primeiro momento... de Something's Got to Give registado em película.
Bana da danışmadılar. Cukor plana uydu.
Repete-o. Construímos uma casa na árvore. XÁ E IMPERATRIZ CONHECEM AS ESTRELAS
Dean ve Cyd'in oynadığı sahne Something's Got to Give'in filme alınan ilk sahnesiydi.
Suas Majestades visitam o estúdio de Something's Got to Give... onde Cyd Charisse e George Cukor os receberam.
Tekrar söyle. Ağaç ev yapıyoruz. ŞAH VE EŞİ YILDIZLARLA BULUŞTU
Nesse dia, Cukor filmou várias cenas onde a personagem de Marilyn... se emociona em silêncio por estar em casa... pela primeira vez em 5 anos.
Majesteleri Something's Got to Give'in setine uğradı. Onları Cyd Charisse ile George Cukor karşıladı.
As flutuações de humor de Marilyn durante Something's Got to Give... resultavam também de uma vida romântica caótica.
Benden daha şişmandı. Siyah pelerin giyerdi.
Recebíamos relatórios do psiquiatra e do produtor. "Marilyn disse isto" e "Vem amanhã."
Marilyn'in Something's Got to Give'deki şaşkınlığının bir nedeni de aşk yaşamındaki kaostu.
O incidente marcou um significativo ponto de viragem... na rodagem de Something's Got to Give. Na segunda-feira, 21 de maio...
Nihayet sahneye çıktığında üstünde örttüğünden fazlasını gösteren ipek bir elbise vardı.
Passado um bocado, disse : "Pronto, acabou-se!" E saiu do estúdio. E acabou mesmo.
Aynı gün Cukor, dedikodu yazarı Hedda Hopper'a, Marilyn'in Something's Got to Give'den alındığını ve Hollywood kariyerinin bittiğini söyledi.
No mesmo dia Cukor deu a notícia à colunista social Hedda Hopper... de que Marilyn iria ser substituída em Something's Got to Give... e que a carreira dela em Hollywood tinha terminado.
Sözleşmede Marilyn ayrılırsa yeni yıldız için onayının isteneceği, yoksa ayrılacağı yazıyordu. Ve öyle de oldu.
Apresenta-me a ela? "Respondi :" Sim, se ela concordar. " Quando Marilyn chegou, apresentei-as. Ela chamava-se Louise.
Marilyn, Fox'la 2 film için 1 milyon dolara anlaştı ve Something's Got to Give'e yeniden başlamak için plan yapıldı.
Marilyn assinou um contrato de 1 milhão para dois filmes com a Fox... e fizeram-se planos para retomar a rodagem de Something's Got to Give.
Ruhsal durumunun iyi olduğunu düşündüm. Sesi neşeliydi. Aniden onu bunalıma itecek bir şey olmuş olmalı.
A ideia geral era que se soubessem que Marilyn tinha problemas... teriam feito tudo o que pudessem para ajudar. Então, percebi que Marilyn não fascinava só os homens.
1963'te Fox, Something's Got to Give'i Move Over, Darling adıyla Doris Day ve James Garner'la yeniden çekti.
O funeral de Marilyn realizou-se a 8 de agosto, pelas 13h... na Casa Mortuária de Westwood Village.
Ya kalan dört buçuk yıl? Something's Got to Give'in filmleri Fox'un depolarında unutuldu.
Por esse motivo mandaram David Brown, um produtor veterano... aliciar a estrela com o roteiro duma comédia... intitulada Something's Got to Give.
Şirket Marilyn'in bir an önce dönmesini istiyordu.
PRODUTOR Marilyn não queria realmente fazer o filme.
Yıldızı ikna etmek için, emektar yapımcı David Brown ile Something's Got to Give adlı komedinin senaryosunu gönderdiler.
Something's Got to Give era uma nova versão... da comédia de 1940 My Favorite Wife... que fora protagonizada por Cary Grant e Irene Dunne.
Çok bağlayıcı bir sözleşmesi vardı ve Fox dışında filmler yapmıştı. Fox sözleşmeye uymasını istedi ve ona bu filmi verdi.
Acautela-te. "
Something's Got to Give.