Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Yank
Yank Çeviri Türkçe
963 parallel translation
Entretanto, a chamada para a oração matinal soou dos miranetes.
Bu esnada, sabah ezanı minarelerden yankılanmaya başlamıştı.
"As suas barreiras são expostas, " ecoando as nossas gargalhadas... como se os mortos ali estivessem. "
Ölüler orada oldukları halde, gülüşümüz yankılanıyor. "
O quê? Faz eco.
Bu yankı, efendim.
- O eco é necessário?
- Yankı şart mı?
As casas têm quintais internos,... que são como celas sem teto que ecoam como poços... e interconectam por meio dos terraços de cima.
Bu evlerin içlerinde su kuyusu gibi yankılanan, tavanı açık hücreleri andıran ve üstlerindeki teraslar vasıtasıyla birleşen avlular yer alır.
Se o desejo ecoar
Tek yapman gereken budur Sesinin yankı yaptığını duyarsan
Parece um eco!
Sesin yankı gibi geliyor.
- Deve ser um eco.
Büyük olasılıkla bir yankıydı.
Que eco!
Ne güzel yankı!
Toda a região vai exultar com a tua coragem, Hindley.
Tüm memleket cesaretinle yankılanacak Hindley.
Alguém começava a cantar, e o vale repicava ao som de tantas vozes.
Biri bir şarkı başlatırdı ve vadi seslerin yankısıyla dolardı.
Acordo de noite, com o som dos seus passos ecoando na minha cabeça.
Gecenin bir yarısında uyanıyorum ve pençelerinin tıkırtıları beynimde yankılanıyor.
- Provavelmente será só um eco de uma gruta, mas ouve-se como um espectro.
Muhtemelen bir mağaradan gelen yankıdır ama tıpkı bir hortlakmış gibi ses çıkıyor.
Na aldeia Kiowa, o som dos tambores ecoa na pulsação dos jovens bravos.
Kiowa köyünde davulların ritmi, cesur gençlerin kalp atışlarında yankılanıyor.
É um eco bonito, não achas?
Güzel yankı yapıyor değil mi?
O teu eco está confundido.
Yankın karışık.
Ficou bom, não?
İyi yankı buldu, değil mi?
diga-me,'Yank', que procura?
Söyle Yanki, sen neyin peşindesin?
Há alguma coisa que queira Yank?
Bilmen gereken bir şey Var mı, Yanki?
Onde vai, Sr. Rezingäo?
Nereye gidiyorsun Yankı Efendi?
- Shane, esse é o Yank Potts.
- Shane, bu Yank Pots.
- Olá, "Yankee".
- Selam Yank.
Já basta, "Yankee".
Bu kadar yeter Yank.
Agora, mais só, privado do som de uma voz, de qualquer voz, grito ao vale para ouvir o barulho do meu próprio eco.
şimdi tamamen yalnızım, başka birşeylerin sesini duymak istiyordum. herhangi bir ses. Sesimin yankısından başka birşey duymuyordum.
É o Desfiladeiro do Eco.
Yankı geçiti.
Com o eco da música De Mendelsohn
Mendelssohn nağmeleri yankılanır
O grito'Felipe o bárbaro'ainda ecoa pelo país.
"Barbar Philip" çığlıkları ülkenin her tarafında hala yankılanıp duruyor.
O relâmpagos e os trovões rolaram de cima e para baixo da garganta... como uma criança com um grande tambor.
Şimşekler çakıyor ve bir çocuğun koca bir davulu çalması gibi gök gürlüyor Kanyonda yankılanıyordu.
Velocino de Ouro e do trovão na montanha.
Altın Post ve dağda yankılanan gök gürültüsü.
Ouve, no sussurrar zombeteiro do vento, o eco das vozes da escuridão.
Rüzgarın alaycı fısıltısında karanlığın yankılanan seslerini duydu.
As vozes devem vir lá de baixo, de algum sítio.
Sesler aşağıdan bir yerlerden yankılanıyor.
- O eco.
- Yankıyı.
Quando o eco terminar tenta responder.
Yankı durduğunda, cevap vermeye çalış.
É um eco múltiplo, que se faz soar através das câmaras nas rochas.
Kayalardan oluşan bu yerde yankılanan, gizlenemeyecek bir yankı.
O ultimo eco dá-nos a direcção exacta.
Son yankı, bize yönü gösterecektir.
Quantos voluntários vocês tinham quando dispararam... o "tiro que o mundo ouviu"?
Dünyada yankılanan silahı ateşlediklerinde Concord'da kaç asker vardı?
Quando, no grande oeste americano se apregoavam os nomes, de pistoleiros como Wyatt Earp, Jesse James, Bat Masterson, e Doc Holliday, uma bonita e namoradeira actriz, arrebatou o oeste com a sua trupe de teatro.
Amerikan bozkırları Wyatt Earp, Jesse James, Bat Masterson... ve Doc Holliday gibi silahşor ve kanun kaçaklarının... isimleriyle yankılanırken, güzel ve işveli bir aktris... kumpanyasıyla beraber Batı'yı kasıp kavuruyordu.
A lei foi cumprida, mas as repercussões do que aconteceu nessa sala, passarão para a posteridade.
Hukuk yerini buldu. Ama bu mahkeme salonunda olanların yankıları gelecekte daha iyi anlaşılacak.
E os ecos das perseguições... e atrocidades... ainda não silenciaram.
Bu zulüm ve acımasızlığın yankıları hiç dinmeyecek.
Em Boston, New York, Savannah e no outro lado do oceano, em Londres, París, Berlín.
Ve onun bu keşfi, kıtanın öbür ucunda Boston'da, New York'da, Savannah'da ve okyanus aşırı diyarlarda Londra'da, Paris'te, Berlin'de yankılandı.
Sou capaz de lhe acertar daqui, Ianque.
Belki onu buradan vurabilirim, Yank.
Ianque.
Yo, Yank.
Anda lá, Ianque!
Hadi, Yank!
Anda lá, Ianque!
Hadi ama, Yank!
Ianque!
Hey, Yank!
E não sabem com quem estão a falar Mas um dia ouvirão gritos no cais "Mas quem será que não pára de gritar?"
Ama bir gün bir çığlık yankılanacak rıhtımda ve soracaklar, bu çığlık da ne ve görecekler bardakları yıkarken gülümsediğimi de ve soracaklar yüzündeki gülümseme niye.
Um eco de uma gruta subterrânea, talvez.
Ve şu an bu tür sesler oluyorsa tamamen doğal sebepler yüzündendir. Belki bir yeraltı mağarasından gelen yankılanmadır.
As palavras ecoaram na minha mente. Disposta a morrer?
O kelimeler kafamda yankılandı :
"Estamos voando sobre o Brasil!"
Bir ses kabinde yankılandı : "Brezilya'nın üstünden uçuyoruz."
Então, Ianque?
- Hey, Yank!
Gostaste, Ianque?
Hoşuna gitti mi, Yank?