Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Zanuck
Zanuck Çeviri Türkçe
54 parallel translation
O Zanuck é impaciente.
Zanuck sabırsızdır.
Zanuck, Zanuck!
Zanuck, Zanuck!
Gostaram, na Twentieth, mas o Zanuck não acerta.
Twentieth Century Fox'ta çok heyecanlandılar ama Zanuck emin değil.
Bem, parece que o Zanuck arranjou um filme sobre basebol.
Görünüşe göre Zanuck kendine beysbol filmi bulmuş.
Não antes de eu ver o Zanuck.
Hayır. Zanuck'u görmeden olmaz.
Certo. Porque é que temos de ver o Sr. Zanuck?
Bay Zanuck'u neden görmek zorundayız?
Deus ou o Zanuck?
Allah mı yoksa Zanuck mu?
Tens uma reunião às nove horas, com o Zanuck, amanhã.
BERT : Yarın saat 9'da Zanuck ile buluşman var.
És o miúdo de ouro do Zanuck, não és?
LARRY : Sen Zanuck'un altın çocuğusun, değil mi?
É suposto ir ver o Zanuck agora.
Şimdi Zanuck'u görmem lazım.
Senta-te aqui.
ZANUCK : Buraya otur lütfen.
- Esta tarde, Sr. Zanuck.
Bu öğleden sonra, Bay Zanuck.
- Óptimo.
ZANUCK : Harika
Concordo com os exteriores.
ZANUCK : Çekim yeri iyi.
Ouve, David, se queres fazer este filme, vais ter de ficar limpo.
ZANUCK : Eğer bu filmi yapmak istiyorsan, kendini düzeltmen lazım.
FELIX A. GRAFF ADVOGADO
ZANUCK :
Passamo-los e mostras-me a diferença, está bem?
ZANUCK : Tamam biz oynatıyoruz ve sen bana farkı göstereceksin.
Ele paga ao empregado para lhe trazer chamadas falsas do Warner e do Zanuck.
Garsonlara Warner ve Zanuck'ten gelen telefonları getirdikleri için para ödüyor.
Como correu com o Zanuck?
BERT : Zanuck ile işler nasıl gitti?
O Zanuck gosta de ti, David.
Zanuck senden hoşlanıyor, David.
Não, obrigado. O Zanuck disse para o vir ver. Você disse-me para vir aqui.
Zanuck seni görmemi istedi.
O Zanuck quer ilibar o seu nome o mais depressa possível...
Zanuck senin isminin en kısa zamanda temize çıkmasını istiyor.
Seja sensato, David, o Sr. Zanuck quer muito que volte ao trabalho.
GRAFF : Mantıklı davran. Bay Zanuck seni yeniden işe almak konusunda biraz tedirgin.
- Vou ver o Zanuck amanhã.
DAVID : Yarın Zanuck'u görmeye gideceğim.
Lamento, David, mas se está aqui para ver o senhor Zanuck, ele está numa reunião com argumentistas agora, depois, tem um almoço de negócios, e à tarde, vai ter uma projecção do Viva Zapata!
Üzgünüm, eğer Bay Zanuck'u görmek için geldiyseniz, o şu an senaryo konferansında. Ondan sonra da öğle yemeği randevusu var sonra da Elia Kazan ile birlikte Viva Zapata filmini izleyecek...
Senhor Zanuck, a pessoa com quem vai almoçar chegou.
NAN : Öğle yemeği randevunuz burada.
Pensa nisso, David.
ZANUCK : Bu konuyu düşün.
O que queres dizer? Percebes a terrível posição em que colocaste a agência? Porque não fizeste o que o Zanuck disse?
Zanuck'un dediğini niye yapmadın?
O Zanuck não te ajudou, pois não?
Zanuck yardımcı olmadı.
Os congressistas querem ser senadores, governadores, até presidentes um dia.
ZANUCK : Kongredekiler, senatör olmak istiyor hatta günün birinde başkan bile olmak istiyorlar.
Podes realizá-lo melhor do que ninguém.
ZANUCK : Sen bu filmi herkesten daha iyi yönetirsin.
- Ele quer que o realize.
Zanuck benden bu filmi yönetmemi istiyor.
O Zanuck consegue sempre arranjar uma coisa de jeito.
DAVID : Zanuck bana iyi bir teklif yaptı.
Ouvir o Zanuck ao telefone.
Zanuck'un telefonda dinlediği.
mas acho que Zanuck é recordado por filmes com uma certa consciência social e um certo grau de realismo,
... acımasız gerçek demem uygun olmaz,.. ... çünkü Betty Grable müzikalleri ve buz pateni filmleri de çektiler. Hatta her türlü film çektiler.
que talvez não fossem característicos da MGM.
Ama sanırım Zanuck denilince akla gelen filmler,.. ... toplumsal vicdan taşıyan filmlerdir.
SAMUEL FULLER à minha frente, na mesa do Romanoff, com o Zanuck.
... sen de Stalin'e atom bombasını veren hainler kadar suçlu olursun. Bana bayrak edebiyatı mı yapıyorsun?
E Zanuck respondeu :
- Adama cevap versene!
Hoover ficou muito zangado e disse : "Sabe bem que não é isso", e o Zanuck explicou-lhe simplesmente ( e era amigo dele, o conhecia ),
"Bana kahrolası bayrak edebiyatı yapma." dediğinde Hoover buna karşı çıktı, hem de sözlü olarak yanımda Zanuck'la birlikte Romanoff'un masasında oturuyorken.
Tem que ser assim, senão será um filme de propaganda, e nós aqui não fazemos esse gênero de filmes de propaganda.
"Bana kahrolası bayrak edebiyatı yapma." Zanuck bana "Haklı." dedi. "Kahrolası kısmını çıkarıyoruz."
Fuller encontrara um nicho nos filmes de série B e de gênero mas quando o sistema de estúdios ruiu foi relegado para produções independentes de baixo orçamento.
Hoover küplere bindi. "Kast ettiğimin bu olmadığını domuz gibi biliyorsun." Zanuck basit bir şekilde açıkladı.
No entanto, David Selznick, na RKO ultrapassou Zanuck vários meses antes.
Özellikle de Warner Brothers'da. O zamanlarda prodüksiyonun başındaki genç Darryl Zanuck,.. ... yazarlarına konuları gazete başlıklarından seçmeleri emrini verdi.
Foi um dos três filmes realizados por Rowland Brown, um nome esquecido cuja carreira meteórica se diz que acabou quando deu um murro a um dos maiores executivos de Hollywood.
Güneyin ceza infaz sisteminde reformlara bile sebep oldu. Ama RKO'dan David Selznick,.. ... filmden birkaç ay önce prangalı mahkûmlar sistemiyle ilgili şikâyetini dile getiren bir filmi gösterime sokarak Zanuck'tan önce davrandı.
Capitão Zanuck, sugiro que aproveite este tempo para se apresentar e conhecer a sua equipa.
Yüzbaşı Zanuck, içeri girip kendinizi takımınıza tanıtmanızı öneriyorum.
É a minha lanterna. CINEMA DARRYL ZANUCK.
Fenerim.
Soube da minha iminente demissão pelo meu amigo Richard Zanuck... que disse : " Vi Henry Weinstein no elevador e levava... um roteiro de Something's Got to Give.
Bir pazar günü şirketin o zamanki yöneticileri beni aradı. YAPIMCI Şirkete gittim ve bana senaryoyu verdiler :
O realizador George Cukor ficou furioso com a demissão de Brown. E o seu ressentimento manteve-se quando Henry Weinstein chegou.
Görevden alınacağımı arkadaşım Richard Zanuck'tan öğrendim.
Thirteen Chicago, take 17.
ZANUCK :
- O Zanuck queria que eu... - Espere lá.
Dur bir dakika.
É bom.
ZANUCK :
O jovem Darryl Zanuck, responsável da produção, disse aos roteiristas para usarem as parangonas dos jornais.
Paramparça bir hayalin kırıntılarıydı hepsi.