Agreed Çeviri Türkçe
14 parallel translation
We agreed I could go back to work after I gave birth.
Doğumdan sonra, işe girmem konusunda anlaşmıştık.
No, it can't be Friday, because, remember, we agreed that we would start next week?
Cuma günü olmaz. Çünkü haftaya başlayacağımızı söylemiştik, hatırladınız mı?
Just to make her stop... I agreed that I would talk to Sarah.
Sadece susması için Sarah ile konuşmayı kabul ettim.
I went to thank Sarah in person, because my agent had called me that evening to tell her that she had agreed to let me out.
Sarah'ya yüz yüzeyken teşekkür etmek istedim. Çünkü menajerim o gece, diziden çıkmama izin verdiğini söylemek için aramıştı.
However Unequivocally reaffirmed the holding, the counsel, as agreed - -
Ancak net bir şekilde holdingi doğrulayan danışman, anlaşıldığı gibi - -
I'm sorry, honey, but Finn must have agreed with me.
Üzgünüm tatlım ama Finn de benim gibi düşünüyor.
Руби уезжает на следующей неделе, and we agreed to do this whole long-distance thing if, after a year, one of us moves, so I got to sell her on coming back here or I could wind up in Dallas, which is why I want to spend the week showcasing the joys of BlueBell at Christmastime.
Ruby haftaya gidiyor... bu ayrı yerlerde olma işini bir sene... götürebilirsek, birimiz diğerinin yanına taşınacak... yani O'nu burada yaşamaya ikna etmeliyim... yoksa benim Dallas'a gitmem gerekebilir... bu yüzden tüm haftayı O'na Bluebell'in Noel'de... ne kadar neşeli bir yer olduğunu göstererek geçireceğim.
I agreed with everything he said.
Söylediği her şeye katılıyorum.
I'm gonna drive, Reese sits in the back, while you ride shotgun, agreed?
Ben kullanacagim, Reese arkada oturacak sen de ön tarafta oturacaksin, tamam mi?
We agreed on 10 : 30.
10 : 30 diye karar vermiştik.
I got what we agreed to in the prenup, и теперь он хочет уничтожить меня на моей роботой, с моими друзьями.
Evlilik sözleşmesinde yazan herşeyi yaptım ve şimdi de işimi, arkadaşlarımı mahvetmeye çalışıyor.
And I agreed to keep Mara around.
Mara'yı yakınımda tutmaya karar verdim.
You agreed to buy us booze,'cause we weren't old enough.
Bize içki almayı kabul ettin çünkü biz yeterince yaşlı değildik.
Agreed.
Kabul.