Abyss Çeviri İngilizce
621 parallel translation
Değişmek için bir yol aramak yerine ıssız ve acımasız bir dünyanın uçurumunu yeğliyorsun.
you prefer a world of nothingness and brutal abyss.
"Zamanın sonsuz uçurumu karşısında, akıl sersemleşiyor."
"The mind seemed to grow giddy by looking so far into the abyss of time."
Ancak jeologlar, Hutton'un uçurumunun boş olmadığını biliyorlardı.
But geologists knew Hutton's abyss was not empty.
Bu onlar için bir dizi oluşturuyordu ; Hutton'un zaman uçurumunda bir ölçü.
Now, that gave them some kind of sequence, some kind of measure across Hutton's abyss of time.
Geceleri, karanlık alemlerinden gelen bu yaratıklar yaşayanların mekânlarına dadanıp buralara lanet ve ölüm saçarlar.
At night these creatures from the abyss haunt the abodes of the living, where they sow death and decay.
Bunlar, güçlerini korumak için bizleri kanlı, dipsiz uçurumlarına itenlerdi. "
It is those others, those who would ruthlessly plunge us into the bloody abyss of war to protect their power. "
Eriyen buzuldan gelen su dökülürken kabararak, sanki yanan bir evden çıkan duman gibi görünüyor ve bu muazzam derin uçurumdan aşağı dökülüyor.
The torrent, swollen by the melting glacier, plunges into a tremendous abyss in which the spray rose up like the smoke from a burning house.
Karanlık düşlerinden kurtulduktan sonra tablonun karşısına çıkmayı başardı. Bazen kendisinden ve tablodan nefret ediyordu, ama diğer zamanlar bireyciliğin şeytani çekiciliğinin mutluluğunu yaşıyordu.
When he had recovered from visits to the abyss, he would stand in front of the picture, sometimes loathing it and himself but filled at other times with that pride of individualism that is half the fascination of evil.
Işıltılı Cehennem, Azap Çeken Ruhlar, Fırtınadaki Kalpler Şam'da Günahlar, Aşkın Süpürdükleri...
"The Starry Abyss," "Tortured Souls," "Hearts in the Storm." "Sin in Damask," "SweptAway by Love."
Bu boşluktaki toplu katliamı yaratan kişinin ben olduğumu veya yoldan çıktığımı her şeyi benim emrettiğimi bir türlü kabul edemiyorum.
I cannot quite admit that it is I who am creating a slaughter in this abyss, or that I left the road, that I ordered this and that.
Önümde nihayetsiz uzanan bir derin çukur buldum.
But now, stretching endlessly before me, I found a deep abyss.
Üç kupa?
Three hearts? We're on the brink of a tantalizing abyss.
Yaratık bana saldırıyor ve beni çekerek dibe batırıyor.
The creature attacks me and drags me into the abyss.
Ve şimdi, ilk kişi, bu korkunç uçuruma, hermetik ( hava geçirmez ) takım içinde girdi. Biraz Dünya'nın yaşanabilir iklimi!
And now, the first person, goes into open space, taking with him, inside his hermetic suit, into this terrible abyss a bit of Earth's habitual climate.
İnsanlar çabucak yeni yaşam koşullarına alışıyor. Ve buradaki, siyah uçuruma, daha önce tanıdığı bazı konforlara.
People quickly get used to their new living conditions, and here, into the black abyss, someone has brought, some familiar earthly comforts.
Ateş püskürüyor, bir uçurum beliriyor Dağın eteklerinde
It belches flame, an abyss opens at its foot
Bu korkunç durumda olanlar o'nun büyük gazabına karşı, her gün tehlikedeler.
How dreadful is the state of those who are in daily danger of this great wrath, this abyss of death and despair.
Defol, emrediyorum!
Sink into the abyss of sin! Go away!
" Eşiğinde buldum kendimi acınası vadinin ve sayısız inlemerle dolu korkunç, dipsiz kuyunun.
" On the brink I found me of the lamentable vale, the dread abyss that joins a thunderous sound of plaints innumerable.
onu iyi biliyorum, Kruşçev yoldaşım, görsel bir evhamdı, ve, tam tersi, aramızdaki uçurum daha büyük ve onarılamazdır. Evrende uçuyoruz ve zavallı milyar insanlar hala dünyaya bağlı duruyor, umutsuz sinekler gibi.
I know, comrade Krouchtchev, that this was an optical illusion, and, on the contrary, immense and irremediable is the abyss between us who fly the cosmos, and the billions of miserables attached to the earth
Açıkça belli ki, bu adamın sonu gelmez hırsları var.
That man is obviously an abyss of ambition.
Bayım, burada şeytanlar çılgınca bağırışır... ve görünmez eller sizi dipsiz uçurumlara sürükler.
Sir, demons rave there and in visible hands push you into the abyss.
Dipsiz bir kuyuda, cehennemin çok yakınındayız.
We're in the abyss, close to Hell.
Ve şimdi dibi olmayan bir çukura düşüyoruz.
And now we're both falling into the abyss.
Baş döndürücü bir uçurum birdenbire karşımda beliriveriyor. "
A dizzying abyss suddenly opens before me. "
Bir an için dipsiz bir boşluğa atlıyormuş gibi hissettim.
For a moment it felt like jumping into an abyss!
Uçurumun kenarında durup aşağı bakıyorsun.
You stop before that abyss and have a look down there.
Dipsiz çukurdan bizi korkutmak için çıkageldi.
It came up from a deep abyss to frighten us.
Onu çukura geri gönderen kişinin Teb kraliçesi Lakoste ile evleneceği söylense bile kimse buna cesaret edemiyor.
Nobody dares drive it back to the abyss, even though the man who does will marry Jocasta, the queen of Thebes.
İşe yaramaz. Beni içine ittiğin çukur aslında senin içinde.
The abyss where you're thrusting me is inside you.
- Vieira'yı uçuruma ittin.
You've thrown Vieira into an abyss.
Uçurum burada, kocaman.
The abyss is here, wide-open.
Uçurumun kenarında duruyoruz.
We stand on the edge of the abyss.
Bunun zevki bizi insansız cehennemlere sürükledi.
The ecstasy of it marked our descent into a nonhuman abyss.
Onu tanıdığımı sanıyordum, kadınlığı dışında öğreneceğim bir şey kalmadığını düşünüyordum.
I thought I knew her, and I thought there was nothing to know about her but an abyss of femininity.
Dünya, ne beni cehennem çukuruna çekmek için, ne de denizin öfkesiyle beni içine çekmesi için yönetilmedi.
The earth has not dragged me down into the abyss, nor has the sea engulfed me with its raging storms.
Kazazedelerden ikisi şu anda boşlukta sallanıyor!
Two people are hanging above the abyss.
Neler oluyor? Jandarma, ne oluyor? Araba uzaklaşıyor?
The car flies away from the abyss.
Daha bir çok gece beraber geçireceğimiz... Zamanın derinlikleri içerisinde.
So many nights tumbling and tumbling away... into the abyss of time.
O protestan, ben katoliğim, arada dini bir uçurum var.
She's Protestant, I'm Catholic, it's a great religious abyss.
Bizi bu rezil durumdan kurtarmayı vaat eden yegane parti onlardı.
In the truth, it was the only party that it promised to take off us of the abyss.
Ancak başaramazsak, bütün dünya sonu gelmeyecek yeni bir karanlık çağa gömülecektir.
But if to fail, the whole world will fall in an abyss of a new Age of the Darknesses.
Ayaklarının dibinde bir uçurum açılmıyor mu?
is not an abyss opening at his feet?
Fakat yalnızlık içinde annesinin kaybından dolayı... acısı büyümüş onu dipsiz bir uçuruma... deliliğe sürüklemişti.
But the loneliness within him had grown to a vast abyss... and the pain of his loss at last pushed him over the precipice... and into madness.
Bu oda da bulunanlar, insanın karanlık boşluğuna bakan ruhun içsel evreni tarafından ortaya konulmuş sanatsal ve edebi bir anlam arayan ve hâlihazırda natüralizmi reddedenlerin oluşturduğu ve tüm Avrupa'yı etkisi altına alan edebi bir dalgalanmanın merkezi.
In this room, a centre of the literary storm that is to sweep over Europe are those who have already rejected Naturalism who are now seeking an artistic or literary means of presenting the interior macrocosm of the soul peering into the darkest abyss of man,
Uçurumun altında bulduğumuzda elinde bu vardı.
Tata gathered it in hand when I found the bottom of the abyss.
Onlar dünyanın düz olduğu inancını korudular ve okyanusun genişleyen bir uçurumla son bulduğunu.
They have retained the belief that the earth is flat and that the ocean far beyond ends in a yawning abyss.
Dünyanın bittiği yere ulaşmak istiyorlardı, gerçekten bir uçurum olup olmadığını görmek için.
They want to reach the edge of the world, to see if there is really an abyss.
Bu kadar yıldan sonra, bizler aynı insanlar değiliz.
Kept in a separate abyss despite the years.
İşte, dumanların arasında göründüler adeta cehennemin karanlığından cennete doğru yükseliyorlar!
Saved from hell, from the abyss.
Erkek büyük bir boşluğa düşmeye görsün birdenbire oradan yukarı çekilir mükemmeliyete doğru.
Never does a man fall into the deep abyss and then with equal violence is thrown up