Anyway Çeviri İngilizce
66,412 parallel translation
Ama bilirsin, korkuyu hisseder ama yine de yaparsın.
But you know, feel the fear and do it anyway.
İki kemik torbasını birbirine çarpmak gibi olurdu zaten.
It'll be like slapping two bags of bones together anyway.
- Bu arada, Luke nerede?
- Where is Luke, anyway?
Daha doğrusu, iyi bir plan değil.
It's not a good one, anyway.
- Uyuyacaksın zaten.
- You're gonna sleep, anyway.
- Şey, her neyse...
- Well, anyway...
Neyse belki de hiç bir şey söylememeliydim.
Anyway, maybe I shouldn't have said anything. I just want to let you know that I haven't forgotten about what you did for me. I...
Yine de vururlar bizi.
They'll gun us down anyway.
Zaten çok da fazla zamanı kalmadı kadının.
Besides, it's not like she's got that much time left, anyway.
Kimseyi yargılamam. Benim ne düşündüğüm kimin umurunda ki?
I don't judge, and who cares what I think, anyway?
Neyse, sorun şu ki çok pahalı bu boklar. Gerçekten çok pahalılar.
Anyway, the point is that shit's expensive, like, real pricey.
Neyse, bir çek çaldım ve hap almak için kullandım.
Anyway, so I stole a check and used it for drugs.
Her neyse, bir keresinde yola çıkalı 42 dakika olmuştu. Boktan kasabamdan daha yeni ayrılmıştık, derken polis yolumuzu kesti.
Anyway, this one time, we were 42 minutes into the drive, barely left my shitty town, when the police stopped us.
Neyse. Randevum var şimdi.
Anyway, listen, I'm at my appointment.
Her neyse, genç kadınların eğlenip başka şeyler denemesi yaygın bir şey.
Anyway, it's very common for young women to dally or try things.
Şey... Her neyse, mutsuz olduğunu anladım.
Well, anyway, I could tell she's unhappy.
İşiniz daha zor.
Anyway, you've got the harder job.
Böyle ipe sapa gelmez bir yerde ne işleri var zaten?
What are they doing this far out, anyway?
Primo ne biçim bir isim zaten?
What kind of name is primo anyway?
Arkadaşına ne oldu peki?
So what happened to your friend, anyway?
Kuralları çiğnediğini nasıl biliyorlar hem?
How do they know if you've broken a rule anyway?
En azından hukuki açıdan.
Legally, anyway.
Protomolekülün ne istediğini veya yaptığını kimse bilmiyor ve yine de onu kullanıyorlar.
No one knows what the protomolecule wants or what it's doing, but they are using it anyway.
Her türlü yeneceğim zaten.
I'm gonna beat you anyway.
Yine de öldürebilir seni.
He still might kill you anyway.
Neyse, teşekkür mesajı attı. Sonra oturup bir şeyler içtik.
Anyway, she texted saying thanks, and we ended up grabbing a drink.
Her neyse, gerçekten görmeni istiyorum.
Anyway, I really, I want you to see it.
Tüm bunları yapıp da harika görünmezsen yine herkesin ağzına düşersin.
You do all of that, but if you don't look your best, everyone comments anyway.
Neyse, kadeh kaldıralım.
Anyway, let's make a toast.
O, yazar temsilcisiydi, ben de orada stajyerdim.
Anyway, he was a lit agent, and I worked there as an intern.
Sana şey dediğim için özür dilerim...
Anyway, I'm... I'm sorry I called you a, uh...
Benden bahsettiğimiz yeter.
Anyway, enough about me. Let's talk about you.
Zaten benim de işim var...
I have to go anyway, so...
Peki, Valentine neyin peşinde?
Okay, what is Valentine up to anyway?
Her neyse Downworld'ün geri kalanında ölecek.
He's just gonna die with the rest of the downworld, anyway.
Saf melek kanının sana ne faydası oluyor?
So what does this pure angel blood do for you anyway?
- Buraya nasıl geldin?
How did you get in here anyway?
Siz nasıl süper kahramansınız böyle?
What kind of superheroes are you guys anyway, huh?
İstedikleri şeyi versek bile bizi öldürürler zaten.
- No, Ray's right. If we give them what they want, they're gonna kill us anyway.
Kıymetli mızrağını alsa bile bizi öldürmeyeceği ne malum?
Who's to say he won't kill us anyway? Even after we've gotten his precious spear?
Bu her ne kadar eğlenceli olsa da artık eve dönsem iyi olacak.
Anyway, as fun as this was, I probably should be getting home.
Dedektif Boland burada.
Anyway, yeah, I cross-referenced the ATM withdrawals and pings from her burner cell phone. Detective Boland is here.
Sen onun tipi değilsin zaten.
You're not her type anyway.
Bu sana daha uygun bir şey gibi.
Anyway, that sounds more like you.
Daha ucuza gelir.
It's cheaper anyway.
Zaten bu ülkede iş falan kalmadı.
And there's no jobs left in this fucking country anyway.
Hem onu neden dinleyesin ki?
Why would you listen to him, anyway?
Götün teki zaten, üstelik kıskanıyor, tamam mı?
He's an asshole anyway, and he's jealous, okay?
Babam sezgisel olarak böyle bir şeyin kokusunu alır zaten.
That's probably something dads can smell instinctively anyway.
Arkada ne var böyle?
What you got back here, anyway?
Neyse, bakın.
Anyway, take a look.