English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İngilizce / [ A ] / Azından

Azından Çeviri İngilizce

51,370 parallel translation
Sizinkilerin dükkânında çalışırsan en azından yanık patlamış mısır kokmazsın.
Well, if you work at your parents'store, you won't smell like burned popcorn.
Ama en azından işin doğrusunu açıklayabileceğimi düşündüm.
But I thought at least maybe I could set the record straight.
En azından benim için bir şeyler buldum.
At least I got something going for me.
oldukça eminim En azından alabilirim Bu bir 5gs.
I'm pretty sure i can get at least 5gs for this one.
En azından kalkabilir miyim?
Can I at least get up?
Kurtarıcılar'la yaptığımız sulh her an bozulabilecek gibi olsa da en azından bir uzlaşma var.
The peace we have with the Saviors is uneasy, but it is peace.
En azından nereleri aramayacağımızı söylersin.
At least you can tell us where not to look.
Bunun için en azından kuru maya, oksijenli su ve bir miktar da sıvı bulaşık deterjanı gerekir. Belki biraz da tuvalet ya da lavabo açacağı. Birkaç balon ya da o tarz bir şey.
That would at least require dry yeast, hydrogen peroxide, and a small amount of liquid dish soap, maybe some, you know, bathroom or drain cleaner, some balloons or something like that, few other common household sundries.
En azından nereleri aramayacağımızı söylersin.
The least you can tell is where not to look.
En azından biri, aylakların bulunduğu tel örgülerin ardındaki arka bahçeyi görüyordur.
At least one of them should have a line of sight to the rear courtyard, past the fence with the walkers on it.
En azından bunu yapayım.
It's the least I can do.
En azından bunu Tavra'nın yapmadığını biliyoruz.
At least we know Tavra didn't do this one.
En azından sayabiliyorum.
Well, at least I can fucking count.
En azından sen bunu iyi bir amaç iyi yapıyorsun.
At least what you were gonna do was for a good cause, and...
Pek utangaç birisi değilmiş en azından.
I'll say this for him, he's not shy.
İşimiz bitinceye kadar, milyarderler olacaksınız en azından kağıt üstünde.
By the time we're done, you'll be billionaires. On paper, at least.
En azından onu kontrol etmem gerek gibi hissediyorum.
I feel like I should at least check on him.
En azından diğerinden daha mantıklı.
Makes more sense than the other at least.
Ama edemedi ya da en azından hiç etmedi.
But he couldn't, or at least he never did.
En azından karımı aramama izin ver.
At least, let me call my wife?
Ama en azından kafanı toplar.
But at least it will concentrate your mind.
Ben geldim en azından.
Well, I'm here.
- En azından saçlarımızı temiz tutalım.
At least we get to keep our hair.
- En azından toplantıya gelme.
At least skip the meeting. No.
En azından duyduğumu sandım. Başkan Vekilesi'ne gizli eylem programı hakkında bilgi verdiğimde.
At least I thought I did when I briefed the president-elect on her covert action programs.
En azından bombayı onun hazırlamadığını biliyorsun.
At the very least, you know he didn't build that bomb.
En azından beni neden desteklemediğini öğrenmek isterim.
I'd at least like to know why you couldn't support me.
En azından ben oradayken girmedi.
At least not while I was there.
En azından şimdilik öyle.
At lea... for now she is.
Yapma, en azından arabaya bin.
Come on, let's at least get you into the car,
Oraya gidip en azından adının ne olduğunu öğrenmek bana mantıklı geliyor.
It makes sense for me to go in at least and... and find out what it's called.
En azından şimdilik öyle.
At least for now she is.
En azından kalkıyorsun ve yürüyoruz.
At least you're up and walking.
Kolay olmayacak biliyorum ama en azından burada olanı artık anlıyorum.
I-I know... I know it won't be easy, but at least I understand, now, what happened here. You don't.
Benim teşkilatımın değil en azından.
Not mine, anyway.
Umurunda olmadığını söylediğini biliyorum ama en azından onu bir dinle lütfen.
I know you say you don't care, but please, at least listen to him.
En azından karınca sorununu unutmamızı sağlamıştı.
Well, I guess it did distract us from the ant problem.
Yüzlerce basamağı olmalı en azından on taneden fazla var.
I told you so. Oh, yeah, you did. Told me what?
En azından kardeşimin Ejderha Gözü'nü almak için bir planı vardı.
Mm-hmm. Oh, look.
Ve sadece boşa geçen zaman diye düşünüyordum. En azından yolumu şaşırmıştım... Ta ki otel odasındaki televizyonu fark edene kadar.
And I'm thinking this is a fucking waste of time, at best, a misguided detour... when I notice the TV in the hotel room is on.
Yaptığım için utanç duyuyorum, Pam, ama en azından bu sabah seninle kek yemeyi tercih edebilirim, tamam mı?
Well, I'm ashamed to say that I did, Pam, but at least I get to be having pancakes with you here this morning, right?
Sevilce, yüzüne gelmek için en azından 12 yaşına kadar bekler.
A pimple waits until you're 12 to come on your face.
En azından bu katıldığımız saltanat hakkında bir şeyler öğrendim.
Well, at least I learned about this pride that we joined.
Onlara ne yapacağımı sorsaydım, en azından bir şeyler yazıp verirlerdi.
If I asked them to tell me what to do, they'd at least write it down for me.
En azından onu kurban etmediler.
At least they didn't sacrifice it.
En azından bu sayede onun en hassas yerim olduğunu anımsamış oldum.
If nothing else, this is a good reminder that without a doubt she is the point at which I'm my most vulnerable.
İyi haber şu ki en azından bu sayede işlerin ilginçleştiğini görme fırsatımız oluyor.
I suppose the good news is that's how we'll know we're finally getting somewhere interesting.
En azından valinin Kaptan Teach tarafından yakalandığına dair bir emare yok.
So, at least it is unlikely Captain Teach caught the governor's sloop before returning.
Tamam, tam anlamıyla en azından.
Okay, not-not completely.
En azından bu şekilde, bir saldırı yapacağız.
At least this way, we strike a blow.
En azından senin herif dünyayı kurtarma işini tamamlayana kadar.
At least till your man's done saving the world.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]