English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İngilizce / [ C ] / Cankurtaran

Cankurtaran Çeviri İngilizce

866 parallel translation
Sen cankurtaran gibisin.
You're a lifesaver.
Bir cankurtaran çağırın.
Get an ambulance.
Bir cankurtaran çağırın Tanrı aşkına.
Get an ambulance for God's sake.
Bir cankurtaran çağır.
Get an ambulance!
Alabora olmuş cankurtaran sandalında 3 gün.
Three days on an upturned lifeboat.
Şu taraftaki cankurtaran filikasına.
Over that side to the lifeboat.
" Cankurtaran botlarından birine girmesinin görüldüğü en son...
"Last seen entering one of the lifeboats when..."
Cankurtaran çağırın.
Call an ambulance.
Sonra bir gün dışarı bakar ve penceresinin dışında duran yeni bir cankurtaran görür onu nasıl gördüğü kitapta çok güzel anlatılmış.
One day she looks out and sees a new lifeguard outside her window and it's very beautifully described.
Alathea, aslında bir cankurtaran olmayıp Columbia Üniversitesinde bekartiriyolog olmak için eğitim alan Channing'e aşık olur.
She falls in love with Channing who's not really a lifeguard but is studying to be a bachelorterologist.
Dikkatli araba kullanın ve cankurtaran olmayan sahillerde yüzmeyin.
Drive carefully, and don't swim from unpatrolled beaches.
Cankurtaran tekneleri tümüyle gitmiş.
- Lifeboats are gone, stern to bow.
Cankurtaran simidi atacak annen de yok.
No mother to throw you a lifebelt.
- Mesela? - Cankurtaran simitlerini dağıtın.
- Well, give out the life belts.
Cankurtaran yeleklerini alıyor muyuz?
Do we get the life belts?
- Herkes cankurtaran yeleği giysin.
- Everyone put on life jackets.
Sen devam etmeyi öneriyorsun, Atina donanması olmadan, destek olmadan Makedonya'ya kadar 5 bin kilometreden fazla gerilen bir cankurtaran halatıyla.
You propose to go on... without the Athenian fleet, without support, with a lifeline that stretches back more than a thousand leagues into Macedonia.
- Cankurtaran sandalında yazıyor.
It's written on the lifeboat. Oh, yes.
Ve üst güverteyi, yan duvarları, masaları, sandalyeleri, pencereleri merdivenleri, her şeyi hatta cankurtaran botlarını bile.
Then the upper decks, masts, tables, chairs, windows... ladders, everything, including the lifeboats.
- Cankurtaran botlarını mı?
- The lifeboats?
Biri cankurtaran çağırsın.
Someone call an ambulance.
Lütfen güvertede kalın, sizlere cankurtaran botu sağlanacaktır.
Please proceed to the boat deck, where you will be allocated to your lifeboat.
Sonra bir cankurtaran gelip bizi aldı.
Then we were picked up by an ambulance.
Boğaza ne ile döneceksin yüzerek mi yoksa cankurtaran botu ile mi?
Swim back to the Straits or use a lifeboat?
Hepinizi ellerimle mi cankurtaran botuna koyayım?
DO I HAVE TO GRAB YOU AND PUT YOU IN THE LIFEBOATS?
"Cankurtaran halatı."
"Lifeline."
Fırlat cankurtaran halatını
~ Throw out the lifeline ~
Cankurtaranım.
I'm a lifeguard.
Yola çık, birini durdur. Cankurtaran çağırın.
You, uh, go up to the highway, stop somebody, call an ambulance.
Pratik yapıyoruz ; ilk yardım, güvenlik tatbikatları ve cankurtaran sandalı kullanımı.
We practice first aid, safety drills and how to handle Iifeboats.
Benim onlar için yazacağım reçete sızdıran bir cankurtaran botuyla gemiden atmak olur.
My prescription for them is to throw them overboard in a leaky lifeboat.
Cankurtaran işleri nasıl gidiyor?
We'll give him something for gut microbes.
Hava kararır kararmaz, cankurtaran botlarından birinin içinde uyuyabilirim.
As soon as it's dark, I can sleep in one of the lifeboats.
Cankurtaran botuna doğru koşsan iyi edersin.
You'd better run along to your lifeboat.
Patladığında cankurtaran sandalıyla çoktan uzaklaşmış olacağız.
By the time it goes off, we'll be long gone away in a lifeboat.
- Cankurtaran sandallarına.
- Man the lifeboat.
Cankurtaran botunun üzerine uzandık ve başımı vücuduna koydum.
We stretched out on the raft and I lay my head across her body.
Bir cankurtaran aracıyla zor kurtulduk.
We barely managed to escape in a life craft.
Cankurtaranım.
My savior.
Hayat öpücüğüne hangi cankurtaran karşı koyabilir?
Bet some lifesaver wouldn't mind giving her the kiss of life.
Evet tatlım, Palet ayaklı o iki cankurtaranı benden uzak tut.
Yeah, honey, get those two web-footed lifeguards out of here.
Ayrıca, cankurtaran kemerimi de bir yere koymak zorundaydım.
Besides, I must have somewhere to put my lifebelt.
Bence aramızdan biri kıyıya yüzmeli ve bu, cankurtaran simidi şişik biri olmalı.
I think that one of us should swim ashore and it should be the one who's already inflated.
Bir nevi cankurtaranım.
Kind of a patrolman.
Burası cankurtaran değil.
This isn't a lifeboat, dear.
Bu Newhaven Cankurtaranı.
This is the newhaven lifeboat.
Bu cankurtaran değil.
This isn't a lifeboat at all.
Bu cankurtaran değil.
It's not a lifeboat, frank.
Cankurtaran yeleği ayarlayın.
Organize the boat drill.
Cankurtaran değil.
What do you mean?
Sonra çizgi filmler vardı sonra cankurtaran teknesinden birileri bir kadının evine geldi, kadın tekneden kek almaya gitti ve sonra bir deniz subayı denize atladı.
And then there were some cartoons and... And then some lifeboat men came into a woman's sitting room And, uh, after a bit

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]