Dalın Çeviri İngilizce
1,912 parallel translation
Gevşeyin ve uykuya dalın, uykuya.
Relax, you're going to sleepybye, sleepybye.
Gözlerinizi kapatıp bir şeylere dalmak isterseniz Karayipler'de su altına dalın.
If you want to close your eyes and jump in try the high-diving board at the YMCA.
İnanmalısınız, suçlamalısınız yoksa tutunacak bir dalınız kalmaz.
You've to believe you're to blame otherwise there's nothing to hold on to.
Broken Ring onu en iyi film dalında aday olmasını sağladı.
Broken Ringput him on the map. Best Picture nomination.
Uzmanlığın hangi hukuk dalındaydı?
So what kind of law did you practice?
Tutunacak dalın yok.
Not a leg to stand on!
Ayrıca ben psikofarmakoloji dalında uzman olmayabilirim ama, ilaçlarını alma zamanının geldiğini anlayabilirim.
And I may not be an expert in psychopharmacology, but I do know when it's time for you to take your medications.
Çünkü son konuşmamızda, ayın çalışanı dalında aday değildim.
'Cause last we spoke, I got the sense I wasn't up for employee of the month.
Aynı zamanda, resim teknik olarak Kuzey Fransız natüralist akımının bir dalına ait.
Also, the painting technically belongs to an offshoot of the Northern French naturalist movement. The post-naturalist movement.
Özgeçmişinde yan dalının Fransız mutfağı olduğu yazıyor.
Your résumé says that you minored in French culinary arts.
Aklımdaki şey,... koyda yunus olmadığı bir gece, ağacın dalını kesip kamera koymayı deneyebilirim...
What I'm thinking is we go in there. Maybe I use that location that has a branch, and I cut the branch on a night when there's no dolphins.
Yani, adamlarımız içeri dalıyor, belki de hemen kapının yanındaki adamı indiriyor.
I mean, our guys go in, maybe they take down the guy right inside the door.
Güney Key West'te neredeyse bütün dalış malzemelerimin borçlarını ödemiştim.
Hell, I was pretty much blown out at just about every dive supplier south of Key West.
"Köknar ağacının dalı, Roderigo beni vuracak."
- He's saying... "Fir branch, Rodrigo's going to shoot me."
- Benden alacağın tek şey, bir dal sigaradır.
- I'll give you a snout, that's all you'll get. - Oh.
Çeşitli boyutlarda bulabildiğiniz kadar dal toplayın, bir de ağaç özü.
Okay, gather up all the twigs you can, all different sizes, and tree sap.
Çocukken bazı şeylere : "Ölüm atlayışı." "Ölüm deresi.", "Ölüm dalışı." gibi isimler takarsın.
When you're a kid, you say things like "the death leap, " the death gully, the death dive... "
Güverte subayı, sabit dalışa hazırlanın.
Officer of the deck, prepare to stationary dive.
Kızın boynunu bir dal gibi kıran ben değilim.
I didn't snap a girl's neck like a fucking twig.
O insanları seni sinirlendirmek için öldürdüler, James. Böylece buraya dalıp beni aç kurtların önüne atacaktın.
They were murdered to make you angry, so you'd be more likely to storm in and throw me to the wolves.
Suya dalıyormuş ve ne kadar çabalarsa çabalasın, yüzeye çıkmayı başaramıyormuş.
He dived into the water, and it didn't matter how hard he tried to get back to the surface, he couldn't.
Kremalı süt havuzuna bir dalışla başlıyor sonra da güzel kadınların özel zamanlarını geçirdikleri buluta doğru yol alıyoruz.
We'll start with a dip in the milkshake pool, then we'll work our way over to the cloud where beautiful women spend quality time with one another.
Ona bir dal uzat, böylece hoşuna gitmeye başladığını anlasın.
Throw her a bone so she knows she's growing on you.
Rose şu oksijen zımbırtısını gördü ve dalışa gitmek istedi.
Showed Rose the oxygen thing. She wanted to go scuba diving.
Dalın, derine inin.
- Left full rudder, two-thirds. - Dive, go deep.
Dave, buraya Jason adına zeytin dalı uzatmak için geldiysen hiç şansın yok.
Dave, if you're here to be an olive branch for Jason, I am not gonna talk about it tonight.
Ermintrude teyzem çılgın bir hava dalışı sırasında kazara gökyüzünden düştü.
My aunt has just fallen from the sky in a freak skydiving accident.
Teğmen! Olur olmaz dalışlar olmasın bir daha.
Lieutenant, no more unnecessary jumps, huh?
Meyve bahçesinden geçip dalı bir kenara itiyorsun sonra yürüyorsun, arabanın yanında duruyorsun.
You come through the orchard, push the branch aside like Mowgli and you go, go... stop here at the car, you open the door and you sit at the wheel.
Dalış için bana katılır mısın?
SO DO YOU WANT TO JOIN ME FOR A DIP?
Bir anda minibüsün içine dalıp tişörtünü sırtına geçiren aptal kızın tekiydi.
She just climbed into our van, threw on your shirt. She was an idiot.
Ne hakla boktan hayatımın içine dalıyorsun?
Why the fuck do you barge into my shitty life like this?
Bu da demek oluyor ki, meşhur dalışını yaptığı yere gidiyoruz.
- Which means we're headed to his { \ favorite } dive.
Limandaki dalışın çok komik!
Your dive into the harbor's a riot!
Dal.arak'ın "D" si gibi!
Like "D" for dickhead!
Sonra bu kadın geliyor, bir şekilde senin o saçma yaşam tercihlerinin içine dalıyor, gülümseyerek öteki baştan çıkıyor ve sen "ciddi değil" diyorsun, öyle mi?
And now this woman comes along and somehow runs the gauntlet of your ridiculous life choice and comes out on the other end smiling just so you can call her "casual"?
Ağacın bütünü değil ama bir dalı olabilir.
Yeah, it ain't oak, but it's on its way to wood.
Gidip inci bulmak için dalış yapacaksınız demek.
Go diving for pearls?
Dalış subayı, denizaltını batır.
Dive Officer, submerge the ship.
Acilen dalışa hazırlanın.
Prepare to get underway immediately. Aye, sir.
Dalış Subayı, derinliği 200 fite, köpürme oranını 20 dereceye ayarla.
Dive Officer, take it down to 200 feet, 20 degrees on the down bubble.
Bay Davies, dalışı yapın!
Mr. Davies, do it!
Kendini saklamak istemiş. Bunun için de bu dalış aparatını kullanmış.
Our diver wanted to go undetected so he used this diving rebreather.
Dalış turu yaptırdığınızı söylediler.
They said you could be booked for a snorkeling tour.
Tehlikede olacağın tek durum bu yaşlı oğlanın uykuya dalıp yere yattığı zamandır.
The only thing you're in danger of is this old boy falling asleep and laying down.
Ne yani, ormanın içine dalıp onu mu arayacağız?
- So we'll just trudge around in the forest?
Böylece, Pamuk Prenses uykuya dalıp prensinin gelmesini bekledi... ama hiç gelmedi... çünkü bir kadın bir erkeğe bağlı olmaması gerekir.
LISA : So Snow White slept and waited for her prince to come. But he never did.
Tamam, o zaman, her zaman yaptığın dalış numaranı yap.
Okay, well, do one of those dive rolls when you land.
Ben de, birinin yatak odasına ayakkabılarıyla dalıp bütün şehrin kirini taşımamasını seviyorum.
Yes, and I've really enjoyed not having anyone walk into the master bedroom wearing their shoes and trailing dirt and germs from all over the city.
Kanduzi ile sınır komşusu Trolika... her an bozulabilecek bir itti-mittifaka vardılar.
With the bordering trolika bubsie wubsie dal. And now with sports, here's framptal tromwibbler.
Bak. Öylece içeri dalıp her şeyi bana yıkmayı umamazsın.
You--you can't just barge in here and expect me to drop everything.