Demand Çeviri İngilizce
4,923 parallel translation
Güvenli bir nakil istiyorum.
I demand safe transport.
Sanırım bana bir özür borçlusun.
I think that I demand an apology.
Çünkü sana bunu gösterdikten sonra sen bunu isteyeceksin.
Because after I show you this, you're gonna demand this.
Dalekler Doktor'u talep ediyor.
The Daleks demand the Doctor.
Niçin tek isteğiniz Başbakan'ın özrü?
Why do you demand just the President's apology?
Teröristin talebinden haberiniz var mı?
Are you aware of the terrorist's demand?
Biz sadece teröristin talebini yerine getiriyoruz.
We just complied to the terrorist's demand.
Şu anki stoklar ihtiyaçları karşılamıyor.
supply is not meeting the demand.
Süper Arkadaşlar'a çok ihtiyaç var be!
The Super Buddies are in high demand, yo!
Riski ortadan kaldıracak bir beceri setiniz yoktur, bir noktada birileri sonuçları talep edebilir.
The risk of using a cover with a skill set you don't have is that at some point someone may demand results.
Torpidoyu kaybettiğimiz için anlık talebi karşılayamıyoruz.
Because we lost the torpedo, we can't meet current demand.
Ama şimdi talep karşılanmalı.
But now demand must be met.
Talepleri katiyen kabul edilmeyecektir!
We'll never give in to that demand!
tuhaf ucubelerden kurulu olduğunu keşfeder.
He discovers it to be a group of people who demand change, as well as a haven for freaks and weirdos.
Kardeşim Rebekah, ağabeyimiz Elijah'ı geri istemem için bana ısrar etti.
I'm afraid my sister Rebekah is insisting I demand Elijah's return.
Ama değişmeyi arzulayan insanlara bir şans veren bir grup.
But it's also a group of people who demand change.
Burada müşterilerimden biraz fazla alıyor olabilirim, ama arz-talep kanununa uyuyorum sadece.
I might charge my customers a little bit extra for it, here, but I'm simply obeying laws of supply and demand.
Sanırım bu yüksek talep nedeniyle bileşenleri burada hasat etmeye, velvetini kendiniz yapmaya başladınız, ki bu yasa dışıdır.
I guess that high demand is the reason you started harvesting ingredients here, making Velvetine yourself, which is illegal.
Enerji israfını ortadan kaldırarak enerjiyi depolayacak ve talebe göre enerjinin yeniden dağıtımını sağlayacak.
It will eliminate energy waste, store surplus energy and redistribute energy based on demand.
Görünen o ki dünyaca ünlü restorecilere ihtiyaç varmış.
Oh. It appears that there's a demand for world-renowned restorers.
- Onayını geri çekmeni istiyorum!
I demand that you retract your consent!
Sen ne cüretle gerçeği istersin?
How dare you demand the truth.
- Yani defalarca Litt'lenen her kadın benim vücudumla yakın olmayı ister tabii.
- Okay. - I mean, any woman who's been repeatedly Litt up would demand exclusive dominion over my body.
- Kendine çok fazla yükleniyorsun.
You demand too much of yourself.
Bu, veba salgını korkusuyla ilaçlara olan talebin artışından kaynaklanıyor.
The increase is mainly due to a high demand for antibiotics to treat the plague.
Talep üzerine mevcut sağlıklı insan organları.
Healthy human organs available on demand.
Gerçi kimse talep etmemişti ama!
But not by popular demand.
Annenin söylemek istediği şu, AnnaBeth'in talibi çok.
I think all your mother's saying is that AnnaBeth is in high demand.
O çok yaşlandı, ama çifleşmek için çok fazla talipleri var.
He's too old, but there is a thriving demand for his studly services.
Bu ürünlere iyice bakıyorlar acaba müşterilerimizin talebini karşılayabilirler mi?
Looking at these products through those eyes, I wonder if they meet our customers'demand.
- Onun kraliçesiyim ve onunla konuşmak istiyorum.
I am his queen, and I demand to speak with him.
Hipnoterapistlerin bugünlerde çok popüler olduğunu duydum.
I hear hypnotherapists are in pretty high demand these days.
Bu vakaların ciddiyetini dikkatlice gözden geçirmenin ardından Konsey'in kesin kararı, bu cadılar meclisindeki Yüce görevinden derhal ve mutlak feragat etmendir.
Given the seriousness of these events and after careful consideration, it is the grim duty of this council to demand your immediate, unconditional abdication as Supreme of this coven.
Basit bir arz-talep işi.
Simply supply and demand at work.
Maalesef ki artan talep yüzünden üretim aletlerimden biraz fazla vergi alınıyor.
I'm afraid my production apparatus is a little over-taxed with the increased demand.
Harika olurdu, çünkü bugünlerde koleji yarıda bırakanlara...
Well, that would be swell,'cause there's a huge demand
Beni içeri almanızı istiyorum!
I demand you let me in!
- Hayır, yanında duran adamı diyorum.
- In-house, on-demand... - No, no, the guy next to her...
- Çok basit, arz ve talep.
- It's simple supply and demand.
- Şartlar gerektirdiğinde buluşuruz.
We meet when the circumstances demand.
Kızartma bu buluşmalardan biri için miydi, şartlar gerektirmiş miydi?
So was the roast for one of these meetings and do the circumstances demand it now?
Nasıl yardımcı olabilirim Bay Miller?
Welcome to On Demand Assistance. How can I help you, Mr. Miller?
- Yardım Hattı'na hoş geldiniz.
Welcome to On Demand Assist...
Şimdi yarasını tedavi etmeme izin vermenizi rica ediyorum.
Now I demand you to allow me to treat his injury.
Fidye isteyin ya da evliliğe zorlayın.
Demand ransom, Or force a marriage.
Benimle konuşmanızı istiyorum!
I demand that you speak to me!
İsteğinize teslim olursam o zaman korkağın tekiyimdir.
If I surrender to your demand, it will be... .. because I am a coward.
Var bir fidye talep var mı?
Has there been a ransom demand?
ve Reston'ın bırakmasını talep edeceğiz.
And we demand that Reston drops out.
Avrupa vilayetlerindeki, asırlardır Osmanlı yönetimini kabul eden halklar, aniden tek tek özerklik veya bağımsızlık talep etmeye başladılar.
One by one, subject peoples in the European provinces who had accepted Ottoman rule for centuries, suddenly began to demand self-rule or independence.
Osmanlı otoritesi hiçbir zaman komşu Müslüman hükümdarlar tarafından kabul edilmemişti.
One by one, subject peoples in the European provinces who had accepted Ottoman rule for centuries, suddenly began to demand self-rule or independence.