Denize Çeviri İngilizce
4,865 parallel translation
Bu denize geri atmamız gereken bir balık.
This is a fish you throw back.
10 dakika önce denize atlamak niyetinde olduğun gibi.
As you do 10 minutes before you intend to jump into the sea.
- Lars denize gitti.
- Lars has gone to sea.
Bize denize gittiğini ve altı aydır seni görmediğini söyledi.
She told us you went to sea, and that she hadn't seen you for six months.
Hawaii efsanesine göre, ruh bedene girip çıkabilir. ... ama çoğunlukla rüzgâr altı bir noktadan denize doğru gider.
Hawaiian legend has it that the soul can go in and out of the body... but that it usually leaves from a leeward point into the waves.
Ama en çok James Mason'ı görür gibi oluyorum. Hani şu sonunda denize girip gittiği film.
But mostly I see James Mason at the end of that movie walking into the sea.
Ki bu harika. Çünkü, denize sürüklenirken oturup, kurumasını bekleyebiliriz.
Which is great,'cause we get to sit here and wait for it to dry out while we float on out to sea.
Yarın Santa Cruz'dan denize açılacağız.
We sail tomorrow on the Santa Cruz.
Demek Flambeau'nun denize açılacağını söylediği gemi bu.
So this is the ship that Flambeau told you he was sailing on?
Bu olay, Shelby ve Keith Summers arasındaki bir çatışma ile aynı zamana denk gelmiş ve Shelby, Keith'i öldürmüş sonra da cesedini denize atmış.
This coincided with a violent confrontation between Shelby and Keith Summers, in which Shelby killed Keith, and then he threw his body in the bay.
Bu yüzden cesedini denize sunuyoruz.
We therefore commit his body to the sea,
Romalıları koruduğu yetmedi şimdi de haber vermeden Heracleo'yla denize mi açılıyor?
He protects the fuckin'Romans. And now treads water with Heracleo, absent word?
Denize açılmadan evvel kıymetli armağanımı alakanıza sunabilirim.
I would present precious bounty with offering of affection, before taking to unforgiving sea.
Kravat takmasaydım beni güverteden denize atarlar.
They'd make me walk the plank if I don't wear a tie with the dress blues.
Ootomo no Dainagon-sama ejderhanın boynundaki mücevheri bulabilmek için gerçekten de denize yelken açmış diyorlar.
Grand Counselor Otomo has indeed put to sea in quest of the gem hanging from the dragon's neck.
Nadiren bazıları denize süpürüldü.
Just occasionally, some are swept out to sea.
Böylece denize girmeye cesaret ettiler. Deniz tabanındaki yosunları otlamak için.
So they ventured into the sea itself, to graze seaweed on the sea floor.
Çoğunun ise soyu tükendi. Ve en eskileri de denize doğru dökülüyor.
Most are now extinct and the oldest are crumbling into the sea.
Bu görmüş olduğunuz bir mangrov. Denize düştüğünde yüzer.
This is a seed of an mangrove, and when it falls, it drops into the sea, and floats.
Ve yaklaşık 3 milyon yıl önce, bir tanesi, Güney Amerika ormanlarından büyük bir tür belki de bir sel tarafından denize süpürülüp taşınmış olabilir.
And about three million years ago, one of them, a large species from the South American forests, was carried away perhaps by a flash flood and swept out to sea.
... spor bir araba al, denize açıl, alışılmadık bir yere git. " demişti.
"Buy a sports car, go sailing, go to the track."
Seren ikisini birden denize fırlattı.
The boom knocked both of them overboard.
Çocukluğumdan kalan sevgi dolu anılarımdan bazıları halam Elise'in Songbird'ü ile denize açıldığımız zamanlarda yaşandı.
Some of my fondest memories from childhood were sailing with my aunt Elise on the Songbird. Ah.
Onun denize açılmadığı bir hafta olduğunu hatırlamıyorum.
A week didn't go by that she wasn't out on the water. - Even at her age?
Ben onunla denize açılırdım sadece.
But I only sailed with her.
Elise Vogelsong'un denize açılmasını onayladınız mı?
Did you approve of Elise Vogelsong sailing?
Elbette düşünüyordum ama denize gitmesini ya da akli olarak dengesiz olan gazilerle vakit geçirmesini onaylamıyordum.
But not by going out to sea or spending time with mentally unstable war veterans.
Sen öyle diyorsun, Dr. Reinhardt da öyle ama Elise'e denize açılmasında yardım eden kişi öyle demiyor.
So you say, and Dr. Reinhardt, but Elise's sailing companion didn't say so.
O kız bunları denize serpebilsin diye mi?
So that the girl could scatter them at sea?
Onları denize serpmek istediğini söylemiştin ben de gelirken yanımda getirdim.
I remember you saying you wanted to scatter them at sea so I brought them with me.
Kız denize düştü!
Girl overboard!
Kraliçe Margaret denize mi açılacak?
Queen Margaret is sailing?
Calais'te ve Edward savaşa girer girmez denize açılacak.
She is in Calais and will sail once Edward is engaged in battle.
Baba, ben denize açılamam.
Father, I cannot sail!
Denize açılmadan önce oğlumun güvende olup olmadığını görmek istedin.
You wanted to be sure my boy was safe before you sailed.
Sizin denize nazır yer neredeydi? Senin ev neden olmasın?
How far is that beachfront mansion of yours?
Seni niye denize atmayayım bir söylesene.
Tell me why I should not throw you down there too.
Tekneyi alıp, denize açılıp birkaç gece orada kalırız diyordum.
I was thinking we could take the boat, sail it out, stay a couple nights...
Kızlarla denize havuza gittik.
Darling, I went to the pool with the girls.
Denize zorunlu iniş yaptığımız takdirde, sana hayatta bir şey olmaz, bence.
In the event of a water landing, you're pretty screwed, though.
Hawaii efsanesine göre, ruh bedene girip çıkabilir. ... ama çoğunlukla rüzgâr altı bir noktadan denize doğru gider.
Hawaiian legend has it that the soul can go in and out of the body, but that it usually leaves from a leeward point into the waves.
Hani şu sonunda denize girip gittiği film.
- at the end of that movie walking into the sea. - What is that movie?
Yumartadan çıkar çıkmaz... içgüdüleri denize koşturuyor.
From the moment they hatch, they're driven by an instinctive urge to run to the sea.
Denize ulaşanlar dahi güvende değil.
Even those that reach the sea aren't safe.
Tortu yüklü nehirler - Zambezi, Limpopo, Save... kıyı boyunca denize dökülerek...
All down this coast, sediment-laden rivers... the Zambezi, the Limpopo, the Save... drain back to the sea,
Denize açılmaya hep düşkün olduğunu biliyorum, Claire.
I know you've always been fond of the open sea, Claire.
Saatlerce denize açılmıştık yakan güneş ışığında güneşlenmiştik başka şeyler de yapmıştık.
You know, we sailed for hours, we basked in the hot sun, did other things?
Bu denize açılışımız geçen seferkine hiç benzemeyecek.
Well, this trip won't be like that one at all.
Denize açılmak kötü bir fikir.
This is such a bad idea.
Denize açıl!
Take to the sea!
Can havliyle ufuktaki denize koşuyorlar.
They must be desperate to hit that water, because you can see the sea's just over the horizon.