Dread Çeviri İngilizce
789 parallel translation
Korkunç Macera Dağları'nda bir geçit...
A Defile in the Mountains of Dread Adventure...
"Korkunun hüküm sürdüğü bir evde yataklar başbaşa çevirilir."
"If the house is filled with dread, place the beds at head-to-head."
Bu anın korkusuyla yaşadım.
I've lived in dread of this moment.
Müthiş korkuyorum.
I dread it so terribly.
- Bundan korkuyorum.
- I dread it.
Tüm günahlar okunup ifşa edildiğinde
Then shall be heard with universal dread
- Korkunç bir ses.
It's a dread sound.
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa...
But that the dread of something after death...
Size bunu söylememeliyim ama bir cinayet davası almasını pek hoş bulmuyorum doğrusu.
I shouldn't be telling you this, but I do so dread it when he has to take a murder trial.
Gizlice gelip, bana anlattılar bunu titreyerek. Üçüncü gece, ben de nöbete gittim onlarla. Anlattıklarına tıpatıp uyan saatte ve kılıkta görüntü geldi yine.
This to me in dread and secrecy did they impart and I with them the third night kept the watch, where, as they had reported, both in time, form of the thing, each word made true and good, the apparition comes.
Kim ister bütün bunlara katlanmak, bezdirici bir yaşamın ağırlığı altında ölümden sonraki şeyden korkmasa, o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya, ürkütmese yüreğini?
Who would fardels bear, to grunt and sweat under a weary life, but that the dread of something after death, the undiscovered country from whose bourn no traveller returns,
Ceza vermeye mi geldin uyuşuk oğluna? Vaktini, kafasını kötü kötü kullanıp yüce buyruğunu geciktiriyor, değil mi oğlun?
Do you not come your tardy son to chide, that, lapsed in time and passion, lets go by the important acting of your dread command?
Her kimse, Howard Roark'un geleceği için endişeleniyorum.
I dread to think of the fate of Howard Roark, whoever he is.
İşte bu yüzden bunu yapmayı göze aldık. - Gülleri boyuyoruz kırmızıya.
♪ Since this is the thought we dread We're painting the roses red
Bay Tatum, şu an bu korku dağının yeraltı geçitlerinde yeni bir yolculuğa başlamak üzere mağara girişine doğru ilerliyor.
Mr. Tatum is now approaching the entrance... to the cliff dwelling to start another one of his perilous journeys... into the underground mazes of this dread mountain.
" ve tüm günahlarımdan sıyrılıyorum çünkü cenneti kaybetmekten...
" and I detest all my sins because I dread the loss of Heaven...
- Yılan! Yılan! Kayanın kralıymış.
But this bomb is a friendly one, one that is used in hospitals for fighting that dread disease, cancer.
Judith'e ne olduğunu düşünmeye cesaretim yok.
I dread to think what may have happened to Judith.
İyiyim, haşmetli efendimiz. Herhâlde artık böyle hitap etmeliyim size.
Well, my dread lord - so must I call you now.
Hiçbir yerden korkunç bir olay geleceğe benzemiyordu tıpkı güzel bir günde gök gürültüsünün beklenmediği gibi.
A sense of dread that came from nowhere... like thunder on a clear day.
Gündüzler ve geceler, içimi korkuyla doldurur.
Days and nights fill me with dread
İşit beni karanlığın efendisi...
Hear me, dread lord of darkness...
Karanlığın korkunç tanrısı, Musa'nın tanrısından daha yüce değil misin?
Dread Lord of Darkness, are you not greater than the god of Moses?
Ödüm kopuyor.
I dread it.
Ama ölümden sonraki o dehşet olaydan korkulmasa.
"But that the dread " of something after death
"Ipıssız bir yolda peşinden gelen dehşet ifriti bildiğinden korku ve dehşet içinde yürüyen bir adem misaliyim ben."
"Like one that on a lonesome road doth walk in fear and dread..." because he knows a frightful fiend... "... doth close behind him tread. "
Jim onları ne zaman işaretlemeye gitse, korkuyorum.
Always dread the time when Jim comes to do the marking'.
Ruhlar ve hayaletlerden korkmamızla acizliğimiz ortaya çıktı.
Our helplessness is revealed in our dread of the spirits, of ghosts.
Korku ve umutsuzluğa, kapılma.
Dread not, nor be dismayed.
Şimdiye kadar bize lütfettiklerin için.
Grant unto us the grace ever to live in dread of Thee.
Cehennemin anahtarı onun elinde.
And the dread judge has the key of Hell.
iki kişiyi sürekli esir eden, depotizmin korku ve batılı bir arada yaşandığı, geleceğe yönelik çaresiz bir korku türü.
Two people permanently enslaved by the tyranny of fear and superstition, facing the future with a kind of helpless dread.
Günahlarımızdan nefret ediyoruz çünkü cenneti kaybetmekten ve cehennemin acılarından korkuyoruz.
And we detest all of our sins because we dread the loss of heaven and the pains of hell.
Bay Medina'nın korku ve şüphelerinin, tamamen yersiz olduğuna, emin olduğunuzu söyleyebilir misiniz?
Are you absolutely positive that don Medina's dread is unwarranted?
Bu yersiz korku artık bir son bulmalı.
This groundless dread must finally be put to rest.
Jules artık ilk günden beri hep hissettiği korkuyu duymayacaktı... Catherine'in onu aldatacağı korkusu, sonradan da öleceği korkusu... Çünkü ölmüştü.
Jules would no longer dread, as he had from the beginning... her unfaithfulness and that he might lose her... since she was gone now.
" Eşiğinde buldum kendimi acınası vadinin ve sayısız inlemerle dolu korkunç, dipsiz kuyunun.
" On the brink I found me of the lamentable vale, the dread abyss that joins a thunderous sound of plaints innumerable.
Yıllarca canlı canlı gömülmenin... korkusu içinde yaşadım.
For years, I've lived in dread... of being buried alive.
Herkes bir noktaya kadar bu endişeyi taşıyor.
Everyone feels this dread to some extent.
Benim işimi yapan her kadının korkusu sonunda yalnız kalmaktır.
The dread of every woman in my business is ending up alone.
- Onlar, benim yazdığım her kitapçıktan korkar.
They dread every pamphlet I write.
Kaili'ye verilen kurbanın taktığı kutsal kurban yüzüğü.
The dreaded sacred sacrificial ring of the dread Kaili.
Korkunç Kaili'ye hergün bir kurban sunulur.
A victim is offered to the dread Kaili everyday.
Bu, o korkunç şeylerden bize de atacakları anlamına gelir!
And that means there'lI be more of the dread things meant for us!
Şunu demek istiyorsun : Epeydir Hartum'dayım, saldırmaya çekiniyorsunuz, çünkü Britanya ordusunun yakında olduğunu biliyorsunuz.
What you are saying is this- - so long as I am in Khartoum you dread to attack... for a British army is close, and you know it well.
Şahsen Şeytan olarak çok korktuğum tek formülü buldun. Karşılıklı aşk ve manevi değerler.
You've come up with the one formula that I, as the devil, really dread... mutual love and spiritual values.
Ama günlerce odama kapatılmaktan hoşlanmıyorum.
But I dread being locked in my room for days at a time.
Şimdi, gazabının tüm dehşetini banyo küvetinde görelim.
Now, in dread of His wrath let's all see the bath.
Sadece bir gün berbat hissediyorum.
I only dread one day at a time.
Odama gitmekten ödüm kopuyor.
I dread going to my room.
- Haşmetli kralım, dileğim Fransa'ya dönmek.
Dread, my lord.