Environment Çeviri İngilizce
4,226 parallel translation
SeaWorld bunun bir daha yaşanmayacağı bir ortam yaratabilir mi?
Can SeaWorld create an environment where it never happens again?
Hayvanları bir sirk ortamında gösteri yapmaya zorlamaktan vazgeçmenin zamanı geldi.
It's time to stop the shows. It's time to stop forcing these animals to perform in basically a circus environment.
Evet beyinle alakalı rahatsızlıklar genetik olabiliyor ama kişiliğin belirlenmesinde çevresel faktör de önemli.
Well, yeah, bad brain chemistry can be genetic, but environment... that's individual, right?
Çevre gibi.
Like the environment.
Yani, ikimiz de kadınız ve erkek egemen bir iş sahasında çalışıyoruz.
Yeah. I mean, we're both women. We... we work in a primarily male-dominated environment.
Seninkisi gibi kuruluşlar paranın % 90'ını alıp doğayı yok eden şirketlere yanaşır.
Organizations like yours get 90 % of the grant money, then cozy up to corporate sponsors who destroy the environment.
Hem benimle, hem de benimle çalışıyor ve onun çevre işlerini yönetiyorum, evet.
With me- - he works with me in that I administrate his work environment, yes.
Biliyorsun ortamı kontrol etmek için her türlü hazırlığı yapıyorsun.
Well, you know, you do everything you can to prepare, control your environment.
Hayır, senin kontrollü olman lazım.
No, no, you need to stay in a controlled environment.
Burayı bilen bir kişi olduğunu gösteriyor.
Suggests they were familiar with the environment.
Kendilerine benzeyen bir ortam arar / ar.
They search for an environment that looks just like they do.
Son derece aktiftirler. Bulundukları ortamdaki değişikliklere iyi uyum sağlarlar.
They are extremely active and they seem to do quite well when it comes to adapting to the changing environment around them.
Bu zorlu şartlarda ittifaklar kurmak çok değerli.
Al / lances are valuable in this harsh environment.
Suyun çok az bulunduğu doğa şartlarında bu hayati bir özellik.
This is vita / in an environment where water is so scarce.
İçinde yaşadıkları ve her saniye değişen bu doğa, bugün bolluk pınarıyken yarın kurak topraklara dönüşebiliyor ve bu hayvanlar verdikleri her kararı iyice tartmak zorunda.
The ever changing environment that they live in can be plentiful and barren, dry and wet, and these animals must be precise with all their decisions.
Çevresine uyum sağlıyor.
He's adapting to his environment.
Etraf samimi ve rahatlatıcı olsun istedik.
We wanted to make the environment warm and comforting.
- Okulda sorun yaşayan çocukları alıp uygun bir ortamda öz güven kazanmalarına yardım ediyorlar.
Well, they take kids who struggle in school and help them gain self-confidence in a nurturing environment.
Plastik ve kağıt. Dünyamızı korumamız lazım.
Plastic and paper, we need to save our environment.
Muhtemelen diğer tek kalan canlılardan daha önemli, çünkü çevremizin kırılganlığı konusunda tüm dünyanın dikkatini çekmeyi başardı. Ve bilimi teşvik ederek burada Galapagoslar'da yepyeni alanların araştırılmasına öncülük etti.
Probably more than any other single creature, he's focused the attention of the world on the fragility of our environment, and he's stimulated science to look into whole new areas of research here in the Galapagos.
İnsanlar yeni bir yerleşim yerine geldiklerinde, zorunlu olarak yaptıkları şey çevreyi değiştirmektir. Ve bu seleksiyonu değiştirmenin nüfus üzerinde etkileri vardır.
When humans come into a new location, essentially what they do is change the environment, and that's changing selection that's acting on the populations.
Kaplumbağaların kendi çevreleri üzerinde olağanüstü etkileri vardır.
They demonstrate the extraordinary effect that tortoises have on their surrounding environment.
Etkileri çok önemlidir - Kaplumbağaların sayılarında ciddi azalmaların olduğu yerde kaplumbağaların sayılarının yeniden arttırılmasıyla tüm doğal yaşama zenginliği geri verilebilir.
The implications are very important, they suggest that the reintroduction of tortoises to islands where their numbers have been seriously reduced could restore the richness of the whole environment.
Şu an gerçekten de düşman ve acımasız bir bölgeye düşen ve içgüdüsünden, cesaretinden ve kararlılığından başka hiçbir şeyi olmayan bir Star Trek iniş ekibiyiz.
At this moment, we are, in fact, a Star Trek landing party stranded in an alien and unforgiving environment, relying only on our wits, our fortitude and our moxie.
Yanılmıyorum ben, çünkü uzay boşluğunda olsaydık kütlesiz bir ortamda süzüleceği için herhangi biri çekici kaldırabilirdi.
I am not wrong, because if we were in outer space, then anyone could pick up the hammer because it would be floating around in a weightless environment.
Durumun ne kadar ciddi olduğunu anlamak için bağımsız bir komisyon kurulmasını istiyoruz, ayrıca bu komisyon, bütün sektörü çevre dostu, hayvanlara karşı etik ve kaliteye odaklı üretime geçirmenin maliyetini de araştıracak.
We want a commission to investigate how bad the situation is.. and which works out how expensive it will be to shift to production that's better for animals and environment and of higher quality.
Gergin bir iş ortamı burası.
This is a toxic work environment.
Burada Winston'ın özgür hissedebileceği ve kapıların kapalı olmadığı bir yaşam alanı oluşturmak istiyorum.
- I want to create an environment within this loft where Winston feels free, where the gates are open.
Böyle bir ortamda birbirimize şaka yaparak ve takılarak söylenmemesi gereken tehlikeli kelimelerle daha barışık hale gelebiliriz.
By joking and messing around in a safe environment as this we take the sting out of the dangerous words.
Güne Çiftçiler Sendikası'ndan bir milyon alarak başlarsan ne tür bir çevre politikası güdebilirsin ki?
What kind of environment do you end up with when you get a million from the Farmers'Union?
Partimiz için daha yeşil bir çevreye hizmet etmesi gerekiyor diyenler.
You read that the party wants a greener environment.
Gezegende çevre üzerinde en büyük pozitif etkiyi kim yarattı biliyor musun?
Do you know the person who had the greatest positive impact on the environment of this planet?
Çevre için.
Just, like, for the environment.
"Düşmancıl ortam" nedir diye sözlüğe bakarsak, anlam olarak burayı göstereceklerine eminim.
Look up "hostile environment" in the dictionary, and I'm pretty sure they're using stock shots from here.
Bilmiyorum, belki de bunun etkili ve destekleyici bir iş ortamı... yarattığını düşünen tek kişi benimdir...
I dunno, maybe I'm the only one who cares about this being an efficient and supportive work environment...
Hem kadın, hem çevre, hem de atmosfer karşıtılar.
They're anti-women, anti-environment, anti-AAA?
Fakat teknoloji, cep telefonları, internet ve benzerleri tarafından sağlanan yeni bilgi şeffaflığı dinlerin binlerce yıldır yüzleşmek zorunda kaldığı bilgi felsefesi alanındaki ilk esaslı değişimdir.
But the new transparency of information brought about by technology, cell phones, the internet and all the rest is the first really drastic change in the epistemological environment that religions have had to face in several millennia.
Hiç şüphesiz nefes alıyordu, Yemek yiyordu, metabolizması çalışıyordu ve o yaşa kadar gelebileceği çok fazla gelişmiş, tıbbi sağIık olanaklarına sahip bir çevrede de yaşamıyordu.
Obviously, it was breathing, it was eating, it was metabolizing, and it wasn't living in an environment where there was a lot of advanced medical attention that was given to it to allow it to live to that age.
Anne, klimalı bir ortamda değerli bir şirket deneyimi kazanacağım.
Mom, I'll be gaining invaluable corporate experience in an air-conditioned environment.
Çocukları bu zehirli çevreden uzaklaştırmak için harika bir fırsat.
It's the perfect opportunity to get the kids out of this toxic environment.
Şafakta, ormanın kendini... nasıl düzenlediği görülebiliyor.
Dawn, and a new day reveals just how much control the jungle has over its own environment.
Ben modern teknoloji ve modern bilgileri getiriyorum. Onlar da karşılığında bize çevreyi... ve çevrelerinde oluşan değişiklikleri öğretiyor.
I feel I bring in modern technology, modern knowledge, and, in return, they teach us about the environment, and how things have changed in their environment.
Hayır, hayır... çevresine uyum sağlamak için adapte oluyor.
No, no... it adapts to suit its environment.
Ne, çevre bilinci mi?
What, the environment?
Anne babanı haklarından caymaya ikna edip çocuklara düzgünce bakabileceğini kanıtla.
- Get your parents to terminate their rights prove you can provide a stable environment.
- Ne? Burası bir çocuk için sağlıklı bir ortam değil!
- This isn't a healthy environment for a child.
Ama burası da bebek için sağlıklı bir ortam değil ki!
But this is not a healthy environment for a child.
"İhtiyacın olan yardımı alamazsan seni benim ve sağlıklı bir ortama muhtaç torunum Hymie'nin hayatından çıkarmak zorunda kalacağım."
- If you do not get the help you need you will force me to shut you out of my life and the life of my grandson, Hymie, who needs a healthy environment. "
Bu kabul edilemez.
It's officially a hostile work environment.
Güvenli, denetimi yapılmış bir ortam.
It's a safe, controlled environment.
- Evet, hazırım.
I can provide a stable environment for the kids.