Foreigner Çeviri İngilizce
959 parallel translation
Yabancı adam, bir yatağa 15 gümüş vereceğine söz verdi.
The foreigner, he promised 15 thalers for a bed.
Sen yırtarsın, bir yabancısın.
You can get away with it. You're a foreigner.
Tüm yabancılar kendilerini evlerindeymiş gibi hissettiklerini söylemekteler.
Each foreigner says he feels perfectly at home.
Yabancı biri.
He's a foreigner.
- Yabancı mı?
- A foreigner?
Çünkü O bir yabancı.
Shés a foreigner.
Etrafı Almanca konuşmayan insanlarla çevrili bir yabancı o.
Shés a foreigner surrounded by people who don't speak German.
Belki de casuslukla suçlayacaklar.
They'll talk about the "foreigner".
- Adam yabancıymış diye duydum.
- I hear he's a foreigner.
Yabancıydı ve oldukça kabaydı hatırladığım kadarıyla.
A foreigner he was, and very cut up, I remember.
Kumandanı ziyarete gelen bir yabancı.
Some foreigner calling on the commandant.
Senin davranışın bir yabancıdan beklenir.
Your conduct is only what I would expect from a foreigner.
Bir yabancının böyle bir olayda ölmesini istemem.
I wouldn't want to see a foreigner butchered in a deal like this.
O bir yabancı.
She's a foreigner.
Yabanci gibi konusuyorsun!
Ya talk like a foreigner!
Yabancı mı?
Foreigner?
Bu yabancı buraya yabancıların yararına bir iş yapmaya gelmiş.
This foreigner comes to do a thing for the good of the foreigners.
Seni de yabancıyı da vurmalı.
I should shoot you and the foreigner both.
Evet ama, bir yabancı için İspanyolca öğretmek onursuzluk değil mi?
Yes, but in a way it is undignified for a foreigner to teach Spanish.
Ama eskiden bir yabancı emir verdiğinde..
But once a foreigner is given the command...
Yabancı olduğunu biliyordum.
I knew he was a foreigner.
İnançlı bir Metodisti bir yabancının yanına gömmek hiç doğru değil.
It's a terrible thing to do to bury a good Methodist with a foreigner.
Bu düşmanlığınız ve nefretiniz sizi yabancılara teslim edecektir...
Your feuds and hatreds will deliver you up to the foreigner.
Jüri üyeleri, önünüzdeki sanık sandalyesindeki kadın bir yabancı. Arkadaşsız ve yalnız yabancı bir ülkede. Ama o ülke ki her zaman adalete olan düşkünlüğüyle gurur duymaktadır.
Members of the jury, the woman who is before you in the dock is a foreigner, friendless and alone in a strange country, but a country that, thank heaven, has always prided itself on its passion for justice.
Burada bir yabancı yolcu ya da fetheden olmak hiçbir anlam ifade etmiyor.
It doesn't mean anything to be here as a foreigner, a traveller, a conqueror
Okuma yazma bile bilmeyen aptal bir yabancı 1 milyon dolarlık altın buluyor.
A stupid foreigner that can't even read or write finds $ 1 million gold mine.
Bir de beni düşünsenize, yedi yabancı!
Imagine me, a foreigner.
Belki de yabancı olduğu içindir.
Maybe it's because he's a foreigner.
Yabancıya benziyor.
Some kind of foreigner.
- Yabancı demek.
Foreigner, huh?
Seni beklerim. Getirdikleri yabancı o mu, Kleber?
That the foreigner they just brought in, Kleber?
- Kes sesini yabancı.
- Aw, shut up, you foreigner.
Annecim, babacığım!
Foreigner, Foreigner! Oh, mother father!
Yabancı biri.
She's a foreigner. His lover?
Papazı ve karo onlusunu da kapsıyor - bir yabancı.
It involves the king and the ten of diamonds - a foreigner.
Ben buralıyım, bitli bir yabancı değilim.
I'm a citizen here, not a lousy foreigner.
Burada yabancıların eğlenmesi için fazla bir seçeneğiniz yok.
There doesn't seem to be much that a foreigner can do to amuse himself in this town.
Size bir hikâye anlatayım. Bir turist Napoli'de, yol kenarında duruyormuş.
Oo, let me tell you about a foreigner who was standing on the sidewalk one day here in Naples.
- Yine bir yabancı.
- Another foreigner.
- Bir yabancı, bir Batılı?
- A foreigner, a Westerner?
Yabancı olduğu için mi?
Because he's a foreigner?
Bir yabancıyla uğraşırken saygınlığını kaybetti.
She'd lose face playing around with a foreigner.
Hiçbir yabancı anlamaz.
No foreigner does.
Bir yabancının evinde yaşamak için ayrıldı.
She has gone to live in the house of a foreigner.
Bir yabancının evinde, ona zarar vermeyeceklerini düşünüyor.
She thinks they won't harm her in the house of a foreigner.
Kendin bir yabancı olmadın mı?
You have become a foreigner yourself.
Peki sen, bir yabancının himayesi altında kalıp ailen vurulursa, izleyecek misim?
And would you stand under the protection of the foreigner and watch if your family was shot?
Sana pasaport bulursam yabancıya olan yükümlülüğünden vazgeçip ailene geri döner misin?
If I get you a passport, will you return to the family and wipe out this obligation to the foreigner?
O bir yabancı.
He is a foreigner.
Şu bizim ev sahibemizin dediği gibi, yabancı bir kaltak.
Like that hostess said, she's a foreigner's whore.
La Chesnaye belki Yahudi olabilir. Bir zamanlar patates salatası hakkında konuşmuştuk.
La Chesnaye, foreigner or not, complained the other day about a potato salad.