Fortune Çeviri İngilizce
8,444 parallel translation
- Senin üstadlarının kaderi de.
~ And the fortune of your masters.
- Bu sana bir servete mâl olacak.
It's going to cost you a fortune.
Flint'i öldürsem... Sana ganimetin yarısını versem ne Naft kalır ne Lawrence ne de başka bir şey.
I kill Flint, give you half a fortune, and then no more Naft, no more Lawrence, no more compromises.
Ayrıca anladığım kadarıyla Bay Meeks Good Fortune'daki hadisenin savunma maksatlı olduğunu da söylemiş.
I understand Mr. Meeks told you the episode on the Good Fortune was a case of self-defense.
Ancak mesele ben isem... Beni Good Fortune'un tayfasını katlederken gördüklerinde... Yalan söyledi diye birinin dilini keserken gördüklerinde...
But with me, when the men see me slaughter the crew of the Good Fortune, when they see me cut out a man's tongue from his mouth for lying, when they see me burn a boy alive in front of his father's eyes,
Ve Chang'in parayı transfer etmeden önce... şans kurabiyesine başvurmaya ihtiyacı kalmamış.
And I hear the chump didn't even have to check his fortune cookie before transferring the dough.
Bana bir çanta ve bir çift çizme ver, seni zengin edeyim. "
THE PUSS IN BOOTS "Give me just a bag and a pair of boots " and I will make you a fortune. "
Seni zengin edemediğim için özür dilerim.
I'm sorry I couldn't make you a fortune...
O beyaz kafatasçılar evlerini, ailelerini terk edip beni ve serveti bulmak için bu karlı dağlara geldiler.
Them peckawoods left their homes and their families, and come to this snowy mountain, lookin'for me and fortune.
Hiçbiri serveti bulamadı.
None of them found fortune.
Buraya, Wyoming tepelerine servetini kazanmaya gelmişti.
He came out here to the hills of Wyoming, to make his fortune.
Bu yüzden Johnnyler serveti bulmak için bu dağa tırmandılar.
So the Johnny's climbed this mountain, lookin'for fortune.
Ama bulunacak bir servet yoktu.
But there was no fortune to be found.
Her daireyi dört ya da beşe bölüp sonra da küçük bir servete kiralıyorlar.
They turn each apartment into four or five, then rent them for a small fortune. A great business!
Şimdi servet değerindeler.
You know this stuff that goes for a fortune now.
Çok pahalıya patlamış olmalı.
It must have cost a fortune.
- Cromwell Otellerinin İngiliz mirasçısı.
He is the British heir to the Cromwell Hotel fortune.
Bana söylemeye çalıştığın şey kaderim mi?
Is this you trying to tell me my fortune?
Az önce kortta geyik kakaları yüzünden bir kaza geçirip kayacaktım.
I'd just spent a fortune rolling the clay courts, which were suddenly maligned by scores of deer poop.
Sonra da falcının biri el falıma baktı.
Then I got my palm read by a fortune teller.
Hatırı sayılır Gray servetinin çoğunu izole ettim ve dondurdum.
I do believe I've isolated and frozen most of the considerable gray fortune.
Muharebe hasar tespiti yapabildiğimiz için... şanslıyız, zayiat verdirdiğimizi biliyoruz.
We have the good fortune of doing our own BDA. Now we know we're killing people.
Fal baktırdım.
I had my fortune told.
Falın iyi çıkmıştı, değil mi?
You got a good fortune, right?
Ne şöhrette gözüm var ne de para pulda.
I'm not into fame or fortune.
Onun tayfaya kazandırabilecekleri Good Fortune ganimetinden katbekat daha fazla.
The crew's relationship with her is worth far more than the amount she withheld from the Good Fortune prize.
Good Fortune ganimetinde onlara kaç paraya mal olduğundan haberleri yok mu?
Are they unaware of the profits he cost them with the Good Fortune prize?
Yalnızca şu kadarını diyeyim. Good Fortune'da muazzam değerde bir ganimet vardı.
Suffice it to say, the Good Fortune yielded up a unique item of great value.
- Bir servet değerindedir.
- It must be worth a fortune.
Ayrıştırılmamış şu hali bile bir servet değerinde.
We've burned it before with fire, but that pile is worth a fortune.
Jessica Wicks-Newport'un deyimiyle... Kendisi Newport servetinin varisi oluyor. "Saçma sapan antika ağaçları verip çuval dolusu para alma vakti."
And in the words of Jessica Wicks-Newport, heir to the entire Newport fortune, quote, "It's time to trade those dumb, old trees for a butt load of cash."
Sana ve halkına iyi bir talih dilemek istedim.
I just wanted to wish you and your people good fortune.
Hâlâ Good Fortune'da olan kafamdaki görüntüyü düzenlemek adına uzunca bir yolcuğunu sonuna yaklaşmışken son yaşanan olaylar onların kâbuslarıydı ve de bu adamlar, beni evime götürmeye görevlendirilmiş denizcilerdi.
To construct for myself an illusion that I'm still on the Good Fortune nearing the end of a long voyage, recent events were themselves the nightmare, and that these men are simply sailors tasked with delivering me home.
Charles onu içeri alıyor, o ise bir servet değerindeki ganimetle dışarı çıkıyor. O ise onu rüzgarda sallanmaya bırakıyor.
He lets her in, she walks off with a prize worth a fortune, leaving him to swing in the wind for it.
Şu an Charles ya kaptanlığını korumaya çalışıyor. Adamlarına servet kazandırabilecek iyi bir fikir arıyor. Ya da öldü ve bir başka kaptan ayrı sorunlarla boğuşuyor.
Right now Charles is either fighting to preserve his captaincy and looking for any good argument to win them a fortune, and quickly, or he's dead and some new captain is wrestling with the same question.
- Bir servet değerindeki altın nereye saklanır?
Where does one store a fortune in gold coins?
Karşında Good Fortune'dan elde edilen ganimetin aslan payı duruyor.
That is the crown jewel taken from the Good Fortune prize.
Yaklaşan savaşlarda sana iyi şanslar diliyorum.
I wish you good fortune in the wars to come.
Servet yapmak için epey çalışmış.
Yes, he worked very hard in amassing his fortune.
Talihini uygun yerlerde ara.
Seek your fortune as and where you may.
İkimiz de babasızız, kendi ailemizin servetine rehin kaldık.
Both fatherless, hostages to our family's fortune.
Gelgit gibidir bir erkeğin ilişkileri, selde sürüklenir, kaderine doğru.
There is a tide in the affairs of men.. .. which taken at the flood, leads on to fortune.
- Talih kapısı bu.
It is the door of fortune.
Kent atasözleri üzerine ihtisas yaptı.
Kent majored in fortune cookies.
Gigolo'yu kastetmemek bize iyi bir servet getirdi.
Not castrating the gigolo brought us good fortune.
Fal kurabiyesi gibi.
She's like a fortune cookie.
Kuşum falınıza bakacak, tamam mı?
My birdy tell you fortune, okay?
Zavallı falcı.
- He's a poor fortune teller.
Talihini, sağlığını, eğitimini, aşk hayatını?
Fortune, health, study, love, what?
Good Fortune gemisi dün yağmalandı ancak başka bir kaptan tarafından.
The Good Fortune was captured yesterday but by a different captain who found her first, beat Hallendale to her, and then, instead of managing her surrender, he put her entire crew to the sword.
Seni sokağa atmak ve buradan da bir servet kazanmak.
REG wants to buy you off cheap. Throw you out on the street, flip this place for a fortune.