Hamal Çeviri İngilizce
204 parallel translation
Hediye taşıyan hamal kılığına girmiş askerler göndereceğim.
I will send soldiers under guise of porters bearing gifts.
Hey hamal, buraya gel!
Porter! Come in here.
Hamal, gelir misin lütfen?
Porter, here, please.
- O bir hamal, çantaları taşımak istiyor.
- He is a porter, he wants to carry them.
bana hamalı verin, lütfen.
give me the porter, please.
İstediğiniz hamalı getirdim. Demiryolu şirketi de vagonu açması için Bay Moore'u gönderdi.
I have the porter as you asked and the railroad company's sent Mr. Moore to unlock cars.
Burke aleyhine ifade veren hamalı hatırlıyor musun?
Do you remember the porter who testified against Burke?
Kraliyet avukatı, tanık kürsüsünde onu köşeye sıkıştırdığında o hamalın nasıl da ağlayıp sızladığını anlatmamışlardır.
They didn't tell you how that porter cried out in the witness box... when the king's counselor pressed him hard.
O hamal Gray'di.
That porter was Gray.
Şu hamalın dediklerini duydun mu?
Did you hear what this porter said?
Ama efendimiz şu aptal hamalın bile gözünden kaçamıyor.
But our Lord is visible even to the eyes of this stupid porter.
Hamal
Porter!
Ve öylece güzel narin dokumalı ceketini çıkarıp kaba hamal giyisini örtündü.
"And so, he removed his brocade coat... "... putting on the porter's coarser weave.
Bir hamal asasına eğilerek sırtına binen yükü ile sıradan bir şapka takarak yüzünü sakladı.
"He hid his face beneath a hat of common cloth... "... and leaned his burdened weight upon a porter's staff.
Hala hamal benzemiyor.
He doesn't look like a porter at all.
ve iki hamal.
And two porters.
Hamalı durdurun.
Stop that porter!
Bir hamal mı Yoshitsune'ye benziyor?
This porter looks like Yoshitsune?
Sen hamal.
You there, porter!
Afrika'nın en iyi bagaj hamalı hemen geliyor.
Best blooming redcap in all Africa coming right up.
Hiç roket görmemiş, ama bir çok oluklu tekerlekleri olan, hamal arabaları görmüş.
He didn't see any rockets, but he did see a couple of hundred coolie carts, and they all had grooved wheels.
- Hamal!
- Redcap.
Hamalın yanlışlıkla buraya koymuş olabileceğini düşündük.
We thought the redcap might have put it in here by mistake.
Hamal, onu bulmuş. Kimliğini tespit edebilmişler mi?
Porter found him.
Oh, evet, siz hamal Jim'i diyorsunuz.
Oh, yes, you mean Jim the Porter.
Bir hamal ister misiniz?
Do you want a porter?
Taburumdan hiçbir subayın hamal gibi çalışmasına izin vermeyeceğim.
I will not have an officer from my battalion working as a coolie.
Çavuş, bir şey gerekirse, hamalı çağırmak için sadece zili çal.
Sergeant, if you need anything, just ring for the porter.
Hamal, Cezanne'ımı unutma.
Porter. Don't forget my Cézanne.
Vagon amiri, gar şefi ve hamal hepsi Bayan Wilkinson'u Londra'ya giden o trene kesinlikle yerleştirecekleri için, bu seni temize çıkarır.
Since the carriage man, the station master and the porter all definitely place Miss Wilkinson on that train to London, it leaves you in the clear.
- Hamal!
- Porter!
Hamal!
Porter!
"Kan lekeli sandığı Rasheed İstasyonu'nda bir hamal keşfetti."
" The bloodstained trunk was discovered at the Rasheed station by a porter.
Telefon kulübesinde bir hamal şüphe çeker.
I can do it. A redcap in a phone booth? Slightly suspicious.
Sen, hamal, acıkmadın mı?
You, hamal, don't you get hungry?
Hey, hamal sen.
Hey, hamal. Hey, you.
Hey, Abdul...
Hey, hamal.
Şimdi kendini buldun işte, hamalsın.
Now you understand yourself, a hamal.
Burası Amerika, duyuyor musun?
- Don't say it. This is America, hamal, do you hear?
Şimdi ne yapacaksın hamal, ha?
What will you do now, hamal?
Beni hamal olarak kullanamazsın.
Ι'm not a removaΙ man, you know.
kalabalık arasında suratsız bir oğlu, asırlar boyunca işkence görmüş, genç bir katilin, tatlı bir hamalın suratı,
A son, among others, who has only one face, tormented for centuries, the face of a young murderer, a gentle dock hand.
Yanımda 30 hamal ve 40 sandık kadar cephane var.
I have got 30 porters with about 40 cases of ammo with me.
Tabii ve ben hâlâ bir hamalım.
Sure, and I'm still a porter.
Bir hamal, bir su taşıyıcı.
A porter, a water carrier.
- Hamalın mı?
The boarder.
Lui Ming, Da Lung hemen o iki hamalı buraya getirin.
Lui Ming, Da Lung Go and get those two here
Yürü, hamal!
Now you're hamal.
Hamallık yaptım...
I became a hamal...
- Hamal?
- Porter?
Hamal.
Porter.