Her zaman Çeviri İngilizce
109,863 parallel translation
Seyahatleriniz sizi bir daha buraya döndürecek olursa Palm ailesinden Sör Raymond için Yuvarlak Masa'da her zaman yerimiz var.
If ever your travels bring you back, there will always be a seat at the Round Table for Sir Raymond of the Palms.
Ben her zaman içeride öğrenmeyi sevmişimdir.
I've always been more of an indoorsy learner.
Ama senin gibi güzel bir şey için her zaman yerimiz vardır.
But there's always room for a pretty little thing like you.
- Her zaman. - Ne yapmayı planlıyorsunuz?
Hey, what are you planning on doing?
Clark her zaman bunu çok eğlenceliymiş gibi gösterir sanki yılda bir gördüğü mektup arkadaşı gibi.
Clark always makes it look so much fun, like you have a deadly pen pal you see once a year.
Her zaman biliyorum.
I always know.
Her zaman.
Always.
Aslında, her zaman öyleler.
I mean, they always are.
Biliyorum her zaman kap kek yapıyoruz, fakat düşünüyorum da hep birlikte şanslı numara 13 için dışarı çıkmalıyız.
So, I know we always just do cupcakes, but I was thinking we should go all out for lucky number 13.
Her zaman soğuktu.
It was always cold.
- Her zaman.
- Always.
- İnanmak istemeyebilirsin, ama her zaman seni korumaya çalıştım.
- You don't want to believe it, but I always tried to protect you.
Sonunda her zaman benden istediğin anne olabilirim.
I can finally be the mother you always wanted.
Sevsende sevmesende her zaman annen olacağım.
Whether you like it or not, I'll always be your mother.
Her zaman başka bir taraf vardır.
There's always another side.
Şimdi sana destek olacak biri var. Her zaman.
Well, now you have someone that will stand up for you.
- Senin için neden bu kadar kolay? - Çünkü o beni her zaman büyük fedakarlıkla korudu.
- Because he's always protected me, at great cost.
Her zaman bir içki almaktan mutlu olurum, ama şu anda "herkes iş başına" gibi bir durumda olduğumuzun farkındasındır?
Always happy to grab a drink, but you do realize we're like kind of in all-hands-on-deck situation right now?
Sen benim her zaman en iyi yanımsın.
You are always the best part of me.
Her zaman benden bir şey geçirmek için Supergirl'ü kaynağın olarak gösteriyorsun.
You use Supergirl as your source every time you want to get something past me.
"İyi bir muhabir her zaman kaynağını geliştirmelidir." demiştin.
You said a good reporter should always cultivate her source.
Her zaman buluruz.
We always do.
Çünkü Zakarian Ale her zaman rahatlatır.
'Cause Zakarian Ale always takes the edge off.
Alex her zaman senin tarafındayım.
Alex, I am on your side. Always.
Sen çocukken, Her zaman odadan ayrılmaya çalıştığımda, iki kolunla bacağıma sarılırdın.
When you were a child, you used to grab my leg with both arms every time I tried to leave the room.
Park etmekten nefret eder, her zaman valeye verir.
She hates parking, she always valets.
Her zaman.
Every time.
Ve her zaman arkandayım.
And I always have your back.
- Sen her zaman zorluğu severdin.
- You always loved a challenge.
Sonsuza dek, her zaman.
- Forever. Always. - Wow!
Anneler ve kızlar, her zaman kolay olmayan ilişkiler.
Mothers and daughters, not always the easiest relationship.
Ama inan bana, istediğimiz gibi bir anne baba olmak her zaman kolay bir şey değil.
But trust me, it isn't always easy being the parent we aspire to be.
Bir gün senin için çalışacağımı her zaman biliyordum.
I always knew I'd be working for you someday.
Her zaman geri gidip yapabiliriz.
We can always go back, do it over again.
Biliyorum, her zaman ihtiyacınız var ama bugün olmaz.
I know you do, you always need me but... - not today.
Babam her zaman bir Lorrain'e sahip olmak istemişti.
My father always wanted to own a Lorrain.
- Her zaman değil.
Father always insisted. Not always.
Her zaman.
All the time.
Her zaman böyle kaba mısın?
Are you always this rude?
Her zaman ona bakıyorsun.
You're always staring at it.
Anlıyorum. Şarap her zaman Tino'nun favorisiydi.
Wine was Tino's thing.
Umarım mahkum edildiği zaman onu şehir meydanına halk aşağılaması için koyarlar.
I hope once she's convicted, they, uh... They put her out on the town square for public shaming.
O zaman onun masum olduğunu kanıtlayacak bir şey bul.
Then find something to prove her innocent.
Ne oldu? Her şeyde iyi olduğum zamanı hatırlıyor musun?
Remember that time I was good at literally everything?
O zaman onun gerçekten bütün isteğinin senin mutlu olman olduğunun farkına vardırabilirsin.
Then you can get her to realize that all she really wants is for you to be happy.
Ve eğer onu bulmamıza yardım edersen, o zaman onu başka birine kötü bir şey yapmaktan koruruz.
And if you help us find her, then we can protect her from doing something bad to somebody else.
Yanan her şehirde, çöken her ulusta ne zaman Dünyalı bir çocuk, "Bunlar neden oluyor?" diye ağlasa...
Every city that burns, every nation that falls, for every child of Earth that cries out, "Why is this happening?"
O zaman saldırabiliriz. - Marcus annesinin yerini biliyor.
Marcus knows where his mom is, but he's gotta take us to her.
O zaman gidip onu görelim.
Then let's go get her.
Ama biz Amerikalılar her yıl eğlencesine kendimizi korkutmayı seçiyor olsak da bunun dışında hiç kimse bir Amerikalıya ne zaman tir tir titreyeceğini söyleyemez.
But although we may choose, as Americans, to scare ourselves once a year for fun... no one else tells any American when to shake in their boots at any other time.
Zamanını burayla annesi arasında bölüşerek geçiriyor.
She splits her time between her mother's and here.