Icus Çeviri İngilizce
43 parallel translation
- Icus, bana kendisi anlattı.
- Icus, he told me himself.
- Icus!
- Icus!
- Bana Icus'u alamadığınızı mı söylüyorsun?
Are you telling me you don't have Icus?
Şimdi sadece bize Icus'ı verin ve yolunuza gidin.
Now, just give us Icus and be on your way.
- Icus sizde mi?
You have Icus?
Yol gösterilmesi için dua edeceğim, ama onu alana kadar daha fazla şiddet olmayacak... hiçbir türden. Çünkü o değişene kadar, Icus benimle kalıyor.
Because, until He does, Icus stays with me.
Oğlum Icus'ı koru. Endişelenmeyin.
Don't worry, Icus is safe.
Bunu halledene kadar Icus benimle ve bir arkadaşla birlikte kalacak.
Icus is staying with me and a friend, until we can sort this thing out.
Onun Tanrıları'nın Icus'u öldürmek istediğini görünce, bu zor bir karar değil.
Not a tough choice, seeing his god wants to kill Icus.
Ve daha da garip olan şey, iki ay kadar önce bizim En Yüce olanımız... Anteus'a geleneği bozmasını ve büyük oğlumuz Maell'i değil, Icus'u sonraki liderimiz yapmasını söyledi.
And what's even stranger, not two months ago our Supreme One told Anteus to break with tradition and make Icus our next leader, not our oldest son, Maell.
- Bekleyin, bekleyin, biraz daha yemiş ekmeğim var.
I have a little more nutbread. Would you take it to Icus?
Onu Icus'a götürür müsün? Torbasına biraz koymuştum. Ama şey, çocukların yemiş ekmeği konusunda nasıl olduğunu bilirsin.
I packed some in his sack but, well, you know how children are about nutbread.
Genede biraz Icus'a vermemi umursayacağını sanmıyorum, sence de öyle değil mi?
Still I don't think he'd mind Icus having some, do you?
Bu Icus'la ilgili.
It's about Icus.
- Icus'ı hatırlıyorsun, değil mi?
You do remember Icus, don't you?
- Elbette Icus'ı hatırlıyorum.
Of course I remember Icus.
- Icus nerede?
Where's Icus?
Icus!
Icus!
Icus'ı kaybettim.
I lost Icus.
Icus'ı kaybettim!
I lost Icus!
- Bu arada Icus ne kadar yemiş ekmeği yedi?
By the way, how much nutbread did Icus eat? None.
Ve o aç olmadığını söyledi... ve sonra, sonraki bildiğim şey, onun sadece... gittiğiydi!
And he said he wasn't hungry. ... and then, the next thing I knew, it was just gone. Like Icus!
Ben gidip Icus'ı getireceğim, sen ve... diğerleri şeyi denerken...
I'll go and get Icus, while you and the others try to...
Icus, biraz yer elmasına da ihtiyacım var.
Icus, I need some haleanthus too. Icus?
Icus, duyuyor musun?
Icus, do you hear?
Partizanlar Icus'ı aldı, onları durdurmalısın.
The zealots took Icus. You've got to stop them. - Where?
Icus'ı alma.
Don't take Icus.
Ya Icus'ı bir dahaki güneş doğuşundan önce kurban edersin... ya da sana ve insanlarına yüzümü çevireceğim... sonsuza kadar!
Either sacrifice Icus before the next sun or I will turn my face upon you and your people forever.
- Icus! Güvendesin!
- Icus, you're safe!
- Icus bekle! - Baba, ne oldu?
Icus, wait!
Hala Icus'ı daha fazla seviyorsun.
Yet, you love Icus more.
- Icus'ı öldürmek hiçbir Tanrı'nın isteği değil.
Killing Icus isn't the will of any god.
Görüyorsun, Icus'ın gitmesiyle babam beni lider yapmak zorunda kalacak.
You see, with Icus gone, Father will have to make me leader.
Bazen bebekler yoğun bakımdaki yoğun hareketlik yüzünden gerginleşir.
Sometimes babies get stressed in the ICUs from all the activity.
Canavarlar gerçek değildir mi?
"Ogre-us not-real-icus"?
Yeni doğan yoğun bakım birimlerinde malzeme ve steril oda olacaktır, fakat oraya varmak için öncelikle mikrop dolu insan sürüsünü atlamamız lazım.
Neonatal ICUs would have the supplies and the sterile room, but in order to get her there, we need to bypass swarms of germ-laden people.
Ama lütfen, dualarımı duy.
Protect my son, Icus.
- Icus'ı kaybettim!
Icus!
- O gitmiş!
Icus is gone!
Ne oldu, Icus?
What is it, Icus?
İnançla ilgili ne söylediğimi biliyorum ama... bu çok zor.
I can't do this, Icus.
- Icus'ın gitmesine izin vermesini sağla.
Make him let Icus go.