Injustice Çeviri İngilizce
1,061 parallel translation
Kamu görevleri onu peşinen suçlu saydılar!
Away with injustice!
Bu ülkede büyük acılar, haksızlıklar yaşandı ve çok gözyaşı döküldü.
There is so much suffering and injustice, so many tears in this country.
Size haksızlık yaptığıma inanıyorum.
I believe I have done you an injustice.
Dördüncüsü, kimse son on yıl içinde Yahudilerin adaletsizlikten payına düşenden fazlasını almadığını iddia edemez.
Fourthly... no one can say the Jews have not had... more than their share of injustice these past 10 years.
Bu nedenle söylüyorum ki, bir değişiklik olsun ve adaletsizlik bir başkasının başına gelsin.
I therefore say, fifthly... let the next injustice work against somebody else for a change.
Daha çok bir ülkenin geneline yayılmış, devlet kökenli, adaletsizlik ve zalimlik sınırlarında ve tüm medeni toplumlarda ahlak ve yasal kuralları ihlâl eden büyük suçlardı.
Rather, the charge is that of conscious participation in a nationwide, government-organised system of cruelty and injustice, in violation of every moral and legal principle known to all civilised nations.
Bunu sizinle paylaşacağımı nasıl düşünebilirsin, kan üzerine kurulmuş bir taht, peşinden gelen adamların baskısı, adaletsizlik, zalimlik?
How can you think that I'd share with you a throne that is founded on blood, oppression of his fellow men, injustice, cruel power?
- Bu, haksızlık! Bu, adli bir hata!
This is an injustice, a judicial error!
Çoğu adaletsizliğin, cahilliğin ve yoksulluğun kurbanı olmuşlar.
Most of them are victims of injustice, ignorance and poverty.
Cehaletimiz yüzünden adaletsizliğin kurbanı oluyoruz.
Because of our ignorance, we are the victims of injustice.
Adalet düşüncesine sahip olmayan herkes suçludur.
Who injustice does not exist, is also guilty.
Bana haksızlık ediyorsun Doktor!
You do me an injustice, Doctor!
Bize haksızlık ediyorsunuz ama bu anlaşılabilir bir durum.
You do us an injustice, that was understood.
Umurumda bile değil. Biz, büyük bir adaletsizliğin kurbanıyız, evladım.
We're the victims of a big injustice.
Omuzlarınızda haksızlık, yoksulluk ve haklarınızdan mahrumiyetle doğdunuz.
You have borne on your shoulders injustice... destitution and the deprivation of your rights.
Şu anda Almanya haksızlık hakkında konuşuyor.
At the moment in Germany they're talking about injustice.
Evet, sanırım haksızlık yaparak seni üzdüm, ve sizi gemiden atmakla tehdit etmem seni derinden etkilemiş olmalı.
Yes, I suppose it's the injustice that's upsetting you, and when I made a threat to put you off the ship it must have affected you very deeply.
Ama aynı zamanda adaletsizliğin nefretin ve hissizliğin gün yüzüne çıkacağını da biliyorum.
But I also know that such injustice, hatred and apathy will always come to light.
Hayatı masaya yatırdınız, haksızlık urlarını kesiyorsunuz.
You lay life on a table, and you cut out all the tumors of injustice. Marvelous.
Haksızlık urlarını kesmek büyük bir ameliyat.
But cutting out the tumors of injustice, that's a deep operation.
Çevreme baktığım zaman sefaletten başka bir şey görmüyordum.
All around me, I could see only misery... injustice, and brutality.
Ama eğer O kendi isteğiyle onları bırakırsa bu haksızlık ve hatta acımasızlık olur.
But if He, of His own will, left them He displayed injustice, or even cruelty.
Size büyük haksızlık yaptım.
I've done you a cruel injustice.
Bir haksızlık yapıldı ve buna ifrit oluyorum!
There's been an injustice done and I hate that!
- Ben sana haksızlık yapmadım mı?
- Haven't I done you an injustice?
Ben adaletsizliğe ve köleliğe karşıyım.
I'm against slavery... and injustice.
Bunun zalimce bir haksızlık olması bir yana bana en çok dokunan birbirinize karşı olan sevginizdi.
The cruel injustice involved, for one thing. But your beautiful love for each other has touched me most of all.
Yerel yagıçlar keyiflerine göre hareket ediyorlardı... Adalet dağıtılırken ayrım gözetiliyordu kimse itiraz edemiyordu. Ahlaksızlığın kol gezdiği böyle bir ortamda Matthew Hopkins gibiler bu durumun avantajından sonuna kadar faydalanıyorlardı.
Local magistrates indulge their individual whims, justice and injustice are dispensed in more or less equal quantities and without opposition, an atmosphere in which the unscrupulous revel and the likes of Matthew Hopkins take full advantage of the situation.
Sen ve Bai Feng birbirinize aşıksınız... bu haksızlığı sindiremezsin!
While you and Bai Feng have loved each other so long... this injustice cannot be swallowed
Adaletsizlikten yana olmayacaktır.
He won't stand for injustice.
Gençsin, yeteneklisin anlasana! adaletsizliklere sen de dayanamazsın
You are young and capable naturally you would not tolerate injustice
Kaç bizden, gecenin karanlığında, Bizim de günümüz gelecek...
Down with injustice and violence!
Bu haksızlığı göze almaya hakkın yok.
You'd have no right to consider it an injustice.
Yaşayan bir sosyal adaletsizlik örneğisin.
You are a walking social injustice.
Çok fazla sefalet, çok fazla adaletsizlik var.
There is too much poverty, too much injustice.
Yüreğini sınamak için, başarılı olduğu hâlde Victor'u sebepsiz yere cezalandıracağım.
I will test Victor's heart with a flagrant piece of injustice by punishing him for no reason after he succeeds right before my eyes.
Düşündüm... Ama ben adaletsizliği görünce sessiz kalabilecek biri değilim.
I've considered it... but I'm the type of guy who can't sit still when he sees injustice.
Üzerilerine gelen bu adaletsizliği çözeceğim.
I will undo the injustice brought on them.
Ne olmuş? Gerçek rahipler, masumları koruyan adaletsizlik, ikiyüzlülük ve kötü yoldan para kazanma ile savaşan insanlardır.
True priests are those of us who protect the innocent fight injustice, hypocrisy and filthy lucre
LSD'nin ölümle, öldürmekle savaşla, adaletsizlikle, fakirlikle, ırkçılıkla ne ilgisi var?
What does LSD have to do with death, with murder with war, with injustice, with poverty, with racism?
Danjel dedi ki zamanında ona büyük bir kötülük yapmışlar.
Danjel said they have done her an injustice.
Sırf soylu diye böyle olması adaletsizlik.
- Such injustice. It's only because she's nobility.
Suç ve adaletsizlikle mücadele edip duruyor. Her kitabın sonunda polis ya da FBI tarafından madalya veriliyor ve her defasında :
He's a diligent fighter of crime, injustice, and at the end of every book as he is being given a medal by the police or the FBI, he always says :
Babam, ona haksızlık yapan bir adamı öldürmek istiyormuş. Büyük babam ona demiş ki...
And my father had this notion to kill a man who'd done him some injustice... and my grandfather said to him :
Sanırım kendinize büyük bir haksızlık ediyorsunuz.
I think you're doing yourself a great injustice.
- Adaletsizliğe.
- Injustice.
Başlarım haksızlığa.
Fuck injustice.
Adaletsizliği daima cesaretlendirmeliyiz.
We must always encourage injustice...
Korkarım ona haksızlık ettim.
I'm afraid I did her an injustice.
"Küçük bir balık adaletsizliğe karşı mücadele veriyor"
"An outraged minnow battling against the tides of injustice."
zafer haksızlığı yaratacak, masum ve vahşi kardeşler,
Victory will provoke injustice.