Least Çeviri İngilizce
66,469 parallel translation
- En azından bunu söyleyebiliriz.
To say the least.
En azından o beni seviyormuş numarası yapmadı.
At least He doesn't pretend to love me.
Cass ile her zaman hem fikir olmadığımızı biliyorum ama en azından gerçek arkadaşları kim biliyor.
You know, cass and I might not agree all the time, but at least he knows who his real friends are.
Yani dosyalarında yazan bu görünüşe göre bu doğru değil.
At least that's what their file said, but apparently not.
En azından bu şekilde birimiz savaşmaya devam edecekti.
At least this way, one of us gets to keep fighting.
Düşündüm ki eğer onlar mutlu değilse ya da en azından memnun benim için umut olabilir mi?
I thought, if... if they can't be happy, or at least satisfied, how can there be any hope for me?
En azından onu dinlememiz gerekiyor.
We owe it to her to at least...
En azından 10 yıldır orada olmalı.
He's been there for at least a decade.
En azından muhasebecimiz sevinecek.
Least our bean counters will be happy.
En azından belki Crowley...
At least, you know, maybe crowley...
En azından yarına kadar.
At least for tomorrow.
En azından geri geldin.
Well, at least you're back.
Evet en az elli.
Yeah. At least 50.
En azından Trish'in partiye nasıl gittiğini biliyoruz.
Well, at least we know how Trish got to the party.
En azından bu kapıdan girip çıkan herkesi gösteriyor.
It'll show whoever came in or out, this way at least.
- En azından konuşabiliriz.
At least let's talk about it.
Güzel, en azından elimizde üzerinde çalışabileceğimiz bir şey var.
Least we have something to work from.
En azından haberlerde adı yok.
At least they kept her name out of the papers.
Hadi en azından bu konuda bana karşı dürüst olabilirsin.
Come on. The least you can do is be honest with me.
Noel Anne bari spor yapsa.
I mean, honestly, Claus, at least work out.
En azından kendi kararınmış.
Well, at least it was your decision.
En az bir kişi öldürmüş birini arıyorum belki de dört.
I'm looking for someone who has killed at least one person, maybe four.
Bu sorunun cevabı, evlerini yok eden yangından hemen sonra ortaya çıkacaktı.
That answer, at least, can be found shortly after the fire that claimed the Baudelaire home.
Şimdi başımızı sokacak bir yer var.
At least here we have a roof over our head.
En azından öyle sanıyorum.
At least I don't think I am.
Ama son derece ölümcül engerek, tüm hayvanlar âleminin en dost canlısı ve en az tehlikeli hayvanlarından biri.
But the incredibly deadly viper is one of the friendliest and least dangerous animals in the entire animal kingdom.
Stephano hepsini anlattı. Kendisinin, günde en az üç kez elinde bıçakla merdivende koşturmasını gerektiren çok sıkı bir spor programı varmış.
Uh, Stephano has explained to me that he has a very strict fitness regimen, where he has to run up and down the stairs brandishing a knife at least three times a day.
En azından bilinçli olarak vermeyeceğim.
At least, not on purpose.
Son derece ölümcül engerek, hayvanlar âleminin en dost canlısı ve tehlikesiz hayvanlarından biri.
The incredibly deadly viper is one of the least dangerous and most friendly creatures in the entire animal kingdom.
Gerçekten söyledikleri kişiyseniz mikroptan çok daha büyük dertleriniz var.
Oh, if you're really who the children say you are, then germs are the least of your problem.
- Vedalaşsak en azından?
Can we at least say goodbye?
En azından borçlardan başımızı kaldırana kadar.
At least until we get out of debt.
Veya benim terapideki tüm sızlanmalarımız bana ters etki yapıyor gibi görünüyor.
And all the whinging and the whining that we both, at least I, do in therapy seems to be having the opposite effect for me.
Sen en azından uyarıldın.
Look, at least you got some warning.
Her zaman ödeme almak isteyen bir gardiyan olur.
So, there's always at least one guard who wants to get paid.
Biraz insan olup en azından bana şunun cevabını verir misin?
Will you at least, on a human note, tell me this.
Ya da ben tutuklama niyetimi duyurduktan sonra.
Or at least after I announced my intention to.
En azından önceden bilmez.
At least, not in advance.
Şerefe. - Lafı mı olur?
- Oh, it's the least I can do.
Bu az bile.
It's the least I can do, man.
Beni en azından eve bırakır mısın?
Wanna give me a ride home at least?
Bette en hafif tabirle yanlış roldeydi.
Bette was, to say the least... miscast.
Her zaman benden daha iyi olduğunu, benden daha yetenekli olduğunu düşünen Kraliçe Kaltak'ı saymıyorum bile.
Least of all Queen Bitch, who always thought she was better than me, more talented than me.
En azından ben.
- Hmm. - At least I have.
En azından senin bir Oscar'ın var.
At least you've got an Oscar.
Charles en azından bu kadarını hak ediyor.
Charles deserves at least that much.
Bay McGill, en azından kardeşinizin gözlerine bakabilir misiniz?
Mr. McGill, could you at least look your brother in the eye?
- En azından bulaşıkları yapayım.
No, least I can do is the dishes. Oh.
Büyükçe bir kaseye koy, en az bir galon olsun.
You put her in a big bowl, at least a gallon.
Bırak bari kilise karşılığını versin.
At least let the church reimburse you.
Dinle bari.
You could at least listen.