Lunch Çeviri İngilizce
24,876 parallel translation
Hey, o benim öğle yemeğim!
Hey, that's my lunch!
Ve sonra sonrasında ise Civic Club'da ünüversite geliri hakkındaki yemeğiniz var.
And then, um... then you have a lunch at the Civic Club about the college endowment.
En azından yemek için kalabilir miyiz?
Can we at least stay for lunch?
Öğle yemeği yiyebiliriz. Ama buralar güvenli değil. Bundan sonra seni eve götüreceğim tamam mı?
We can have lunch, but it's not safe around here, so afterwards, I'm taking you home, okay?
Ben de Iris ile yemeğe gideceğim.
Good, I'm gonna go meet Iris for lunch.
Üzgünüm, senatör şu an yemekte.
I'm sorry, the senator's out to lunch right now.
Ben yemek yiyeceğim, yani gidebilirsin.
I'm eating lunch, so you can go.
Yemekten sonra konuşacağım.
I'm on it. Yeah, straight after lunch.
- Hepsini öğle yemeğinde sen yemiş olmayasın?
Sure you didn't just eat it all for yourself for lunch?
Affedersiniz, yemek yiyordum da.
Oh, I'm sorry. You caught me during lunch.
Öğle yemeğinde birkaç dükkan gezdim ve bir seks dükkanının önünden geçiyordum ve bu tam Amy'e benziyordu.
I went to a bunch of different stores over lunch, and then I just happened to pass this in the window of a sex shop, and look, it looks just like Amy. All :
Öğlen yemeğinde pizza paylaşmak ister misin?
You want to split a pizza for lunch break?
Alt tarafı öğle yemeği, abartma.
It's just lunch. Calm down.
- Öğle yemeğine misafirlerimiz var çünkü.
Because we're having company for lunch.
- Kimsenin umurunda değil ama öğle yemeğinde pastil yedim.
Thank you. Not that anybody cares, but for lunch, I had a lozenge.
İşler planlandığı gibi gider de, Hitler yarın öğle yemeğinde öldürülürse bu herif, kitabıma lanet bir kahraman olarak girecek.
If things go as planned and Hitler's killed by lunch tomorrow, then that bloke's a bloody hero in my book.
Büyük annene yemeğini hazırlayamıyorum, sadece birkaç saatini alır.
It should be just a few more hours, but I won't be able to make your grandma her lunch.
Gel bakalım Quentin, yemek vakti.
Come on, Quentin, time for lunch.
Normalde, yemeğe çıkmak için ısrar ederdim, içki falan içelim derdim, ama sen benim kurallarımı hep alt üst ediyorsun, öğlen yemeğine ne dersin?
Normally, I'd push for, uh, you know, dinner, large amounts of alcohol, but you seem to be breaking all my rules, so how about lunch?
Öğlen yemeği mi?
Lunch?
Öğlen yemeği bana uyar.
I could do lunch.
Başlamamız için çalmam gerekiyordu
♪ To start ♪ ♪ Our lunch date. ♪
Öğle yemeğini de yediğinden emin olurum.
I'll make sure he gets a good lunch.
Geçen hafta Tommy Lascelles ile bir yemek yedim ve Philip'in hâlâ gölgende yaşamayı kaldıramadığında karar kıldık.
I had lunch with Tommy Lascelles last week and we both agreed that Philip still hasn't settled and struggles with life in your shadow.
İyi bir öğle yemeğiydi galiba.
Must have been a good lunch.
Lila, Vivian'a bakacak..... sen ve ben de birlikte öğle yemeği yiyeceğiz.
Lila is gonna watch baby Vivian, and you and I are gonna have a little lunch.
Bu senin öğle aran!
It's your lunch break.
Öğle yemeği getirdi ama çalışmam gerekiyordu.
He brought lunch, but I had to work.
İlk yaptığı ; sahaya çıktı ve öğlen içtiklerini çıkardı.
First thing he does, he goes out there, upchucks his moonshine lunch.
Yemeğe çıkmıştır belki.
Well, maybe he's at lunch.
- Yemeğe gidelim mi?
- Going for lunch?
Gidip kalemlerini getireyim, yemekten sonra resmi bitirirsin.
Well, I could go get your pencils, and after lunch you could finish the drawing.
Titu, yemeğimi hazırla.
Titu, serve me lunch.
Yemek yemek ister misin Mahavir Singh?
Mahavir Singh-ji, care to join me for lunch?
Bir şeyler ye.
Have some lunch.
Bunu güzel bir öğle yemeği yerken oturup tartışalım.
Let's go sit and discuss this over a nice lunch.
Ben buraya pazarlık etmeye veya yemek yemeye gelmedim.
I didn't come here to negotiate or eat lunch.
Öğle yemeği yiyorum, hâlâ yanımda.
I had lunch, still there.
Öğle yemeğinde görüşürüz.
We'll see you at lunch.
Sizin için yemek hazırlattım.
I've had lunch brought in.
Bizle yemeğe gel hadi.
Come to lunch with us.
Öğle yemeğini geç yedim.
Oh, I had a late lunch.
Okulda beslenme çantamı açtığımda bütün çocuklar yanımdan kaçardı.
When I opened my lunch box, all the kids would run away from me.
Turlamam bittiğinde yemek yiyelim mi?
Lunch together when my tour is done?
Sonra seni öğle yemeğine götürürüm.
Then I'll take you out to lunch.
Bugün öğle yemeğinde herkes oyunu kullanacak ve gün sonun kadar sayımı yapmış oluruz. Annem nerede?
Well, everyone votes at lunch, and we should have the results tallied by the end of today.
Sukh... bugün öğle yemeğinde acılı kabak pişir.
Sukh... make bitter gourd for lunch today.
Yemek hazır!
Lunch is ready!
Başkomiser Beckett, öğle yemeğindeki gündem konuları toplantın güzel geçti mi?
So, captain Beckett, have you successfully completed your agenda for your lunch meeting?
Belki Bay Compeyson da bize pazar günü için eşlik edebilir.
Perhaps Mr Compeyson could join us, for Sunday lunch.
Öğle yemeğin nasıldı?
How was your lunch today?