Lâzım Çeviri İngilizce
4,106 parallel translation
Efendim bence, savunma sistemlerimize erişebilecek bir cihazın varlığını duyurmak konusunda temkinli olmak lâzım.
Sir, I'd be very wary about broadcasting the existence of a device that can access our defense systems.
- Erik, bana el bombası lâzım.
Erik, I need a grenade. Got it.
Yardım lâzım mı?
Do you need any help?
- Erik, hemen doktor lâzım.
Erik, we need medical now!
İkinci kattaki konferans odasına doktor lâzım.
We need a medic, second floor conference room.
- Telefonu almam lâzım.
- I'm gonna need that phone.
Yemek yemeleri lâzım.
They have to eat.
- Gitmemiz lâzım.
We have to go.
- Benzin lâzım.
We need gas.
- Bana yemek lâzım.
I need food.
- Bak. Duş alman lâzım.
We just need to wash...
Erkek olmak için daha bir fırın ekmek yemen lâzım!
You're far from being a man!
Hey, yardım lâzım mı?
Hey, you need a hand?
Bize lâzım olan Pettifer'ın defteri.
It's Pettifer's notebook we need.
İ-işimi bi-bitirmem lâzım.
I'm Jake the Peg. I've got to get on.
- Hayır sana lâzım.
- Go on. - No, you need it.
Böylesinden daha fazla lâzım bize.
Type we could do with more of.
Üstü açık arabanı düşününce, sana bundan birkaç tane daha lâzım.
I thought with the convertible, you'd need a few.
Sanırım tartışabilmem için bana bundan biraz daha teknik bir şeyler lâzım.
Still, I'm going to need an argument and I think it's going to need to be more technical than that.
Açmam lâzım. Ephra, sanırım bir durum var.
Ephra, I think we have a situation here.
Konuşabileceğim bir yer lâzım.
I need a place where I can talk.
- İsrailliler ile konuşmamız lâzım.
We need to speak to the Israelis.
Affedersiniz, gerçekten gitmemiz lâzım.
I'm sorry, we really have to go now.
Telefon lâzım.
I need a phone.
Hâlâ buradayken birkaç ekipman bulması lâzım.
While I'm still in here, I need him to get me some equipment.
Muhakemeni kullanman lâzım.
You have to use your judgment.
Buradan gitmemiz lâzım.
We have to get you out of here.
Lütfen, önce annemi görmem lâzım.
Please, I've got to see my mother first.
Preet, paranı tutman lâzım.
Preet, you must save your money.
- Şu sikikten almaları lâzım...
- They should take this fucking ass-hole...
Meraklı olman lâzım, aklın var senin.
You should be curious, you have a mind.
Wendy gibi mi olmam lâzım?
Like Wendy!
- Onları burada tutmamız lâzım.
We've got to hold them here.
Tüm birimlerin dikkatine, 613 Willow Creek Drive'a acil destek lâzım.
All units, officer in need of immediate assistance at 613 Willow Creek Drive.
İki hafta yani. Ingrid, seninle konuşmam lâzım. Gel konuşalım az.
Two weeks... Ingrid, I've gotta talk to you.
Bir araba lâzım bana.
I need a car.
Onu yakalaman lâzım.
You should be able to take her.
Üzerimdekileri çıkarmamı istiyorsan pencereleri kapatman lâzım.
And you're gonna have to keep this window shut... If you want me to take my things off.
- Kaçmamız lâzım!
We got to go!
Dünyanın yaşanılabilir olduğunu bilmeleri lâzım bizim de, buradakilere karşı onların korumasına ihtiyacımız var.
They need to know the ground is survivable again, and we need their help against whoever is out there.
Bize lâzım.
We need him.
Hayati belirtilerini kontrol etmemiz lâzım.
We need to check your vitals.
Bize silâh lâzım.
We need weapons.
Dağılıp daha çok yere bakmamız lâzım.
Got to split up, cover more ground.
Clarke, saatlerdir yürüyoruz. Bir mola lâzım bize de.
Clarke, we've been hiking for hours.
- Jasper'ı indirmemiz lâzım.
We need to get him down.
Jasper'a bakmamız lâzım.
CLARKE : We've gotta get to Jasper.
Çevredeki hastaneleri de araştırmamız lâzım.
We should keep an eye on the local hospitals as well.
Onu, burada bırakamazsın, bırakmaman lâzım.
You can't leave him there. You can't. You can not leave him there!
İmzanız lâzım!
We need a signature...
- Sperm lâzım değil.
They won't need sperm.