Masanın üzerinde Çeviri İngilizce
505 parallel translation
Masanın üzerinde, yemek artıkları.
On the table, remains of a meal.
Masanın üzerinde mürekkep var, Mürekkebin orada iki tüğ!
On the table there's an inkpot, In the inkpot there're two quills.
Hançer, masanın üzerinde, Lord Hood'un önünde duruyor.
The midshipman's dirk will be lying on the table before Lord Hood.
Resmin küçük masanın üzerinde...
Your picture was on the small table...
- Masanın üzerinde sigara olacak.
- You'll find cigarettes on the table.
Daha önce geldiğimde, masanın üzerinde... geniş gümüş çerçeveli bir kadın fotoğrafı görmüştüm.
When I was here before, I noticed a photograph of a woman... on the desk in a wide silver frame.
Masanın üzerinde sigaralar vardı. Hem de bedava.
There was cigarettes on the table, and they was free.
Masanın üzerinde.
On the table.
Masanın üzerinde mürekkep hokkası açık, yanında kalem var. Ama yazılı bir kâğıt görmedik.
I was thinking it's kinda funny that with an open ink well and a pen on the table we didn't find any writing up there.
Onu şuradakı masanın üzerinde buldum.
I found it on the desk over there.
Senin masanın üzerinde duruyorlar, kuzum.
They're on your desk, lamb. Better go see.
# Yemek masanın üzerinde.
Dinner is on the table.
İşte masanın üzerinde.
Right on your desk.
Masanın üzerinde dans ettiğimi hatırlıyorum.
I remember waving to you. I was dancing on a table.
Cecily, Almanca gramer kitabın masanın üzerinde.
Cecily, your German grammar is on the table.
Evet, masanın üzerinde duruyor.
Yeah, they're up on the table.
Konuk listesinin kopyalarını ve diğer bilgileri masanın üzerinde bulacaksınız.
You'll find copies of the guest list and other information on this table.
Ama senin içinden çalışmak geliyorsa, bütçe masanın üzerinde.
But if you're planning to work, the budget is over there on the desk.
Kahvaltın masanın üzerinde.
Your breakfast is on the table.
Program orada masanın üzerinde.
The timetable is over there on the desk.
Şimdi, dün gece içeri girdiğinde kiranın masanın üzerinde olduğunu fark ettin mi?
Now, did you notice when you went in last night if the rent was on the table?
Karafı masanın üzerinde mi istersiniz?
Do you want the carafe on the table?
Paramı çıkar ve burada masanın üzerinde say.
Haul out my money and count it over here on the table.
Masanın üzerinde bir tüy vardı.
On the table there was a feather.
O ve zenci, dirsekleri üzeri tebeşirlenmiş bir masanın üzerinde bir gün ve bir gece geçirmişlerdi.
He and the Negro had gone one day and night with their elbows on a chalked line on the table.
Masanın üzerinde.
They're on the table.
Bana ulaşabileceğiniz numaralar masanın üzerinde.
The numbers where I can be reached are on the desk.
Resim malzemelerin masanın üzerinde.
You'll find drawing materials on the table.
Her şey masanın üzerinde.
Everything3 on the table.
Yukarıdaki masanın üzerinde duran bir mektup.
A letter that was in the desk upstairs.
Bir bardak daha skoç alabilir miyim? Şişe masanın üzerinde.
Can I have a bit more Scotch?
Özelliklede ben masanın üzerinde olanları anlattığım zaman.
Especially when I told them what I went through on your desk.
Masanın üzerinde.
- It's on the table.
Telefon arkandaki masanın üzerinde.
Telephone's there on the table, just behind you.
Caen'daki odamda açık duran pencerenin altındaki masanın üzerinde Yudis'in kitabı hep açık durur.
In my room in Caen on the table under the open window lies open the book of Judith.
Ben de sana penceresinde saksılar, masanın üzerinde örtüsü olan bir evde... yaşamaktan bahsediyorum.
I talk about bringing you to a house with flowerpots in the window... and napkins on the table.
Orada, masanın üzerinde bir şişe var.
There's a bottle on that table down there.
İstediğiniz beş dosya masanın üzerinde, Teğmen.
The five files you asked for are on the desk, Lieutenant.
- Onu masanın üzerinde buldum.
- I found him on the table.
Şişe masanın üzerinde.
It's on the table.
Paran da şurada, masanın üzerinde.
And your money's over there, on the table.
Bu çantayı masanın üzerinde buldum.
I found this handbag on the desk, and there's no sign of any money.
Giyinme odasındaydık, beyaz elbisesini giymişti başı öne eğik olarak ve elleri masanın üzerinde sessizce oturuyordu.
She was in the red drawing room wearing her white dress... sitting quite still with her head bent... and her hands resting on the table.
Onu masanın üzerinde buldum.
Found it here on the table.
Şurada masanın üzerinde de bu dergiyi buldum.
And this magazine I found over there on the table.
- Fotoğrafları çıkarttın mı? - Masanın üzerinde duruyor.
Have you put the photographs out?
40 yıl önce masanın üzerinde doğduğum büyük babamın evine.
in which I was born 40 years ago right on the dinner table.
Yoksa masanın üzerinde miydi?
Or on the desk?
Ve sen ertesi sabah geldiğinde teybi masanın üzerinde buldun?
And you found the tape sitting on your desk when you came in the following morning?
Onu masanın üzerinde istemeyiz, değil mi tatlım?
Oh, I don't think we want that on the table, do we sweetheart?
Masanın üzerinde.
- Morning. - Morning.