Milieu Çeviri İngilizce
77 parallel translation
Kültür seviyesi ve hassasiyeti içinde yaşadığı toplumun fazlasıyla yukarında olması nedeniyle onu mükemmel bir budala gibi gösteriyor.
His culture and sensitivity....... so far above his milieu makes him look like a perfect fool.
İngiltere'yi saf dışı bırakarak İran petrollerini kontrol etme amacının... açık bir işareti olarak görülmelidir. "
"as a clear attempt, made by the American financial milieu..." "to overcome England and control Persian oil."
Ama işitme sorunundan dolayı, Tsiolkovsky bulunduğu ortamdan yabancılaştı.
But more than deafness, the difference in interests alienated Tsiolkovsky from his milieu.
Sizin devlet adamlarınız ve politikacılarınız, huzurlu bir şekilde bir arada yaşamaktan dem vurup vursunlar. Biz burada bunu gerçekten yaşıyoruz.
Your statesmen and politicians keep talking about peaceful coexistence but here, in our milieu, we really practise it.
Bir çevreden diğerine kolayca geçebilirsiniz.
You can easily slip from one milieu to another.
Fakat mücadelede sekil alan bu tarihsel biçimler, tam da teoriyi geçerli kilmak için ihtiyaç duyulan uygulama alaniydi.
However, these historical forms which have appeared within the struggle... are precisely the practical milieu... which was missing for theory in order for it to be true.
Bazıları okullarda resmi olmayan yöntemlerle işe girdiler mesela Christian Krogh, 32 yaşında kendi tuvalleri, orta sınıf ve yoksul sınıfın endişelerini anlatıyor böylece Norveç sanatında Natüralizme öncülük etmiş oluyor.
Some have set up informal academies such as Christian Krohg, age 32 whose own canvases, showing a direct concern for life both in his own middle-class milieu and in the poorer class have already pioneered "naturalism" in Norwegian art,
Rolü sanki eğitimi ve ortamı tarafından dikte edilmiş gibi oynadı.
He played the role as dictated by his education and his milieu.
Belki, kendi çevresinde kalsaydı hiçbir şey olmazdı.
Maybe nothing would have happened if he'd stayed in his milieu.
Ortama mükemmel uyum sağlıyorsun.
You fit perfectly in your milieu.
Benim içinse durum farklı, ortamımı terk etmem lazım.
For me, it's different, I have to leave my milieu.
Ortam derken neyi kastettiğini anlamıyorum.
I don't understand what you mean by milieu.
Hem aşağı yukarı aynı ortamdan sayılırız.
Anyway, we're more or less from the same milieu.
Yeni ortama girmek istiyorsun bir de!
And you want to find a new milieu!
Evet, seveceğim erkeğin ortamına.
The milieu of a man I'd love.
Buraya geldiğimden beri kendimde bazı değişiklikler yapmak için mücadele ediyor ve genel ortama uyum sağlamaya çalışıyorum.
Since I have been here, I have struggled to make certain changes in myself in order to fit in to the general milieu.
David, biliyor musun, Maggie'yi mutfak ortamında tanıttığımızı sanmıyorum.
David, I don't think we have established Maggie... in the soup kitchen milieu.
Artık o ortamda.
Burton, she's in the milieu now.
Onlarla ahbap mısınız?
You live in their milieu?
Ben, "Rock dünyasında mırıldanan birisin, bunu sevdim" dedim.
I said, "You're like a crooner in the rock milieu, which I like."
Çevresel baskı olmayınca, herkes senin toplumsal mevkini yeğledi.
In the absence of a repressive milieu, your societal niche has been co-opted.
Canından bezmiş bir genç kız ve henüz çevresinin etkisine kapılıp yozlaşmamış bir prens.
The young girl who surrendered her soul... and the prince who had not yet been corrupted by the hypocrisy of his milieu.
Kaloriferden anlamıyor olabiliriz ama ortamı ısıtma ve soğutma konusunda uzman sayılırız.
We may not know about radiators but we do have expertise in the heating and cooling milieu.
Renkleri güzel bir karakteri var cırlak değil tasarım belli bir sosyal sınıfa bağlı kalmamış neşeli iyimser ve yaprak motiflerinden oluşuyor.
The color is nice. It has character, without being loud. The design isn't tied to a specific milieu.
Bu tam olarak benim kulvarım değil.
This isn't exactly my milieu.
Kulvar gibi kelimeler kullanacaksan, dudağında uçuk ve kucağında çocukla gel daha iyi.
If you're going to use words like milieu, you might as well show up here with a sore on your lip and a couple of kids.
Belediye başkanın özel savcısının Bay Luciano'nun özel muhitinde görüşme yapmasını.. .. hiç hoş karşılayacağını sanmıyorum.
The mayor won't be happy to know his special prosecutor's having a meeting in Mr Luciano's milieu.
Evet ama kitaplar bana daha uygun.
Yeah, but books are more my milieu.
Sanırım bu konuya bir yatkınlığım var.
I guess it's my milieu.
Pek konuşmuyor ama Onunla tanışmak istersen, bir şeyler ayarlarım.
She doesn't talk very much but if you'd like to meet her, I can arrange a more personal milieu.
Dinle.. ... buranın benim ortamım olduğuna emin değilim.
Listen... I'm not sure if this is my... milieu.
Muhammed Mekke'ye geldiğinde elbette kanlı bir intikam getirmemişti. Hz. Ama 3 yıldır O'na karşı savaşan ve yok etmeye yeltenen, çoğu Mekkeli, beklediğinin aksine
When Muhammad came into Mecca and not only did not carry out a bloody revenge but actually embraced the very Meccans who had fought him for three years and attempted to annihilate him, it was very shocking to the people in his milieu.
Etrafın bokla sarılmış.
Stinky stuff is your milieu.
Hangi ortamdan?
Of which milieu are they?
Kısa bir süre önce dile getirdi inananlar için onun endişe din değiştirmek böylece kendi kültürlerini terk.
He recently expressed concerns about believers who change religions and cut themselves off from their cultural milieu.
Afedersin doğru ya sen kendini [br ] araştırmaları için egzotik sokak hayatının içine sokmaya [ br] çalışan gerçek bir sanatçısın.
I'm sorry, I forgot. You're a serious artist, injecting yourself into an exotic milieu for research purposes, right? Isn't that how you once put it?
"İmkansız bir şey için çırpınıp duruyorum."
"Je suis au milieu d'une situation impossible"
Yeni bir spiritüel muhite ihtiyacımız var.
We need a new spiritual milieu.
Kültür derken, eee, ben pavyon ortamı demek istedim.
By culture, I meant the night club milieu.
Bu benim normal halim değil.
It's not my normal milieu.
Şey, muhitinde olmadığından bahsediyordu.
Well, she's out of her milieu.
Angela, karıcığım, bilmeni istiyorum ki, hayatımız boyunca kültürel farklıIık gözetmeksizin sana her daim yıIbaşı neşesi sunmak için yanında olacağım.
Angela, my bride, I just wanted you to know that for the rest of our lives, no matter the cultural milieu, I will always be there to bring you some Christmas cheer.
Kendisi için de bir süprizdi bu. kendi muhitine sokabildiği bir erkek arkadaşı olduğu için kendini son derece mutlu hissediyordu.
This was something of a surprise to her, but the truth is she felt entirely comfortable with a companion so embedded in her own milieu that he required of her no pretence whatsoever.
Daha çok bir terapi.
Milieu therapy.
Bir iletişim ağı.
A, uh... A networking milieu, if you will.
İletişim ağını bulamadın mı daha?
Found your networking milieu, yet? Ooh.
Bay Deeks'in diksiyonu, yetiştiği karışık çevreyi yansıtıyor.
Well, Mr. Deeks'intonation certainly reflects the motley milieu in which he was raised.
Programa Jeff Greenfielder diye biriyle yaptığı röportajı yayımlayarak başladı.
I grew up in that milieu, so I learned Hebrew, went to Hebrew school, became a Hebrew school teacher, went to Hebrew college, led youth groups, summer camp, Hebrew camps... The whole business.
Bu ortamı çok seviyorum.
I love the ambience, the milieu.
Fakat en iyi arkadaşı Los Angeles'a taşınınca, Woody de onu izledi, her ne kadar sadece ziyaret amaçlı olsa da.
13, 01 : 32 : 28 : 13, Allen rarely strays from his native milieu.
Şimdi bir kart seç ve imzala.
My milieu is the impossible, the unbelievable, the unfathomable. Now, please, all I ask is that you take a card and you sign it.