Misery Çeviri İngilizce
2,789 parallel translation
Çünkü sefalet arkadaşlık etmeyi sever.
Because misery loves company.
Kefaletin sonu sefalettir.
Those who vouch are doomed for misery.
Her zaman ellerinde yaşama şansı kalmamış, cılız bir şekilde doğmuş uyuşturularak acısı dindirilecek bir hayvan olur.
They've usually got, like, a runt who's been born sort of disabled with no quality of life, and they're just putting that out of its misery.
Daha fazla ızdırap yok.
No more misery.
Litongjia her bölge için acı yarattı.
Litongjia is creating misery for the Thai people in every region now.
Sarah Gary sadece bizim için ona mastürbasyon yapmanı söylemeye çalışıyor.
Which one, exactly? Sarah, just say "Gary" and put him out... of his masturbatory misery once and for all.
Zamanı geldiğinde ölmek için dua edeceksin!
When the time comes, I pray to die in misery!
Ve Zeus'un kandırdığı Hades'e karanlık ve ıstırap dolu yeraltı dünyası kaldı.
And Hades, tricked by Zeus was left to rule the underworld in darkness and in misery.
Sevgimizi sunmazsak, kendi sebep olduğumuz pislik ve sefalet içinde yaşarız.
If we do not, we stay in filth and misery, which we have brought upon ourselves. Move.
Acılarımızdan kurtulmanın yolunu biliyorum.
I have the way out of our misery.
İnsan Sefaleti Hurdalığı.
The scrapheap of human misery.
Annem o zavallıyı ölüme terketti.
Mom had it put out of its misery.
Yani demek istediğim "Zavallı".
Misery is what I'm talking about.
Üzgün yaşamaya razıyız, çünkü değişmekten, bazı şeylerin kalıntıya dönmesinden korkuyoruz.
Settle for living in misery because we're afraid of change, of things crumbling to ruins.
Sefalet meridyeni üzerinde kurulu bir yer.
It's located solidly on the meridian of misery.
Bak, eger mutlu bir herif olarak öleceksen senin perisanligini gördügüm için ben de öyle ölecegim.
- Look, if you're gonna die a happy man, then I'm gonna die a happy man laughing at your misery.
Biri bu mimciyi bu dertten kurtarmalı.
Someone has to put that mime out of our misery.
O sefalet ve korku diyarında yaşıyor, ablaya teşekkürler.
He's living in the land of misery and dread, thanks to big sister.
Babam bir süreliğine oldukça kederliydi ama aynı zamanda kendi mutsuzluğu içinde epeyce de müthişti.
My dad was pretty mopey for a while but also fairly awesome in his misery.
Demek istediğim, onların acısına son vermek.
I mean, put them out of their misery.
Bize eziyet eden zayıflık, sefaletimize, acılarımıza yol açan şey onlar için bir kazanç!
The leanness that afflicts us, the object of our misery, our suffering, is a gain to them.
En derin sefaletin ona verebileceğinden bile daha azını kabulleniyor, bu işi yapmakla ödülünü de almış sayıyor kendini. Zamanı iyi kullanmak, yeterli bir amaç onun için.
He covets less than misery itself would give, rewards his deeds with doing them, and is content to spend the time to end it.
.. bu uzun hayatın felaketine katlanmayı mümkün kılan o saygının..
- Continue. - So respectful. That makes misery of life for so long,
- Evet. Mutsuz bir eş, ömrünün sonuna kadar sefil bir hayat.
Unhappy wife, stone-cold misery for the rest of your...
- Gizemin kokusu.
- The smell of misery.
- Ölüm ve acı.
- Death and misery.
Ölüm ve acı konusunda yeni bir gelişme var mı?
Any more news on death and misery?
- Beni bu gizemden kurtarın lütfen.
- So please, rid me of my misery.
Hadi Kimmy, gizem perdesini arala.
Go on, Kimmy, put us out of our misery.
Anladığım kadarıyla senin inancın kültürün, insanın sefaletini arttırdığı yolunda. İnsan ne çok şey bilirse mutsuz olma ihtimali de o kadar artıyor.
I gather it to be your belief that culture tends to contribute to human misery, that the more one knows, the unhappier one is likely to be.
Ben sefalet yanına birilerini ister sanırdım.
I thought misery loved company.
Bir ömür sefalet için geçmişini avans olarak ödedim.
I paid her back in advance for a lifetime of misery.
Kızımı bu sefaletten kurtaracağım.
I'll get my daughter out of this misery.
Senin mutsuzluğundan dolayı seni kim suçlayacak?
Whom will you blame for your misery?
Ama sen ve ben, seni ızdıraptan çekmeden önce de eğlenebiliriz.
But you and me can have a little fun before I put you out of your misery.
Hadi, beni bu ızdıraptan kurtar.
Put me out of your misery.
Onu acısından kurtarın.
Put him out of his misery.
Siz de beni bu ıstıraptan kurtarmak istiyorsunuz.
Whom you very mercifully wish could be put out of his misery.
Sevgisiz ızdırabın, çocukluktan kalan diğer her şeyle beraber bir kutuya kilitlenip gardrobun derinlerine gömülmesi daha mı iyidir?
Is it better to lock loveless misery in a box, buried deep in a bedroom closet with all the other remnants of childhood?
Çektiğim ızdıraba gül sen.
Laugh at my misery!
Izdırap mı? Sen buna ızdırap mı diyorsun?
You call that misery?
Güzeldi. Halime gülüyorsun demek.
That's agood one, you can laugh at my misery.
Onların bu acısına son vermeliyiz.
- So, what are you saying? I'm saying we put him out of his misery.
Bütün dertler paradan geldi.
All the misery that came from the money?
Bütün haberlerden sonra hala kafamdan dünyadaki ızdırabı atamıyorum.
All that news, and I still can't get the world's misery out of my head.
♪ Izdırap içindeyim ♪
♪ I am in misery. ♪
♪ Izdırap içindeyim. ♪
♪ I am in misery. ♪
Bay Shue, lütfen şu ucubelerin ızdırabına bir son verir misiniz?
Oh, Mr. Schue, thank God you're here to put these trolls out of their misery.
Biri şu kuduz sıçanları gözümün önünden çekebilir mi?
Could somebody please put these rats with rabies out of my misery?
Çeviri ; misery Emre Bekman
Edit by rocielvn.
Emre Bekman Quezacotl Begüm Özdemir ( misery )
No, hold on. - We. Who used to be the Pride of Lowell?