English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İngilizce / [ N ] / Noon

Noon Çeviri İngilizce

4,283 parallel translation
Sabah, öğle ve akşam bir sandviç al
Morning, noon and night, have the sandwich
Öyle yemeği saat 12'de.
Lunch is at noon.
Yarın öğleyin Channel Meydanı'nda görüşmek üzere.
We'll see all of you at Channel Square tomorrow at noon.
Hayır, maalesef öğle olmaz.
No, sorry, I can't do noon.
Öğlene kadar buradasınız.
Detention is between 9 : 00 till noon.
Planlar değişti. Uçağım Jose Marti'ye öğlenden önce gelmeyecek.
Change of plans- - my jet doesn't arrive at Jose Marti till noon.
Öğle vakti binaya gireceğiz.
We'll time our breach for noon.
Yavaş biraz. Kız annesiyle konuşuyor. Konuş.
Shush, Noon, she's talking to her mum.
Sacramento Bürosu cinayetten bir gece önce onu tutuklamış ve ertesi günün sabahına, Banner'in öldüğü saate kadar onu salmamışlar.
Sac P.D. arrested him the night before the murder and didn't kick him until noon the next day, hours after Banner died.
Seni öğlen alırım.
I'll pick you up at noon.
Bugün öğleden sonra, Kongre üyesi Gabby Giffords Tuscon, Arizona'da bir belediye binası toplantısında vuruldu.
A little after noon today, Congresswoman Gabby Giffords was shot while holding a town hall meeting in Tucson, Arizona.
Öğlene kadar hesabına 50 milyon dolar istiyor.
He wants $ 50 million deposited in his bank account by noon today.
Öğlen olmak üzere.
It's just before noon.
Şunu unutmayın peder geleneklerine bağlı bir Katolik'tir, bu da saat 6 : 00'da uyanıp öğlene kadar sarhoş olduğu anlamına geliyor.
Just remember, he's old school Catholic, which means he's up at 6 : 00 and drunk by noon.
Büyük kanalların akşam yayınına yetiştirecekler.
They're releasing it tomorrow at noon. Just in time to get picked up by the major networks for the evening Blitz.
- Kaset yarın öğlen yayımlanacak.
Judge wasn't biting. Tape's going viral tomorrow at noon.
Suits 2x10 Öğle Vakti.
♪ Suits 2x10 ♪ High Noon Original Air Date on August 23, 2012
Önce gidip tamirhaneye uğrayayım.
Let me, um... Let me just check in at TM, and, uh, pick you up around noon.
Halledebilirlerse yarın öğlen göndereceklermiş.
They said by noon tomorrow if they can get the choppers through.
- Öğlene kadar olmaz mı?
Not till noon?
- Yarın öğle vakti ailenin öldürüldüğü köprüde buluşalım.
Meet me at the bridge where your parents were murdered at noon.
Halka karışmacıları Karadeniz'de öğle vakti bir tekneye doldurup denizin ortasına bırakmaktan mutluluk duyarlar.
They'd be more than happy to round up the mainstreamers stick them on a raft in the Black Sea at high noon.
23 Eylül öğle vakti, sonbahar ekinoksu.
It's noon on September the 23rd, the autumn equinox.
Her gün öğlen vakti motor seslerini duymaya başladım.
at noon.
Diyelim canlı akşam, Sonra biz yemek bölmek için nasıl karar verirsiniz.
He's old - - may not survive until noon. Let him work.
Sabah 6 da öldürdü, öğlen ve akşam altıda
He's killed at 6 a.m., noon, and 6 p.m.
Yarın öğlene kadar vaktiniz var.
You've got until noon tomorrow.
Tamam, 6-8 vardiyasını almak ister misin, 8-10 ya da 10'dan geceye kadar olanı?
Okay, so do you want the 6 : 00 to 8 : 00 A.M. shift, the 8 : 00 to 10 : 00 A.M., or the 10 : 00 to noon?
Matty öğle vakti spor salonunda.
Matty, gym at noon.
Japonya Enerji Bakanı bu öğlen gelecek.
The Japanese energy secretary will be here at noon.
Sofia, neredeyse öğlen oldu.
Sofia, it's almost noon.
Olmaz, öğlende konsoloslukta olacağıma dair söz verdim.
I can't. I promised my father I'd be at the consulate by noon.
Kuvvet komutanlarını toplayın. Askeri seçeneklerin öğlene kadar masamda olmasını istiyorum.
I want military options on my desk by noon.
Bekle bir dakika, dün öğlen demiştin, fakat saat daha 10 : 30.
- Look... W-W-Wait, n-n-no, yesterday you said noon, - but it's only 10 : 30.
Eğer yarın öğlene kadar oğlumu serbest bırakmazsanız o sayıyı 7 yapabilirsiniz.
If you haven't released my son back to me by noon tomorrow, you can make it seven.
Yani, yarın öğlene kadar vaktiniz var demiş.
I mean, he just said we only have till noon tomorrow.
Öğlen.
Noon.
Yalnızca öğleyin, ne zaman Eva'nın salonunda içki biterse o zaman gizlenirim.
Only'til noon, when the whiskey runs out at Eva's saloon, then I hide.
Roya'nın öğlen bu binada Kongre üyesi Mackie ile röportajı var.
Roya has an interview with Congressman Mackie at noon today in this building.
Bak kim çıkmış sabahın köründe yatağından.
Well... look who just rolled out of bed at the crack of noon.
Eğer öğlene kadar bu cümlelerin hepsini söylerse herkese sıcak çikolata ısmarlayacağım.
So... I promised everyone that if she says them all by noon today, I will send out for hot chocolates.
Ve işte öğle oldu!
And that's noon. Exactly.
Annenle öğlen Cezayir sınırında buluşacağız.
We're meeting your mother at the Algerian border at noon.
Sabah, öğlen ve akşam. Ve çok ama çok nadir uyurduk.
Morning, noon, and night, and when we slept, which was very rare, very rare.
Peki, öğlen servise başlıyoruz, sonra?
So, we start serving at noon, and then?
Ameliyatın yarın öğlen.
Okay, your surgery's not till noon tomorrow.
Oldu, Vicki Evans kasadan gece gündüz, para çalıyordu.
Yeah, Vicki Evans was stealing cash from the register night and noon.
Bu ifadeleri kısa zamanda istiyorum.Anlaşıldı mı?
I want those statements copper-plated by noon. Got it?
Öğle kalabalığı neredeyse dağılmak üzere.
Noon mass will just be finishing.
Evet, çok yoruldum ama daha öğlen bile olmadı.
Yep, I'm exhausted, and it's not even noon.
Yarın öğlende.
Noon tomorrow.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]