Oğlum Çeviri İngilizce
46,014 parallel translation
Oğlum, Jeffrey.
My son, Jeffrey.
Oğlum!
My son!
Benim tek oğlum!
My only son!
Oğlum!
Oh, boy!
Hadi oğlum.
Come on, boy.
Hadi oğlum, gel!
Attaboy, come here.
Helikopterin için üzgün yaşlı oğlum.
Sorry about your helicopter, old boy.
Bir oğlum var.
I have a son.
- Doğru oğlum.
That's right, son.
Sen ve ben oğlum.
You and me, son.
Cidden oğlum, sen ve ben. Sen ve ben.
Seriously, son, you and me, you and me.
- Eğer bir daha olursa oğlum filan demem şamarı yersin, anladın mı?
- See, if that happens again, son or no son, it's gonna be a fucking kicking, right?
Eğer gerçekten benim oğlum olsaydın çoktan bıçağı takmıştın.
See, if you were my son, you'd have stabbed us there.
Sadece eve uğrayıp bahtın açık olsun oğlum demek istedim.
I just thought I'd come by and say good luck, son.
Kendine dikkat et oğlum.
So... Look after yourself, son.
Sorun yok oğlum.
It's all right, boy.
Aferin oğlum.
Good boy.
Koş oğlum.
Go, boy.
Güzel gösteri oğlum Chip.
Good show, Chip, my boy.
Küçük oğlum nerede?
Where is my little boy?
Oğlum, seni affediyorum.
Son, I forgive you.
Tamam, oğlum, daha önce hiç binmedi ve ben de ona söz vermiştim kafamın etini yedi.
My son, he's never been on one before and I swear to you it's all he talks about.
Oğlum daha 6 yaşında seni orospu çocuğu.
My son is six years old, you motherfucker.
Karım... karım nerede, ve... ve oğlum?
Where's my... where's my wife, and my... and my son?
Oğlum?
My son?
6 yaşındaki oğlum ve karıma bunları yapıp yapmadığımı mı merak ediyorsun?
You're wondering if I would do something to harm my six year old son and my wife?
Karım ve oğlum hâlâ o adadalar, ve vücutları hızla su kaybediyor.
My wife and my son are still out on that island and they have severe dehydration right now.
Bu biziz, bunlar karım ve oğlum.
That's us, that's my wife and my son.
Karım ve oğlum.
That's my wife and my son.
Karım ve oğlum oradalar!
And my wife and my son are out there!
Hadi, oğlum, hadi, hadi, hadi.
Come on, boy, come on, come on, come on.
Hadi, oğlum, hadi, hadi.
Come on, boy, come on, come on.
Bana gel, oğlum, gel.
Come to me, boy, come.
Ben hemen buradayım oğlum.
I'm right here, boy.
İşte benim oğlum bu kadar, aferin sana.
That's it my boy, that's it, that-a-boy.
Yuri, oğlum.
Yuri, my son.
Hiçbiriniz, oğlum dahil, Hiç Amerika Birleşik Devletleri'ne geri dönecek.
None of you, including my son, will ever go back to the United States.
Dağ tepesine nasıl gittiğiniz önemli değil oğlum.
It doesn't matter how you get to the mountain top, son.
Parti nerede oğlum?
Where's your party, boy?
Oğlum, Nate.
This is my son, Nate.
Oğlum seve seve seninle gelir.
My son is happy to go with you.
Kalk oğlum!
Get up, boy.
Ayağa kalk oğlum!
Get up, boy!
Üç gün oldu oğlum.
It's been three days, buddy.
Neyiniz var oğlum?
What is going on with you and Jenny?
Ne oldu oğlum?
What is it, boy?
- O benim oğlum.
He's my son. No.
Hep benim oğlum olarak kalacaksın.
You'll always be my boy.
Dikkatle dinle, oğlum.
Listen carefully, son.
- Oğlum, oğlum.
Son.
Gösteri zamanı oğlum!
Showtime, boy!