Photographer Çeviri İngilizce
2,443 parallel translation
- ismim Teddy Barnes, ayrıca fotoğrafları ben çekeceğim.
Photographer, that's clear.
Fotoğrafçı mısın?
Are you a photographer?
1839'da, Filistin ilk fotoğrafçısını karşıladı.
In 1839, Palestine welcomes its first photographer.
Savaş zamanı muhabir, barış zamanı moda fotoğrafçısıyım.
Photographer, of war... and fashion in peacetime.
- Fotoğrafçıyım.
I am a photographer.
Siz fotoğrafçılık dışında bir şey yapmak istediniz mi?
Have you ever wanted to be anything other than... photographer?
- Bana fotoğrafçı gönder.
- Get me the photographer.
Aptal fotoğrafçı onu vitrinine koymuş.
That stupid photographer put it in his window.
Leah, bu Manchester, fotoğrafçı, ve bu da kız arkadaşı Noon.
Leah, this is Manchester, the photographer, and his girlfriend Noon.
Adam sana niye fotoğrafçı dedi?
Why did that man call you a photographer?
Yayın şirketiniz için fotoğrafçılık yapı- - Kaulder, beni dinle.
I'm a photographer.
Aslında evet, herneyse. - Fotoğrafçılığa nasıl başladın?
Anyway, what brought him to be a photographer?
- Fotoğrafçılık demezdim buna.
I would not call a photographer.
- Ben sanat fotoğrafçısıyım.
I'm an artistic photographer.
Bir de kendine fotoğrafçı diyorsun ve şu yaptığın işe bak.
You call yourself a photographer, and this is the best you can do.
- Fotoğrafçı mı?
- A photographer?
Oh, evet. Londra'lı çok inatçı bir fotoğrafçı vardı.
And, oh, yes, there was a very persistent photographer from London.
Chicago'dan bir fotoğrafçı.
He's a photographer from Chicago.
Umarım iyi bir fotoğrafçın vardır çünkü standart kırmızı göz filtresinin bu gözlerde işe yaracağını sanmıyorum.
I just hope you have a good photographer,'cause I don't think the standard red-eye filter is gonna work on these.
- Senin gibi bir fotoğrafçı hiç görmedim.
- I've never seen a photographer like you.
Siz şu ünlü fotoğrafçı değil misiniz? Leslie Guan?
Are you the very famous photographer, Leslie Guan?
Sen daima harika bir fotoğrafçı olmak istiyordun.
You always want to be a great photographer.
- Fotoğrafçı mısın?
- You a photographer?
Sanırım fotoğrafçı desem daha doğru olur,... ama öğretme kısmı zamanımın çoğunu alıyor.
I guess I should say I'm a photographer, but teaching takes up most of my time.
Onun için, gelecek vadeden fotoğrafçılık kariyerini feda ediyorsun.
You're sacrificing your promising career as a photographer for him.
O sonra fotorafçı olmayı istedi, vahşi hayattan dolayı onada son verdi.
Then he wanted to be a photographer, but ended up as wildlife photographer.
fotografçı starımızın şarabının tadına bi bkalım
Let's taste our star photographer's wine.
gerçekten fotografçı mısın.
You really are a photographer.
gerçek fotografçıya.
The real photographer.
Kapı çaldığında, içeri bir fotoğrafçı girip bizi çekip internete verse, hem onun hem benim hayatım mahvolabilirdi.
If I open that door and it's some guerrilla photographer, our faces end up on the Internet, both of our lives are ruined.
- Ben fotoğrafçıyım, Ben.
- I am a photographer, Ben.
Şunu da belirtmek isterim ki gazeteci ve fotoğrafçının aranma çalışması adam kaçırma bölümümüze transfer edilmiştir.
I'd also like to say that the search for the... whereabouts of the journalist and photographer... was transferred to the kidnapping division... as there are no bodies, and no clues...
Fotoğrafçı onu güldürdü.
The photographer made him laugh.
O fotoğrafçıya aşırı yakın davrandı.
He's awfully friendly with that photographer.
- Bu tarafa, John.
- PHOTOGRAPHER : John, this way.
Erotik fotoğraflar çeken bir fotoğrafçıyla ufak bir sürtüşme yaşadım sadece.
I had trouble with a photographer, a guy who did some erotic photos.
Bir fotoğrafçıya sahip çıkamıyorsa......
If she can't look after a photographer, let alone an intern.
Ben aslen bir fotoğrafçıyım.
I'm a photographer, actually.
Fotoğrafçıydım desem daha doğru olur.
Well, I used to be a photographer.
Ama sonra bir fotoğrafçı yüzünden tepe taklak oldum.
But then, I fell head over heels for this, um, photographer, actually.
Şu an piyasadaki en iyi fotoğrafçı.
He is the hottest photographer in the game right now.
Ben New York'ta model olmaya çalışırken o da fotoğrafçı olmaya çalışıyordu.
I was a struggling model in New York when he was a struggling photographer.
Kız, fotoğrafçıydı.
She was a photographer.
Bugün öğleden sonra bir fotoğrafçıyla randevusu vardı, belki de onu son kez görmüş olan kişiyle.
He, uh, had an appointment with a photographer this afternoon, which may have been the last person to have seen him.
Yağlayın.
[Photographer] Oil them up.
Sende istekliysen, fotoğrafçımı buldum.
- Well, if you're willing, I've found my photographer.
Fotoğrafçının masasında cam altında duruyordu.
It was on the table under the glass in the photographer's shop.
Duş alsan iyi edersin akşamki fotoğraf çekiminden önce.
Yeah, you may want to shower Before the photographer's tonight.
Hepinizin hard disklerini gördüm ve tahmin edin ne oldu.
I saw all your hard drives, And guess what - you're not a photographer.
Kendisini ablam gibi görüyor.
Joanne is a fashion photographer who thinks she's my big sister.
- Çabucak bakıp çıkacağız.
I've got a photographer coming down tomorrow morning