Plankton Çeviri İngilizce
368 parallel translation
O zaman orada birkaç plankton hariç hiçbir şey hayatta kalamaz, değil mi?
So nothing can survive down here, except maybe for some plankton and you, right?
Vali Henry C. Santini ile yapılan bu söyleşiyi size sunan yüksek enerji sebze konsantreleri Kırmızı ve Sarı Soylent ile mucizevi yeni gıda, leziz Yeşil Soylent. Dünya okyanuslarından toplanan yüksek enerjili planktondan yapılıyor.
This conversation with Governor Henry C. Santini... is brought to you by Soylent Red and Soylent Yellow... high-energy vegetable concentrates... and new, delicious Soylent Green... the miracle food of high-energy plankton... gathered from the oceans of the world.
- İyi toprağı koruyorlar. Çöp öğütme tesislerini korudukları gibi. Ve Soylent fabrikalarını, plankton gemilerini.
- Good land's gotta be guarded... the way they guard the waste disposal plants... and Soylent factories and the plankton ships.
Plankton ölüyor.
Plankton's dying.
Her sabah 44 ton planktonu nereden bulalım?
Where are we going to get 44 tons of plankton from every morning?
Balık, plankton deniz sebzeleri ve protein denizden.
Fish, plankton sea greens and protein from the sea.
Balık ve plankton ve deniz sebzeleri ve protein denizden.
Fish and plankton and sea greens and protein from the sea.
Balık ve plankton.
Fish and plankton.
Protein plankton, ot denizden!
Protein plankton, grass from the sea!
Alt tarafı plankton hakkında tartışan bir oda dolusu deniz biyoloğu işte.
It's just a room full of marine biologists arguing over plankton.
Bizim savunma araştırmaları yerine bir tek hücrelinin nasıl büyüdüğünü öğrenmemizi tercih ederdi.
He thinks we should be figuring out how to grow better plankton instead of defence research.
Okyanuslar planktonlarla yeşil ve gökyüzü maviyken burada yaşamak nasıl bir histi.
what it felt like to live here when the skies were blue and the oceans green with plankton.
Ondan da önce, planktonlara, amiplere.
And before that, plankton and amoebas.
Nockthirth plankton firth... foreth forewar.
Nockthirth plankton firth foreth forewar.
Beyaz balina kötü bir plankton içti ve kahve masasına sıçrattı şimdi yönetimi devralma sırası sana geldi.
The white whale drank some bad plankton and splashed through a coffee table and now it's your turn to take the helm.
Yosun filizleri, plankton somunu ve deniz kirazları.
Kelp buds, plankton loaf and sea berries.
Deniz kenarındaki bir krallıktayım boylu boyunca açık körfezlerin olduğu ve dalgaları durduran tıknaz dalgaların olduğu ve süzülen martılar gibi uçan balıkların ve kalbini dolduran planktonların ve kıpkızıl somon balıkların, cennetten fırlayan ; deniz anaları ve mor deniz yosunları ve de kışın kayaların yosun tuttuğu.
In a kingdom by the sea, along clear gulfs, and plump waves to stop the waves, and flying fish, gliding like gulls, and plankton to your heart's content, and red salmon leaping from the heavens, the sour jellyfish and purple seaweed, and the winter's kelp..
Derinlerdeki arkadaş canlısı planktonların arasında özgür olacak.
Free among the friendly plankton of the deep.
Bunların arasında dünyanın oksijeninin % 60 ila 90'ını sağlayan planktonlar da var.
Among these is plankton, which supplies 60 to 90 % of the earth's oxygen.
Ama planktonlar ölüyor.
But the plankton is dying.
Tabi ki plankton.
Obviously plankton.
Plankton kanseri tedavi eder mi?
Can plankton cure cancer?
Genelde toprağın içinde bulunan canlılarla beslenir. Tıpkı bir balinanın planktonlarla beslendiği gibi.
Mostly it sifts life forms from the soil like a whale sifts tiny krill and plankton from the ocean.
Bir büyük, Extra Plankton'lu.
ONE LARGE, EXTRA PLANKTON.
- Hayır.
Uh, plankton?
Bu plankton sadece 33 sent.
This plankton's only 33 cents.
Siz kodamanlar planktonlarınızı sıyırmamışsınız.
You fat cats didn't finish your plankton.
Plankton.
The plankton.
Planktonların en iyi tarafı da bu. Hiç ses çıkarmazlar.
That's the great thing about plankton, it pretty much keeps to itself.
Burada balinalar plankton denilen yüzen deniz yaşamından beslenir.
Here whales eat floating sea life called plankton
Tümü de aynı ziyafetten pay almaya çalışıyorlar. Bu zenginlik, buradaki suları tüm yaşamlar için oldukça besleyici hale getiriyor. Devasa plankton bolluğu...
They're gathering bits of the same feast the richness that makes these waters so nourishing for all of life a huge abundance of plankton
Taraklılar ve denizanaları bu plankton çorbasıyla sürüklenir.
Comb jellies and jellyfish drift by the plankton soup
En küçük planktonları yakalamak için yapışkan bir ağ çevirir.
Spins a web of mucous to catch the tiniest plankton
Plankton'un tüm bu hayat için temel olduğunu biliyoruz. Fakat neden burada başka yerlerden çok daha bol miktarda?
We know plankton is a foundation for all this life but why is the plankton more abundant here than anywhere else?
Soğuk su çok besleyicidir Yaşam piramidinin en altında bulunan planktonları besler. Dünya üzerinde bir eşi daha olmayan bir vahayı oluşturur.
The cool water rich in nutrients nourishes the plankton that forms the base of the pyramid of life creating an oasis that is unique on Earth
Mantalar plankton yer, fakat buraya farklı sebeplerle de geliyorlar
Mantas eat plankton but they come here for other reasons too
Okyanusta yüzmekte olan ufacık plankton ve küçük hayvanları filtre ediyorlar.
They filter out any tiny plankton, any small animals floating in the ocean.
Planktonlara yem olur, onları da balıklar yer.
And it's eaten by the plankton, and becomes the fishes'meal.
Bu denizdeki planktonlar yeniden açarlar. Kambur balinalar beslenmek için geri dönerler.
The plankton in this sea is in bloom again and just off shore, humpback whales have returned to feed
Planktonları toplarlar.
They collect plankton.
Bu hareketli çalı bir hayvan. Geceleri planktonları yakalamak için kollarını açan bir sepet yıldızı.
This moving bush is an animal - a basket star - which spreads out its arms to catch the night's plankton.
Buradaki balıkların çoğu, planktonlarla beslenen canlılardır - bunlar derinlerden gelen zenginliklerle beslenen, yüzen küçük bitkiler ve hayvanlardır ve açık denizden gelen ziyaretçileri çekerler.
Most of the fish here are permanent residents feeding on plankton - tiny floating plants and animals nourished by the richness brought up from the depths, and they attract visitors from the open ocean.
Planktonla beslenenler kolay hedeftirler.
The plankton feeders are easy targets.
Onlar da karşılığında planktonlar yaratmışlardır ve şu anda sardalyeler bununla kendilerine ziyafet çekmektedirler.
They in turn have created a bloom of plankton, and the sardines are now feasting on it.
İki hafta sonra yumurtalar kırıldığında, yıllık plankton çiçeklenmeleri en üst noktadayken ve yavru balıkların yiyecek çok fazla şeyi olacakken yumurtlarlar.
They time the spawning so that two weeks later, when the eggs hatch, the annual plankton bloom will be at its height, and the fish fry will have plenty to eat.
Bu olay planktonların açmasına denk gelir ve üç kısa hafta içinde her şey sona erir.
The whole event coincides with the plankton bloom, and within three short weeks, it's all over.
Ev sahipleri yiyecek arıyor - planktonları balıkları ve yüzeye yakın yüzen omurgasızları.
Their host is searching for food. Plankton, the minute fish and invertebrates that float near the surface.
Onlar, diğer hayvanlar ve mikroskobik plankton bitkileri açık okyanustaki yaşamın temelini oluştururlar.
They and the other animals and microscopic plants of the plankton constitute the basis of all life out on the open ocean.
Hareket eden bu su kütleleri arasındaki sınırlar derinliklerden gelen plankton ve besinleri kapana kıstırabilen görünmez duvarlar oluştururlar.
The boundaries between these masses of moving water... form invisible barriers that can trap both plankton and nutrients carried up from the depths.
Bu, sardalyeler gibi planktonla beslenen büyük balık sürülerini çeker.
This attracts vast schools of plankton-feeding fish - like these sardine.
Suyu ağızlarıyla alır ve solungaçlarıyla verirler. Boğazlarından geçecek olan planktonları elerler.
They take in water through their mouths and expel it through their gills sieving out the plankton which is then funnelled down their throats.