Playing Çeviri İngilizce
39,234 parallel translation
Öyle yaparsan, bununla oynamak yerine bütün gün çalışan ben olurum.
Then I would be working all day instead of playing - with this.
Aktörler aynı rolü mü canlandıracak?
Are the actors playing the same roles?
Beni Roanoke Kâbusum'daki Shelby karakterinin yeniden canlandırma rolümle tanıyorsunuz.
You know me as the reenactor playing the role of Shelby on My Roanoke Nightmare.
Kameraya oynuyorlarmış gibi görünmüyordu.
It didn't look like they were playing for the camera.
Bu çevreden bir çocuk var, Spyder, basket oynayarak burs kazanmış, duvarı aşmış.
There's a kid in the neighborhood, Spyder, got himself a scholarship playing basketball over the wall.
Potu 10 papelden oynarsam böyle olur tabi.
Serves me right for playing for 10 bucks a point.
Onlar sınırları zorladıklarını, ben de tanrıyı oynadıklarını düşünüyordum.
See, they thought they were pushing boundaries, and I thought they were playing God.
- Amcan onun tanrıyı oynadığı söylemişti.
Who your uncle said was playing God.
Tanrı'yı oynamanın sonuçları var.
There are consequences for playing God.
Tanrıyı oynamanın sonuçları olur.
There are consequences for playing God.
Bu arada, ben de bir robot için şoförlük yapacağım.
Meanwhile, I'll be playing chauffeur to a robot.
Burada oyun oynamıyoruz.
We aren't playing games here.
- Benin için, bizim için birşey çalmaya ne dersin?
How'bout playing something for me, us? No, really. It's all right.
Sonu gelmez bir hayatta kalma oyunu oynamaya mahkum olduk.
We're stuck playing an endless survival game.
Oyun oynamayı kes!
Stop playing!
Söylesene... kendi hikayenin böyle olacağını düşünmüş müydün?
So, tell me... was this how you imagined your story playing out?
Morongo'da Michael Penn sahneye çıkıyormuş.
Michael Penn is playing at the Morongo.
- Şimdi oyun oynayacak havada değilim!
I don't feel like playing games right now.
Çalmaya devam et.
Keep playing.
- Bilgisayar oyunu oynamak gibi bir şey.
Drunk driving is easy. It's just like playing a video game.
Katolik görünümüne girdi.
She's playing with her pig. Literally.
Burada daha büyük riskler için oynuyoruz.
We're playing for bigger stakes here.
Şey, onlar büyük oynamak istediler biz de oynadık.
Well, they're playing for bigger stakes, and so are we.
Oraya girmek için bir sürü hamle yapacağız... ve oynamaya devam etmek istiyorsak,
It's just gonna take plenty of moves to get there, and if you wanna keep playing,
Dışarıda oynarken etrafta takılan, oraya ait değilmiş gibi duran yabancı birini gördün mü?
Have you ever noticed any strangers hanging around when you're out playing, maybe a man who looked like he didn't belong there?
Şarkıyı çalmayı bıraktı Görünüşte, O benim için besteledi Ve benim hakkımda sormaya başladı.
He stopped playing the song which apparently, he had composed for me and began asking about me.
Şimdi de T-ball oynuyormuş gibi hissediyorum.
And now I'm fielding like I'm playing T-ball.
Talimatları takip ederek riske girmediğini sanıyor.
I mean, he thinks he's playing it safe by following instructions.
Tamam, soyunma odamda online poker oynayacağım.
Okay, I'll be in my dressing room playing online poker.
Quahog'un ebeveynleri ve 3 dakikalığına beyzbol oynayan haftasonu babaları, çocukluk çağı aşılarının son nesillerde üçe katlandığını biliyor musunuz?
Parents of Quahog and weekend dads playing three minutes of catch, do you know that the number of childhood vaccines has tripled in the last generation?
Şenlik ateşi gibi etkinliklere gidebilmek ve istediğim kızla takılabilmek için futbol oynarken canımı dişime takıyorum.
I put my blood, sweat, and tears into playing football so that I can go to events like the bonfire and hook up with any girl I want.
Sen, bu canavarı oynuyorsun.
You're playing the monster.
Bi'saniye, general rolünü oynadığımı sanıyorum.
Wait, I thought I was playing the general.
Hayatı en güvenli şekilde yaşamaya çalışıyor olabiliriz,... aslında hepimiz etrafımızda pek çok ölümcül olabilecek eşyayla bir arada yaşıyoruz.
We may think we're playing it safe, but we all spend most of our lives surrounded by some pretty deadly stuff.
Bana bir silah yapabilirsin ve birlikte bir üst seviyeye atlarız. Hadi.
You can build me a weapon, and together we can level the playing field.
Ailemi gördüğümde aklımın bana oyun oynadığını sanmıştım ama şimdi bundan fazlası olduğunu anladım.
I thought it was my mind playing tricks on me when I saw the vision of my family, but now I realize it's much more than that.
Çok gizli bir show yaptıklarını ve sana kesinlikle gitmen gerektiğini söylüyorum.
Okay, well, I might have info that they're playing a super secret show and you should totally come.
Çünkü şu anda Pinkberry'deyim ve bir sürü şeye karar vermem gerek.
Oh, why am I playing along?
Ne olursa olsun, oynamaya devam et.
Whatever happens, keep playing.
Çalmak
Playing.
Sanırım sert adamı oynamış ve.. bu gerçek sert adamları kızdırmış.
he played at being hard and pissed off some actually hard-playing dudes who took him out.
Hey, dostum, sen oyuncaklarla oynarken bak ben ne buldum.
Hey, man, while you were playing with toys, look what I found.
Yay burcu, Shock the Monkey şarkısını seven ve de insanların kafalarını koparan kişi.
Sagittarius, like playing shock the monkey and chopping off people's heads.
Düzelt onu, Art.
( "Back in Love Again" by L.T.D. playing ) Hook him up, Art.
Sabahın 4'üne kadar ayaktaydım ve domino oynuyordum.
I was up until 4 : 00 in the morning playing dominoes.
Ne ima etmeye çalışıyorsun?
Playing innuendo?
Havalı isim. Baseball oynuyorduk.
We were just playing baseball.
İnsanların hayatıyla oynuyorsun.
You're playing with people's lives.
Beğendim.
( soothing tonal landscape playing ) I like it.
Oh!
( rock music playing ) Oh!
Şimdi mızıkçı kimmiş, sürtükler?
( electronic music playing ) - Whoo! All : ( cheering )