Quaint Çeviri İngilizce
477 parallel translation
Düşünüyordum güçsüz ve bitkin.
" Over many a quaint and curious volume of forgotten lore,
Ne kadar ilginç!
Oh, how quaint!
O şirin küçücük evi meraklı kapıcıyı o küçük tuhaf odayı nasıl unutursun?
How could you forget that funny little house... and the suspicious concierge... and that quaint little room?
Küf kokuyor, değil mi?
It's awfully quaint, isn't it?
Demode bir yer değil mi?
Such a quaint place, isn't it?
Tuhaf bir yer, öyle değil mi?
It's a quaint place, don't you think?
Uzun zaman önce, bir gece ilginç ve küçük bir köye düştü yolum.
One night a long time ago, my travels took me to a quaint little village.
Antika bir yer gibi. Bilirsiniz, çalılıkları, turba toprakları filan.
It always sounds so quaint, you know, the heather and the peat.
- Quaint değil mi?
- Quaint, isn't it?
Durum tuhaflaşıp garipleştiği zaman
When things are odd or things are quaint
Ne hoş!
How quaint.
Antika bir milletin antika fikirleri.
A quaint notion of an even quainter nation.
Amerikalıların garip adetleri ve davranış biçimleri konusunda bir kitap.
A book on the quaint customs and manners of America.
Noel'den bir hafta önceydi ve orada ufak antika bir postane vardı.
It was a week before Christms and there was a quaint little post offic.
Bu senin değişik bir şekilde kovma biçimin mi?
Is that your quaint way of indicating dismissal?
- Giriyorum. Birinin vücudunu ilan tahtası haline getirmesini hiç anlayamamışımdır.
Never could understand this quaint habit of making a billboard out of one's torso.
Tuhaf değil mi?
Isn't he quaint?
Ve unutma, eski moda bir kız
And remember a girl that's quaint
Ne ilginç.
How quaint.
Üzerindeki şüpheyi dağıtmak için eski bir numara.
A quaint old maneuver to divert suspicion.
Garip ve hoş bir yer, ama ben San Francisco'yu özledim.
It's nice and quaint, but I want to go back to Frisco.
İşte Hollandalı bir model Hiç bir zaman eskimeyen bir klasik
Here's a touch of the quaint old Dutch It's an old that's always new
Bu ilginç durum gerçek bir drama gibi.
This quaint situation belongs in a true-to-life drama.
Kendi doğum gününde Bayan Emery'ye hediye vermek ne tuhaf bir fikir.
What a quaint idea, giving Mrs. Emery a gift on your birthday.
Dean caddesindeki diğer tuhaf yerler hakkında konuşmuştuk.
We talked about the other quaint little place in Dean Street.
Amerikalılar bu garip töreden vaz geçemezler.
Americans never omit this quaint ritual.
Onun garipliklerinden biriydi, değil mi?
Wasn't that quaint of him?
Biraz antikalar sadece.
They are rather quaint.
Ne tuhaf.
How quaint.
Kendine çok antika bir yer seçmişsin.
Well, it's a quaint spot you've picked out foryourself.
Taammüden cinayetle suçlanan birinin elini kolunu sallayarak dolaşması... buralarda adettense, yasalarda böyle acayip bir serbest fikirliliğe... yer olmadığına dikkat çekmek, bir yabancı için yakışık almaz herhalde.
If it's customary here to allow a man charged with first-degree murder to wander about at will, I don't suppose it behoves an outsider to point out that the law makes no provision for such quaint liberalism.
Ne hoş.
How quaint.
Şey, bizde hala şu eski tip, antika tuvaletlerden var. Bir Avrupalıya ilginç gelebilir.
Well, we still have that good, old-fashioned quaint plumbing should appeal to a European.
Ve şimdi geleneklere göre, İsmini söyleme sırası sende.
And now, according to the quaint local custom, it's your turn to tell us what your name is.
İronik değil mi?
Isn't that quaint?
Evet, çok ironik.
Yes, very quaint.
Ben de orayı kötü bir yer olarak duymuştum. Ama gerçekte öğrencilerin tanışıp, sohbet edip, kaynaştıkları ve dinlendikleri hoş bir yer.
You know, I, too, have heard it's a wild, terrible place, when it's really just a quaint spot where the students can talk and relax and just generally get acquainted.
Bir vakitler kasvetli bir gece yarısı düşünürken yorgun, bitkin unutulmuş eski ilimlerin garip ve acayip kitap ciltleri üzerine ben - Uykunun eşiğinde düşerken başım öne bir tıkırtı geldi birden. Odamın kapısını kibarca birisi vuruyor vuruyordu sanki tak tak.
Once upon a midnight dreary... while I pondered, weak and weary... over many a quaint and curious volume of forgotten lore... while I nodded, nearly napping... suddenly there came a tapping... as of someone gently rapping... rapping at my chamber door.
Sözleriniz çok ilginç Bayan Kitka.
Your jargon is quaint, Miss Kitka.
- Çok stratejik.
- Very quaint.
Bu da demek oluyor ki, karısını değiştirmek istiyorsa değiştirecektir.
Which is a quaint way of saying that if he wants to change his woman, he will.
Teorilerine ayıracak zamanım yok.
I've no time for you, your theories, your quaint philosophies.
Tuhaf bir gelenek, fakat bunu yerine getirmemek, getirmekten daha onurlu.
A quaint custom, but one more honoured in the breach than in the observance.
Görünüşe bakılırsa, Arkadaş bana çok yüksek voltajda eski usul bir elektrik şoku verdi.
Apparently, the Companion imparted to me a rather quaint, old-fashioned electric shock of respectable voltage.
Çok saf bir düşünce, ama seçimi yapmak için ben daha iyi konumdayım.
A very quaint idea, Mr. Boma, but I do believe I'm better qualified to make the selection than any random drawing of lots.
Bu senin değişik bir şekilde kovma biçimin mi?
Is that your quaint way of indicating dismissal? We're all going anyway.
Ne ilginç.
Oh, how quaint.
"At Kafası" şirin de bir yer, değil mi, Annie?
The Horse's Head is on the quaint side, don't you think, Annie?
- Hatalarınız her ne idiyse söylemeliyim ki kendinize özgü bir dürüstlüğe sahipsiniz.
I must say, Mr. Thomas, that whatever your faults are, you do have a quaint kind of honesty.
Tuhaf, küçük Carmel kentinde, KRML istasyonu ortamı kızıştırıyor.
Being bold and pouring coal on station KRML in quaint little Carmel-by-the-Sea.
Hayatınızda bu kadar acayip bir şey duydunuz mu?
Did you ever hear anything so quaint?