Quickie Çeviri İngilizce
384 parallel translation
Onca kargaşa... yine sonuç yok!
Even before the first quickie... Come on, this is pointless!
Bir dikişlik. Sadece bir tane.
A QUICKIE--JUST ONE.
O yüzden, sizi temin ederim, vaazım çok kısa olacak.
So I assure you this is going to be a quickie.
- Bazı günler kısa metrajlı filmler yada bir konusu fakirlik olan... kovboy dizisi çekerdik
Some days we'd hit with a quickie or a Western on Poverty Row and eat well.
Sanki o çılgın, şipşak, savaş zamanı evlilikleri gibi.
You could call it one of them... ... crazy, quickie wartime marriages, you know?
Arabada şıpınişi becermiştim onu.
Just a quickie in the back seat.
- Şipşak, anlarsın.
- Just a quickie, you know.
Hemen boşanmak için onu Meksika'ya yollayacağım.
Hell, I'm going to send her to Mexico for a quickie divorce.
İlk olarak.
A quickie.
- Yemekten önce küçük bir içki alalım.
Just a little quickie before lunch.
Şipşak seks istiyorum!
I want a quickie!
Birkaç poz daha çekmeye ne dersin... sakıncası yoksa?
How about a few more quickie shots... if you don't mind?
Ayaküstü sevişsek mi?
Let's have a quickie.
Anarşistin teki! Şipşak sekse var mısın?
How about a quickie?
- Sikiş mi...
- A quickie...
Dinle, küçük bir yatak seansına ne dersin?
Listen, do you think we got time for a little quickie?
Yaşlı Johnson ana... şipşak seks için geldi demek.
Old mother Johnson popped up for a quickie, did she? May I meet her?
Yatağa gidebiliriz, belki küçük bir kısa sevişme?
We could go to bed, maybe get in a little quickie?
Seninle, asla kısa bir sevişmem.
With you, never a quickie.
Gece devriyesinden polisler içki ve kahve için uğrarlar.
The cops from the night shift drop by for a quickie and a coffee.
- Sabah sabah hızlı bir sevişme gibisi yok.
Nothing like a quickie in the morning.
Sabah sevişmesi gibi yok.
Nothing like a quickie in the morning.
- Haydi hemen geri dönelim, ne dersin?
- Let's go back for a quickie, huh?
Hızlıca mı yoksa geceyi geçirmeyi düşünüyor musun?
Quickie, or are you spending the night?
Önsezim hızlıca olacağı hakkında.
My hunch is it's a quickie.
Biz hızlıca onun evine çıkmak istiyorduk.
We're just going up to her house for a quickie.
Galiba yaşlı budala bir içkiyi hak etti.
I think old Double Dork's entitled to a quickie.
Şipşak için son şans.
One last chance for a quickie.
Bu bir defalık değil mi?
- It's not a quickie. - Then what is it?
Ayaküstü iş için sağol.
Thanks for the quickie.
Bir tane daha hızlıca yapma zamanı.
Time for another quickie.
Crash bana onu fazla kafama takmamam gerektiğini söyledi... Bence şu an hızlı bir kaçamak yapmak için gayet uygun bir zaman.
Crash tells me I gotta quit worrying about him... so I think it's a good opportunity to go for a quickie.
Gidip kendime çabucak işi pişirebileceğim bir kız öğrenci bulayım.
I'm gonna go out and find myself a coed for a quickie.
Biraz süratli halletmen gerekecek.
Can you handle a Monday pitch? It's a quickie. You'd have to go in dry.
Adı "Noel telaşı".
Its called a Christmas quickie.
Ama süratli bir tane.
But just a quickie, okay?
Ayaküstü düzüşecek vakit var.
We have time for a quickie.
O zaman kısa bir dörtlük okuyalım, tabi sizin için bir mahsuru yoksa.
Then we'll just make it one quickie little verse, if that's all right with you.
Söyler misiniz, bayım arka koltuğunuzu ufak bir iş için ödünç alabilir miyiz?
Say, mister, can we borrow your back seat for a quickie?
Eğlenceli bir gece geçirmek için giyinip kuşanıp dışarıya çıktığınızda, aniden şipşak seksi yaşamanın çok fazla seçeneği yoktur.
( Woman ) There are few sexier ways to start an evening than with a quickie once you're all dressed up and ready for a night on the town when you really should be on your way.
Hızla çarptı kanatlarını. Tanrım!
"Quickie, she flopped her wins." Oh, God.
Kısa süreli seks mi?
A quickie.
Şipşak bir iş, istemiyorum. Bayağı. gevşek değil. Olgun bir düğün istiyorum.
I don't want one of those quickie, hang-loose, "I'm okay, you're okay" weddings.
Sadece kısa bir tane Al.
- Just a quickie, Al.
Lütfen tatlım, sadece kısa bir tane.
Please, just a quickie.
Resmi bir kutlama.
A ceremonial quickie.
Eve gelirken ayak üstü seviştin, değil mi?
- Stopped off for a quickie on the way home, did you?
Hızlı bir şekilde.
Like quickie style.
Doe'nun elbise ve tırnak incelemesi yapılmış.
They did a quickie on Doe's clothing and fingernails.
Anlaşmamız böyleydi.
A quickie, okay.
İştahımız açılır?
How'bout a quickie, huh?