Suitcase Çeviri İngilizce
3,070 parallel translation
Ben hediyelik eşya dolu bir bavulla mücadeleye gitmek zorunda kaldım.
I have to go struggle with a suitcase full of souvenirs.
Bu çantayı Londra'ya götüreceksin.
You'll take that suitcase to London.
Çanta nerede?
Where's the suitcase?
Parlak valizli ufacık tefecik bir bilim adamı.
He's just a teeny little scientist with a shiny suitcase.
Walker'ın sadece bir bavulu olduğuna sevinmelisin.
You should be happy Walker's is just a suitcase.
Evet, bavula koymuştu.
Right, she put it in a suitcase.
Sadece sürekli bavulumda taşımayı tercih ettiğim bir fotoğraf.
That's just something that I like to keep in my suitcase at all times.
Sen de bizim zayıf noktamızın yerleşme olduğundan mı korktun?
- You thought ours was the suitcase? - It's a stupid theory.
Bu bavulda ne var böyle?
What is in this suitcase?
Tek söylemeye çalıştığım belki bir dahaki sefer tekerlekli bavulumuz olur.
All I'm saying is maybe a suitcase on wheels next time.
Adam para dolu bir çantayı açıyordu ve içinde fotoğrafları vardı.
I saw this man open a suitcase full of money and surveillance photographs.
Ben de para iadesi talep ettim,... ve onlarda elektronik bavul tespit edici alabileceğimi söylediler.
And when I asked for a refund, they said that I should've bought the electronic suitcase locator.
- Annem, huzur içinde yatsın bizi okula valizle gönderirdi.
What did you do? So my mother, bless her, she sent us to school with a suitcase.
Kardeşimle ben okulda "valiz çocukları" olarak tanınırdık.
- Yeah. Hand to God, me and my brother were known as the suitcase kids.
Şimdi git, valizini getir.
Go. Get your suitcase.
Valizi olmayan biri şüpheli görünecektir.
A man with no suitcase is likely to look suspicious,
Müşterinin burnunu kırmış.
Finds a hotel employee going through his suitcase.
Geçen ay bir numaralı halk düşmanı Dillinger'ı bir valiz ABD malıyla birlikte Hayworth Adams hotele götürdüğünü biliyoruz.
Public Enemy # 1, last month you drove Mr. Dillinger to the Hayworth Adams hotel where he took possession of a suitcase filled with US currency.
Patron Dillinger kaçakçılıktan gelen 600bin dolar parayı bavula doldurdu ve..
The boss Dillinger got himself a suitcase packed with $ 600,000 smackers and then he says he is going to drive
- Bavulumu alabilir miyim?
- Can I take my suitcase?
Birisi çantamı versin bana.
Somebody get my suitcase.
Bavulun mu o?
Is that your suitcase?
Bavulunu almış ve Baltimore'dan tek başına trenle gelmiş.
He'd come up from Baltimore On the train by himself with his... With his suitcase.
Danny, bavullarını kontrol et.
Danny, check that suitcase.
Pasaklı bir veledin bavuluma balıklama dalmadan akşam yemeği için hazırlanmamın söylenmesi yeteri kadar kötü zaten.
It's bad enough being told to dress for dinner without having some grimy brat diving into my suitcase.
Hayır, çantamı bavula koydum.
No, I put my money in the suitcase.
Paranızı çantanıza mı koydunuz?
You put your money in your suitcase?
Cardiff'den bugün gelmiş, Londrada bir geceliğine kalmayı planlıyormuş, bavulunun boyutundan açıkça anlaşılıyor.
She's travelled from Cardiff today, intending to stay in London for one night, that's obvious from the size of her suitcase.
- Bavul mu?
- A suitcase?
- Evet, bavul.
- A suitcase, yes.
Bavulundan gece kalmayı planladığını biliyoruz... buyüzden epeyce bir yol gelmiş olmalı.
We know from the suitcase that she intended to stay a night, so she must have come a decent distance.
- Bavul yoktu.
There was no suitcase.
Bavul deyip duruyorsun.
You keep saying suitcase.
Sağ eliyle bir bavul taşıyordu.
She was dragging a wheeled suitcase behind her with her right hand.
Bavul, evet, katil çantasını aldı.
Her suitcase, yes, the murderer took her suitcase.
Çantanı unutma.
Don't forget your suitcase.
Çocuklar oynuyorlardı. Bombayı sepetlere yerleştirdim. Arabalara, el arabalarına.
I put the bomb on wheelies, you know? the wheelie thing - - cart? The hand cart? It's small, in a suitcase.
Bavulumu size vereyim.
Let me hand you my suitcase.
O halde daha büyük bir valize ihtiyacın olacak
Well, in that case, I think you're gonna need a bigger suitcase.
Pekâlâ, bavulunuzu bulun, buralarda bir yerde olmalı sonra odanıza giden şu patikadan ilerleyin.
So just find your suitcase, it should be here somewhere and then head down the path to your room.
Bavul. Hazır mı?
That suitcase - is it ready?
Bir bavul eşyayla yaşıyorum Pamela.
I'm living out of a suitcase, Pamela.
Mark'a gitmesini istediğiniz bir şey varsa onun için bavul getiririm.
Anything you want to go to Mark, I'll bring up a suitcase for it.
Valizin içinde nakit.
Cash in a suitcase.
Valizde mi?
In a suitcase.
Bir bavul dolusu plastiğe ihtiyacım yok.
See, I don't need a suitcase full of plastic.
Bu da şu aptal valizi son kez boşalttığım anlamına geliyor.
Which meant that was the last time I had to unpack that stupid suitcase.
Bavulunuzu taşımama izin verin.
Let me take your suitcase.
Bavulunu boşaltmak?
Unpack your suitcase?
birden bire valizler artık hiç ağır gelmemeye başladı.
And suddenly your suitcase is not heavy any more.
Valizin nerede?
Where's your suitcase?