Time Çeviri İngilizce
572,733 parallel translation
Zor bir dönem geçiriyor.
Well, this isn't an easy time for him.
Zor bir zaman geçirdiğini biliyorum.
Well, I know this is a difficult time for you.
Biraz vaktin var mı?
Do you have time?
Ve çok güzel zaman geçiriyor.
And she's having the time of her life.
Fark ettim ki bu konu kuantum mekaniğini de ilgilendiriyor.
Amy is studying the time lag between intent and awareness, and I realized that applies to the measurement problem in quantum mechanics.
Şimdi bunu söylememle senin bunu Google'da aratman arasında bir gecikme olacaktır. Beklerim, sıkıntı yok. Anladım Sheldon.
Now, I recognize there will be a time lag between me saying that and you Googling what it means, so I'll wait.
Yani benim deneyimi senin hesaplamalarınla birleştirirsek dalga fonksiyonunun çöktüğü zamanı kesin olarak bulabiliriz mi diyorsun?
Wait, are you saying if we combine my experiment with your calculations, we can determine the precise moment in time when the wave function collapses?
Benimki ne zaman dışarı çıksam öyle diyor.
This one says that every time I go out.
Sanki arkadaşımı benden çalıyor ve aptal kız işlerini birlikte yaparak çok güzel vakit geçiriyorlar.
It's like she's stealing him and they're just having the best time doing all their dumb girly stuff together.
İş yeri hakkında pembe dizi entrikaları gibi konuşmayan birileriyle vakit geçirmek çok hoş.
You know, it's nice to spend time with people who don't talk about work like it's some kind of soap opera.
- Aynı anda iki yerde olmama gerek yok.
Well, I'm not needed at both places at the same time.
4, 1 den daha fazla ; şimdiden zaman tasarrufu yaptım bile.
saving time already.
Zamandan tasarruf ettiğini hissetsen de olur.
You can just feel the time being saved.
Ne kadar zaman tasarrufu yapıyorum ya!
I'm saving so much time!
Biliyor musun, "Çorba çuvalı ne ya?" diye soracağım bir zaman vardı.
You know, there was a time I would say "What's a soup sack?"
"Tanrı seni kutsasın" diyeceğim ve senin de "Hayali bir Tanrıyı anacaksan, Thor'a ne dersin?" diyeceğin bir zaman vardı.
You know, there was a time I would say "God bless you," and then you would say "If you must invoke an imaginary deity, how about Thor?"
Düşünüyordum da Halley'yi bu hafta sonu hayvanat bahçesine götürebiliriz. Sen işe dönmeden önce ailecek bir zaman geçiririz.
Hey, I was thinking maybe we take Halley to the zoo this weekend, get in a little family time before you go back to work.
- Saat kaç?
What time is it?
Tanrım, ne kadar vaktin var?
Oh, gosh, how much time do you have?
Uzaylılar tarafından kaçırılan insanlar kayıp zaman yaşıyorlar.
Well, people who are abducted by aliens lose time.
Söylemek istemiyordum ama işe geri dönmekle ilgili sıkıntılar yaşıyorum.
I didn't want to tell you, but... I'm having a really tough time about going back to work.
Howard'ın annesi sabah akşam yanındaydı. Bak şimdi dünya çapında bir ana kuzusu oldu.
Howard's mother was around him all the time, and he's a world-class mama's boy.
Bir bilim adamıyla ilk defa mı çıkıyorsun?
So is this your first time dating a scientist?
Ara vermeme gerek yoktu.
I didn't need a time-out.
Ara değildi.
It wasn't a time-out.
Bert'in parası bir gün bitebilir. Ama ben sonsuza dek yalvarabilirim.
Bert's money might run out, but I can beg until the end of time.
Tabii ya, ilk defa doğru söylediğimde o burada bile değil.
Of course, the first time I say it right, he's not even here.
Son kez söylüyorum, seninle gıdıklama savaşı yapmayacağım.
For the last time, I am not having a tickle fight with you.
- Yani zamanım tükeniyor.
So I'm running out of time.
Gerçekten kariyerin hakkında endişeleniyorsan belki video oyunları ve çizgi romanlara daha az vakit ayırmayı düşünmelisin.
Well, if you're really worried about your career, maybe you should consider spending a little less time with video games and comic books.
Her seferinde daha fazla dostumuz ölüyor, daha az Balıkçı kalıyor.
Each time, friends of ours get killed, leaving us with fewer and fewer Fishers.
O zamanlar şehir insanlara aitti.
You're talking about a time when the city belonged to humans.
O ifadeyi duyduğumu biliyorum, çok uzun zaman önce.
I know I've heard that phrase before, a long time ago.
Bunca zaman yardım çağırdım ama hiç kimse gelmedi.
I've been calling for help all this time, but no one came.
Bunu son yaptığımda çok feci şeyler olmuştu.
Last time this happened, things went very badly.
Yük boşaltma vakti!
Time to unload!
Ama yine de vaktin var.
But you still have time.
Korunan dünyada zaman hızlandırılmıştır. Dolayısıyla sana, zaman uzatılmış gibi görünür.
Here in the reserve world, time is sped up so from your relative point of view, time seems extended.
Çok uzun zaman geçti ama şehrin normale döndüğüne dair bir iz yok.
A long time has passed, but... there's no sign of the city functions returning to normal.
Hep olan bir şeymiş.
Apparently it happens all the time.
- Hayır ama şu anda vaktim yok.
No, but I don't have time right now...
Adet zamanlarını konuşacak... - İlk sütyeni, doğum kontrol...
- Well, honey, let's circle back to that when it's time to discuss her period, or her first bra, or birth control...
Ondan her bahsettiğimde beni dalgaya aldığın için olabilir mi?
Uh, maybe'cause every single time I ever mentioned her, you ridiculed and mocked me?
Acele edersek provaya zamanında yetişebiliriz.
And if we hurry, we can be there in time for rehearsal.
Zamanımız yok.
Oh, my god, we don't have the time.
Bebek bu sefer gerçekten geliyor!
The baby is really coming this time!
Sana ihtiyacım var.
Just in time. I need you.
Neler olacağını bilmiyorum ama eğer doğru düzgün ilerlerse bir annen olabilir.
Now, I don't know what's gonna happen... but if I do it right... there's a chance that you might finally have a full-time mom.
"7 yaşındayken olmayı düşündüğüm yer, burası değil mi?"
"Is this who I thought I would be by the time I was 7?"
Peki, en azından büyük bir dramayı aynı anda yaşayacak olan biz değiliz.
Well, at least we're not both going through major drama at the same time.
Veya aslında sadece, Yavru köpekler ölüme her gece uyanıklarken, öylece bakmıyorlar.
Or just, like, the fact that puppies aren't staring death in the face every time they lay awake at night.