Trumpet Çeviri İngilizce
771 parallel translation
Belki Yeşua'nın borazanıyla yerle bir ettiği surlar kadar kalın değil.
Maybe not as thick as the ones that Joshua blew down with his trumpet.
Gördüğün gibi borazanım da yok.
You see, I have no trumpet.
Ben de bir borazan götürdüm.
I just brought them a trumpet.
Borazan mı?
A trumpet?
Ne diye borazan istiyor ki bunlar?
What in the world do they want a trumpet for?
Şimdi de bir üflemeli çalgı daha, trompet.
Now, let's have a brass instrument, the trumpet.
Kulak borusuna ihtiyaç duyuyorsun.
You need an ear trumpet.
Gazap Günü, o güçlü borazan
Day of Wrath, the mighty trumpet's tone
Borazanın o harikulâde sesi duyulunca
Wondrous sounds the trumpet sings
Trampetim hoşuna gitti mi?
Like my trumpet?
- Trompet getirmedin, değil mi?
- You didn't bring a trumpet, did you?
- Ne trompeti?
- Why a trumpet?
- Sanırım trompetimin akordu bozuktu.
- I guess my trumpet was out of tune.
Jericho geldi, namıdiğer Borazan, içkim yüzünden, namıdiğer Matara, kötü talihim yüzünden, namıdiğer "Müstahak".
Here's Jericho, alias the Trumpet, alias the Flask, for my drinking, alias Woe-Is-Me, for my hard lot.
Karşınızda Jericho, namıdiğer Trompet, namıdiğer Uyku Perisi namıdiğer Tatlı Düşler, çünkü kabuslara deva bulur.
Here's Jericho, alias the Trumpet, alias the Sandman, alias Sweet Dreams, because he cures nightmares.
Bayan Nelly baloda trompet çalmış!
Miss Nelly played the trumpet at the ball!
- Trompet çaldığını duymamıştım.
- I never heard her play the trumpet.
- Trompet değildi.
- It wasn't the trumpet.
Hâlâ trompet çalıyor musun?
You still practice on the trumpet?
Tek istediği benimle Güney Amerika'ya gitmek... ve trompet çalmaktı.
The only thing he ever wanted was to go to South America with me and play that trumpet.
Peru'ya gidip trompet çalmak.
Go to Peru, play a trumpet.
Beynini dağıtan trompette senin parmak izlerin bulunmuş.
It says that your fingerprints were on the trumpet that smashed his head in.
Senfoninin bu bölümünde, yakışıklı genç trompet gelir.
At this point in the symphony, along comes a handsome young trumpet.
ve trompette mutludur.
Und the trumpet is happy.
Trompet şöyle der...
Und the trumpet says...
Ve trompet üstüne patlatır.
Und the trumpet blows his top.
Küçük keman ve trompet evlendi
Happy little fiddle and trumpet are wed
Kulağıma boru sesini çaldılar ve bana dedikleri şey...
They blasted a trumpet in my ears and told me...
Bu Başmelek Aziz Cebrail'in borusu.
This is the trumpet of the Archangel Saint Gabriel...
Ren şarabını her devirişinde de davullar, borular kıyameti koparıp ne yaman içtiğini anlatıyorlar âleme.
And as he drains his draughts of Rhenish down the kettle-drum and trumpet thus bray out the triumph of his pledge.
Nasıl öldüğü anlaşılamadı. Yukarıdan gelen emirle geleneği bozmasaydık, kutsal topraklar dışında yatacaktı mahşer gününe kadar.
Her death was doubtful, and but that great command o'ersways the order she should in ground unsanctified have lodge till the last trumpet.
Hadi, davullar borulara seslensin, borular toplara, toplar göklere, gökler yere!
And let the kettle to the trumpet speak the trumpet to the canoneer without the cannons to the heavens, the heavens to earth!
Eskiden ben de orkestrada yer alırdım.
When there was a good chance, I'd take part of it myself. I played second trumpet.
Her değeri ayrı bir İsrafil borusu olur lanet okumak için onu öldürene. Acımak yeni doğmuş bir çocuk olur, çırılçıplak, kasırganın yelesine sarılmış.
hath been so clear in his great office, that his virtues will plead like angels, trumpet-tongued, against the deep damnation of his taking-off ;
Ünlü trompetçi Rick Martin'le takıIdığım zamanlardı.
Not so long ago either. Like when I palled around with Rick Martin, the famous trumpet player.
Sana 9 Dolar'a bırakabilirim bunu.
I think the trumpet. I can let you have this one for about $ 9.
Evet, ama asıI öğrenmek istediğim trompet, sizin gibi. Duydunuz mu?
Yes, but what I really wanna learn is the trumpet, like you.
# Art Hazzard'dan öğrendiği şeyleri parayla satın alamazdı, bu yüzden... #... trompetçi olmak için bundan büyük bir şans bulamazdı.
If he had to be a trumpet player, he was pretty lucky because he couldn't have bought what he learned from Art Hazzard.
# Notalardan başka bir şey görmüyor, trompetinden başka bir şey duymuyordu.
There was no way of stopping or changing it. He couldn't see anything but notes and couldn't hear anything but his trumpet.
Senin gibi trompetçi olacağım, iyi bir orkestrada kendime iş bulup...
- That's easy. I'm gonna be a trumpet man like you, get me a job with a good band...
Sen... iyi trompet çalmayı bana sen öğrettin, değil mi?
Well, you... You taught me to play a pretty good trumpet, didn't you?
İyi trompet çalıyorsun. - Ee, o zaman...
You play a fine trumpet.
Dünyanın en iyi trompetçisidir o.
Boy, he's the greatest trumpet player in the world.
Bir trompetçinin başına gelebilecek en kötü şey.
Worst thing can happen to a trumpet man.
Trompete geçişim onun hatasıydı sanırım.
I guess it's his fault I switched to a trumpet.
Daha önce hep piyanodan hoşIanırdım ama trompet...
I always liked the piano before but the trumpet...
Bir gün, gerçekten çok iyi olduğumda bu trompetle hiç kimsenin hayal bile edemediği şeyleri yapmak istiyorum.
Someday, when I'm really good I wanna do things with this trumpet nobody's ever thought of.
Bu trompetle evlisin.
You're married to that trumpet.
- Biliyorum, şu trompetçiyle.
- I know, with that trumpet player.
İkinci trompetçiye dikkat etsen iyi olur.
- I had a hunch I was. You better watch your second trumpet.
- Trompet mi çalıyorsun? - Hayır, ama öğrenebilirim.
- You play a trumpet?