English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İngilizce / [ U ] / Ultimatum

Ultimatum Çeviri İngilizce

459 parallel translation
Bu, son uyarım!
This is my ultimatum.
Şanlı büyükannesinden son emirleri getirmiştir.
Probably brought the latest ultimatum from her illustrious grandmother.
Önce, Madame Fanny hepsinin bir haftaya biteceğine dair ciddi bir ültimatom verdi.
First, madame Fanny has delivered a most sharp ultimatum that all must be finished in a week.
Von Scherbach çıkıp ultimatomunu verene kadar bizi altı saat öylesine ayakta beklettiler.
Then they made us stand for six hours out there until von Scherbach came out and gave us his ultimatum.
Ültimatom gibi geldi diyebilirim.
I'd say it sounded like an ultimatum.
Bu Viktorya Döneminden kalan davranışlarından vazgeçeceksen sakın durma.
If you want to declare this Victorian ultimatum, you go right ahead.
Bayan Plimsoll bir ültimatom yayınladı.
Miss Plimsoll has issued an ultimatum.
Bana ültimatom veriyor. Euston İstasyonu, 30 dakika sonra.
Giving me an ultimatum, Euston Station in 30 minutes.
Şef, krala ültimatom verdi.
The Cid has sent an ultimatum to the King.
Dünyadaki tüm büyük devletler aynı şekilde bilgilendirilecek.
Every major government in the world will be given the selfsame ultimatum.
Bu bir ültimatom'dur!
'That's an ultimatum!
Ültimatom, bizim derhal teslim olacağımız sözünü verdiği anlamına geliyor.
The ultimatum means he s promised our immediate surrender.
Daha çok bir ultimatoma benziyor.
That sounds very much like an ultimatum.
General Mola bir ültimatom verdi :
Gen. Mola launches an ultimatum :
- Bana ültimatom mu veriyorsun?
- Are you giving me an ultimatum?
Ve Peppino'nun yanına vardığında ona şu ültimatomu ver :
And when you approach Peppino, give him an ultimatum :
Bize ültimatom verdiler.
They've issued an ultimatum.
Bu ültimatomu düşünmek için iki saatiniz var.
Two hours are given for considering this ultimatum.
Bir ültimatom verdiler.
They have issued an ultimatum.
Neredeyse bir ültimatom verdiniz.
It's almost in the form of an ultimatum.
- Geri çekilmemiz için ültimatom verdiniz.
You're the ones who issued the ultimatum to withdraw from the disputed areas!
Arabayı bir yere vurmamak tam bir şanstı. Çünkü biraz önce okuduğum Churchill'in ültimatomunu aniden hatırladım ve Mers-el-Kébir'deki şu Fransız tekneleri aklıma geldi. Orada da kasketlerinde küçük kırmızı püskülleri olan denizciler vardı ve başlarına yarın öbür gün ne gelecek diye merak ettim.
It was sheer luck that I didn't crash the car, because suddenly I remembered Churchill's ultimatum I'd just read, and I thought of those French boats in Mers-el-Kébir, where there were other sailors, also wearing kepis with little red pompons,
Taarruz sabahı İngiliz ültimatomu Amiral Gensoul'a geldi.
On the morning of the attack, Admiral Gensoul received the English ultimatum.
Dedikodu değiller. Şef, krala ültimatom verdi.
The Cid had sent an ultimatum to the king.
Ultimatomumuz, saldırı başlamadan önce Washington'a gönderilmeli.
Our ultimatum should be delivered in Washington before the attack begins.
" Japonlar bugün Doğu Standart Saati'ne göre öğleden sonra saat 1 itibariyle bir ultimatom gönderdiler.
" The Japanese are presenting at 1 p.m Eastern Standard Time today what amounts to an ultimatum.
Ancak Amerikan Radyosu'na göre, Pearl Harbor'a Washington'a verdiğimiz ultimatomdan 55 dakika önce saldırı düzenlemişiz.
But according to the American radio, Pearl Harbor was attacked 55 minutes before our ultimatum was delivered in Washington.
- Bana bir ültimatom daha vereceksin.
- I guess I get an ultimatum.
Bu bir ültimatom mu?
Is this an ultimatum?
Eğer öyle ise, sana ültimatomunu ne yapabileceğini söyleyeceğim!
If it is, I'm gonna tell you what you can do with your ultimatum!
Ya ültimatomumuzu red ederlerse?
What if they won't accept our ultimatum?
Ültimatom nedir biliyor musun?
Do you know what an ultimatum is?
Ültimatom bir insanın karşısındaki başka bir insanın hiçbir çaresinin kalmadığını düşünmesidir.
An ultimatum is when one person thinks the other has no way out.
- Sana ültimatom veriyorum. - Ültimatom mu?
I am giving you an ultimatum.
Kısa bir süre önce... Başbakan'a... Demokrat Parti'den bir ultimatom verildi.
A short while ago... the Prime Minister... received an ultimatum from the Democratic party.
Yine de, bilindiği gibi, bu ultimatom... Muhafazakar partiden birinin öncülüğünde yapıldı... tam olarak zıt isteklerle... şöyle ki, milletvekilini kurtarmak için Sophianos hemen serbest bırakılmalı.
However, as it is known, this ultimatum... was preceded by one from the Conservative party... with precisely the opposite demands... namely, the immediate release of Sophianos... in order to save the M.P.
Ve abd ultimatomunu düzeltti.
- So you declared an ultimatum?
Büyükelçiyle asilerin ultimatomu hakkında konuştunuz mu?
With the ambassador, did you discuss the ultimatum of the - the rebels?
Bay başkan! Ultimatomun süresi 12 saat içinde bitiyor
Minister, the ultimatum expires in about 12 hours.
Bu sabah, Berlin'deki Britanya büyükelçimiz ; Alman birliklerinin saat 11'e kadar Polonya topraklarından çekilmesi ve aksi durumda Britanya'nın savaş ilan edeceğine dair nihai ültimatomu Alman hükümetine iletmiştir.
This morning, the ambassador of Great-Britain in Berlin it delivered an ultimatum to the German government, announcing that if in them it was not official notice, until the eleven hours, that Germany would remove immediately its troops of the Poland, we would enter in war with that country.
Verdiğimiz ultimatomun süresinin geçtiği o saatlerde bakanlar kurulu toplantı salonundaydık.
We were in the room of Cabinet when the ultimatum died.
" Bana ültimatom vermek?
" To make me an ultimatum?
Truman'ın bazı danışmanlarıyla imparatorun yerinde kalabileceğine dair ültimatom verilmesi fikrine katıldıysa da bunun bombanın test edilmesinden önce yapılmasına muhalefet etti.
Although to agree to some council members of Truman, that the Japanese had to receive an ultimatum that it would leave clearly that they could to be with the Emperor, it opposed to announce it this until the bomb to have been tested. But after the war, it wrote :
Nükleer silâhların neredeyse kullanıma hazır olmasından mütevellit Japonlara son bir ültimatom vermenin vakti gelmişti. Stimson'un tavsiyesi yeniden geri çevriliyordu.
With the atomic weapons almost ready to use, it was hour of Truman to make a final ultimatum to the Japanese e one more time, the advice of Stimson it was rejected.
Başbakan Suzuki ültimatomu görmezden geleceklerini duyurdu.
The Suzuki first-minister said that Japan went to ignore the ultimatum.
14 Ağustos'ta, tekrar İmparator, bölünmüş Yüksek Savaş Konseyi'ni topladı. Onlara, Müttefik ültimatomunu kabul etmeleri gerektiğini söyledi.
One more time, in 14 of August, the Emperor congregated itself with the divided Court-martial e said to it that they had to accept the ultimatum of the Allies.
Peki ya ültimatomumuz serbest mi?
What about our ultimatum?
Ultimatomumuzu Başkan'a iletecekti.
He was going to deliver our ultimatum to Mr. President.
Komünist bakanların istifasından sonra...
We even believed in alliances and the allies. So after the disagreement and Scobie's ultimatum to have the People's Army disbanded,
Nerede olmak istediğime kendim karar veririm, ve ben tekrar Alfa'da olmak istiyorum!
Those are our conditions and that is our ultimatum! As always, the arrogance of your species astounds me!
Tercihiniz yapın, Bay Bemis...
ULTIMATUM, MR. BEM IS!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]