Uns Çeviri İngilizce
281 parallel translation
Böyle gürültülü bir yer senin gibi bir gence uygun değil.
Young'uns like you ain't got no business in a place like this here, nohow.
Çocuklarının kendisinden ilelebet alınmasına bir kadınının katlanması zordur.
It ain't easy for a woman to have her young'uns taken away from her.
Genç değillerki büyüsünler.
They won't raise no young'uns.
İnsan yüreği zorlukları gençlerin yüzünde görünce acır.
A man's heart aches seeing his young'uns face the world.
Kadını ve çocukları dışarı gönder.
Send that woman and her young'uns out!
Evlenip bir kulübe inşa edecektik... çocuklarımız olacaktı.
About getting married, and building a cabin and having young'uns.
Merak etmeyin artık elimde. Birazdan onu göreceksiniz ve bana teşekkür edeceksiniz.
Cry, ye young'uns, cry, sweethearts, when the feuding shooting starts.
Bu söyleyeceklerimin, herkesin dinlemesini istiyorum.
Cry, you young'uns, cry, sweethearts, when the feuding shooting starts.
Kendi çocuklarımı da aynı hâlde görmeyeceğime söz verdim.
I promised myself I'd never see the day when my young'uns would want.
Zavallı Ben birçok kez çocuklarından söz etmişti.
Many's the time poor Brother Ben told me about these young'uns.
Böyle zamanda yolculuk eden küçük çocuklar.
Such times when young'uns run the roads.
Dünya hızla lanetleniyor çünkü küçük, saygısız çocuklar her yerde karşımıza çıkıyor.
The world is fast going to damnation... because of impudent young'uns flying'in the face of age.
Bu yüzden, eminim siz veletler, yüzecek bir yeriniz olmadığını düşünüyorsunuzdur.
So I guess the young'uns figure they ain't got no place to swim.
Yedi çocuğu var ve hiçbir güvenceleri de yok.
She's got seven young'uns and no insurance.
Biz ve çocuklarımız için iyi bir toprağa bol suya ve zaman geçirecek oyunlara sahibiz.
There's us and the young'uns, good land, plenty of water, game for the killin'.
O kadının ve çocuklarının peşinden ısırmak için koştu.
He run at his woman and young'uns, tryin'to bite'em.
En büyük gemilerimizden dördü de böylece gitmiş oldu. Geri de gelmeyecekler.
That's four of the big'uns gone in the past hour.
İki yabani genç.
A couple of wild young'uns, they was.
İki çocuğu var.
She has two young'uns.
Bize Homer Schmidt'i bu güçlü adamı yolladığın için teşekkür ederiz.
Möge das Essen, das du uns gibst, Homer Schmidt stark machen, damit er deinen Willen erfüllen kann.
Bizim için daha iyi bir şeyler yapacakmış.
Schmidt wird mit uns Englisch sprechen.
Domuzcuk'u küçüklerle yalnız bırakamayız. Bütün gece bırakamayız.
I don't think we should leave Piggy with the little uns.
Küçüklerden de birkaç kişi var.
There are some little uns.
Hiç büyük yok mu?
No big uns?
Bu, siz genç kuşağa musallat olan bela zaten.
That's the damn trouble with you young'uns.
Ama bir karım ve beş küçük çocuğum var.
But I got a wife and five young'uns of my own.
Bu gençler atış numaraları hakkında konuşuyorlardı ve onları neşelendirmek istedim.
The young'uns got to talking about trick shooting and I kind of got carried away.
Was soll aus uns werden?
Was soll aus uns werden?
Gösteriş budalası zibidiler gibi kemeri düşük değildi.
Not low, like some of these showoffy young'uns.
Hiç çocuk olmadı mı?
Any young'uns?
- Yavru kuşlar var.
- They're young'uns.
Şu direğe gidiyor, dönerek uçuyor, sonra birden avına doğru iniyor, onu kapıp yavrulara götürüyor.
Goes onto t'post, then hovers, then swoops down onto t'prey, carries it off to t'young'uns. Looks great.
- Çocuklar.
The young'uns, now.
- Siz çok küçüksünüz. Gidin ve oyun oynayın.
You young'uns, you go on and play.
Kalabalık gençleri gördüm, şu yana gittiler
Well, I seen a crowd of young'uns. Went that way.
Yaşlı ve genç işliler, iyi gemiler üretmek için çalışıyorlar.
Old'uns and young'uns hard at work making good ships.
Yeniden bu yöne gelirseniz beyler, bu sefer 30 gün sürer.
Come this way again, gentlemen, and it'll be thirty days. Thirty big'uns.
Ve dua edin ki sağlıklı bebekleri olsun.
And pray that they have good healthy young'uns.
Silahları aldın mı Tom?
Got your young'uns, Tom?
Siz iki kızın sabahtan akşama kadar beraber olduğunuzu hatırlıyorum.
Surely fine. I remember the way you two young'uns...
Ve burada kalabilirdin, ve evlenebilirdik ve kuvvetli bebekler yetiştirirdik ve mutlu olurduk.
And you could stay here, and we could marry up and raise young'uns to be strong and happy as we'd be?
Biliyorsun, seninle ve çocuklarla olmak istedi.
You know, he wanted to be with you and them grand-young'uns.
Tabii, bebeğim, sen git ben çocukları alırım.
Sure, baby, go ahead. I'll take the young'uns.
ben ve o bayan "Young'uns" için toparlanıp beraberce bir vagona atlayıp buralardan çok uzaklara yolculuk etmişti.
ME AND THE MISSUS PACKED UP THE YOUNG'UNS AND PUT A WAGON TOGETHER AND JUST DROVE ON OUT HERE.
Çocuklarıma bakacak kimsem yok.
I got nobody to watch over my young'uns.
Bitte, mörden Sie uns nicht.
Bitte, moerden-zie uns nicht.
İki kızı olduğunu sanıyorum.
Any young'uns? Two girls, I believe.
Gençler, hemen aşağıya inin!
Young'uns, get down here right now!
Artık ben kaçıyorum bütün çocuklarımı ve akrabalarımı köle olarak bıraktım.
Now, I run off and left all my young'uns and my kinfolk in bondage.
Bunu dinlemekten hiç sıkılmıyorsunuz, değil mi? Hayır, hayır.
You young'uns never get tired of hearing?
- Hatırlıyorum.
I remember the way you two young'uns used to go morning till night. - I remember.