Vaiz Çeviri İngilizce
985 parallel translation
Belki bir vaiz gibi görünebilirim, ama gerçek şu ki bir insanın vicdanı kadar çelik duvarlarla örülmüş hapishane yoktur.
I may sound like a preacher, but the truth remains. There is no prisoner steelbound as a man's conscience.
"Vaiz gelip düzenli olarak bize İncil okuyor."
" A preacher comes in regular and reads us the Bible.
Sen vaiz değil misin?
Ain't you the preacher?
Babam, senin vaiz olmaya uygun olmadığını söylerdi.
Yeah, Pa always says you was never cut out for no preacher.
Ama sen vaiz değildin.
But you wasn't a preacher.
- Artık vaiz değilim.
- I ain't no preacher anymore.
Ben artık vaiz değilim, biliyorsun.
I ain't a preacher no more, you know.
Bu yüzden bir daha vaiz olamam.
That's why I can't ever be a preacher again.
Bronwyn ve Ivor'un nikahını yeni vaiz, Bay Gruffydd kıyacaktı. Cardiff'teki üniversiteden geliyordu.
Bronwyn and Ivor were to be married by the new preacher, Mr. Gruffydd... who had come from the university at Cardiff.
- Vaiz dediğim kişi de şu Bay Gruffydd.
Preacher, I said. Mr. Gruffydd, it is.
Dude'un vaiz olacak kadar aklı yoktur.
Well, Dude ain't got sense enough to be a preacher.
Vaiz olacak.
Gonna be a preacher.
Sadece yanımızda bir vaiz olmalı diye düşündüm çünkü dua etmek gerekecek.
I just thought we ought to have a reverend along'cause there's gonna be some praying'done.
Vaiz gelmiş.
It's the chaplain.
Ben bir vaiz değilim ; ama kutsal kitabımızı defalarca kez okumuş biri olarak, orada dans etmeye karşı tek bir kelime bile görmediğimi belirtmek isterim.
Now I don't pretend to be no preacher... but I've read the Good Book from cover to cover and back again... and I nary found one word against dancing.
Yanında bir vaiz var.
You got a preacher with you.
O bir vaiz di, Kızılderililerle savaş için bir gönüllü birliğine katıldı.
He was a preacher who had a volunteer Indian fighting outfit.
...... Batıyı beyaz adam için güvenli hale getiriyorlardı Başlarındaki, yobaz ve kana susamış kendisine vaiz diyen Chivington vardı...
They were very brave, big heroes. They were gonna make the West safe for the white man. Their leader was a sanctimonious, blood-thirsty, so-called preacher named Chivington.
İşte Vaiz - O hep ilk olduğunu iddia eder.
Here's Preacher - he claims he was one once.
Vaiz öldürdüğü adamların arkasından sürekli dua eder.
Preacher always reads over anybody he kills.
Vaiz işi mi?
Preacher?
O berbat vaiz sana tekrar dua etmek için burada değil.
Too bad Preacher ain't here to read over you.
- Vaiz misiniz?
- Are you a minister?
Vaiz mi?
A preacher?
Bana dinamizm gibi görünen vaiz konuşması.
Twas the preacher talk that seem to dynamite me.
- Çok doğru, Vaiz.
- That's right, preacher.
Çocuklara bedava şeker de dağıtacak mısınız, Vaiz?
Would you have free candy for the kids, preacher?
O bıçağı battaniyenizin arasına saklamayı nasıl başardınız, Vaiz?
How come you got that stick knif e hid up in your bed blankets, preacher?
Siz mi, Vaiz?
You, preacher?
Hangi dine bağlısınız, Vaiz?
What religion do you prof ess, preacher?
Devam edin, Vaiz.
Keep talkin', preacher.
Soruyorum çünkü üvey baban bir vaiz.
Well, the reason I ask- - Your step-pa bein'a preacher and all.
Benimse bir vaiz olduğum pek söylenemez.
Never was much of a one for preaching'myself.
Ne kadar cesursunuz, Vaiz.
That's mighty brave of you, preacher.
Üzerlerine fazla gitmeyin, Vaiz.
Don't be too hard on them, preacher.
- Dikkat et, Vaiz!
- Watch out, Preacher.
- Selam, Vaiz!
- Why, Preacher!
Bir sene önce buraya bir vaiz olarak geldi.
He came here about a year ago as a preacher.
Vaiz olsaymış o zaman, ressam değil.
He should've been a preacher, not a painter.
Bunu bana yüzbaşı olarak mı yoksa vaiz olarak mı soruyorsun Sam?
Are you asking me as a captain or a preacher, Sam?
Şimdi seninle vaiz olarak değil kolcu sıfatıyla konuşuyorum.
I'm talking to you now as a ranger, not as a preacher.
Hepimiz gibi suçlu oyu verdin, sonara altın gibi parlak sesli bir vaiz yüreğini parçaladı - imkanları olmayan bir çocuk katil olmaktan kendini alamadı - ve sen oyunu değiştirdin.
You vote guilty like the rest of us, then some golden-voiced preacher tears your heart out - some underprivileged kid couldn't help becoming a murderer - and you change your vote.
- Senden iyi bir vaiz olurdu.
- You'd be a good preacher.
Vaiz bende bir vitray olduğunu duyunca neredeyse ağlayacaktı.
The preacher almost cried when I told him I got a stained-glass memorial window.
Çünkü benim ihtiyar vaiz'di. Böyle şeyleri ve nedenlerini düşünmezdi.
Because my old man thought he was a preacher, that's why.
Baban vaiz miydi?
Your father was a preacher?
- Vaiz miydi?
- Was he a preacher?
- Gezici vaiz.
- Evangelist.
Şu vaiz çocuğa bağlı.
Depends on the preacher boy up there.
Öt bakalım vaiz.
Sing out, preacher boy.
Bu sana işini rahatça tamamlamak için zaman tanır Vaiz. Onları geri getirin.
Bring'em back.