Warms Çeviri İngilizce
342 parallel translation
- Ama sonra ısındı.
- But warms up.
Yaşlı kalbimi ısıtan bir manzara görüyorum da ondan.
Because I see a sight that warms my old heart.
Midemi kaynatacak.
At least it warms my insides.
Radyo ısınana kadar vaktin var.
You've got until that radio warms up.
Ama bir saadetin doğuşunu görmek insanın kalbini ısıtıyor.
But it warms the heart to see the birth of happiness.
Ama yine de insanın içini ısıtıyor.
Warms you up though.
İnsanı harekete geçiriyor, ısıtıyor, ve ilham veriyor.
It stimulates, warms and inspires.
En azından içimi ısıtıyor.
At least it warms me.
Sana baktığımda içim ısınıyor tam şurası.
When I look at you, it warms me up right here.
Dizlerime kadar ısıttı.
It warms the knees so nicely.
Kalbimi ferahlatıyor, Bay Drain.
It warms up my heart, M. Drain.
# Amansız bir kalbi ısıtınca
Warms an old implacable heart
Peter, yüreğim ısındı.
Oh! Peter, it warms my heart.
Bu, dünyayı ısıtan, yazı getiren şey.
That's what warms the world, what makes it summer.
Kalpleri ısıtır, hayal gücünü ateşler, ufukları açar.
It warms the heart, fires the imagination, broadens the horizon...
Hala kendine göre Hatırladığını
It warms my heart To know that you
Merkür biraz daha ısınıyor.
Mercury warms up a little bit more.
Bir annenin en hoşuna giden şey oğullarının onunla gurur duymasıdır.
It always warms a mother's heart when her sons are proud of her.
Sana dokunan, seni ısıtan birşey yok mu?
Isn't there anything? What touches you? What warms you?
Kaptan ısınırken kenarda bekle Pagliacci.
Step aside, Pagliacci, whilst the captain warms up.
Sizi böyle görmek içimi ısıtıyor.
Warms me all over to see you this way.
Dünyayı ısıtan harika bir güneşin altında.
At the bottom is a great sun that warms the earth.
Burası, öğlen güneş girdiği zaman bile asla ısınmıyor.
I mean, even in the afternoon when the sun comes in, it never really warms it up.
- Bir erkeğin kanını kaynatıyor.
- It warms a man's blood.
Bu yeni kız demliği az ısıtıyor.
And this new girl... she never warms the pot.
Kanı ısıtır.
It warms the blood.
Ona bakınca ihtiyar kalbim ısınıyor.
It warms me chilly old heart looking at her.
Tüm eski dostlarımın bu kadar rahat olduğunu görmek yüreğimi ısıtıyor.
It warms my heart, to see that my old friends are well in life.
Çok soğuk olmuş ki bu hamam beni iyice ısıtıyor. İnsanlar, sineklerden bile değersizdirler, çok daha değersiz.
It's been so cold that a bath hardly warms me up.
İnsanın içi ısınıyor, değil mi?
Warms you up, right?
Şimdi beni sadece bir dinamit ısıtır.
Now only dynamite warms me up.
Haklısın, insanın içini ısıtıyor.
You're right. It warms you up.
Bir şey istediğinde kalbim gerçekten ısınıyor.
It warms my heart when you really want something.
Azınlıklarla bu kadar yakından ilgilenmen kara kalbimi ısıttı.
It warms my black heart to see you so concerned about us minority folks.
Bu kokteyl insanı gerçekten ısıtıyor!
This punch really warms you up!
Kanımız kaynıyordu.
It warms the heart.
Küçük gezegenimiz bir yıldızın etkisindedir sürekli.
Our little planet is under the influence of a star. The sun warms us.
Güneş Deriyi Bazen Isıtır Ama Bazen de Yakar.
The Sun Warms the Skin, but Burns It Sometimes Too
Tanıdık tanımadık, herkeze saygın.
Your heroism warms our heart.
İlgine mazhar olmak pek hoş.
It warms my cockles knowing you care.
- Havalar ısındığında gelebiliriz.
Henry, we can come back in the spring, when it warms up.
- Havalar ısınınca burada olmayacağım.
I won't be here when it warms up.
Yazın bile arabada ısıtıcıyı açan adam sen miydin?
And you're the guy who warms up the car in the summertime.
-... güler yüzlü bir yaratık oluyor.
- once he warms up to you.
İnan bana, kalbini ısıtan bir müzik varken başkasını bulmak gibisi yoktur.
Believe me, there is nothing like finding one another, when there is music that warms the heart.
Evet, düşüncesi bile içimi ısıtıyor.
That warms my cockles. ( chuckles )
Kalbindeki hastalığı bu zehirli kılıçla yok edebileceğimi çok iyi biliyorum
It warms the very sickness in my heart that I shall tell him to his teeth : "Thus diest thou."
Bu sıcak şarap ciğerlerimi ve midemi ısıttı.
This wine warms my chest and belly.
- Başlayınca ısınıyorsun öyle değil mi beyler?
- Warms up once you get goin'. Right, fellas?
Soğuk ; yazın ölüp de geri çekilmesini hor görüyor o yazdır ki, son bir uyuşuk darbeyle acıyan uzuvlarımı ısıtan, bayraksız ve borazansız gelen yeni bir saldırıya karşı.
The cold spews scorn At summer's dying twitch, Which with a last lazy stroke Warms my limbs aching From another assault
İçimi ısıtıyor.
And it warms my heart.