Yakışmış Çeviri İngilizce
1,545 parallel translation
Evet, evet bebeğim. Çok yakışmış.
Yeah baby, it looks good on you.
Zincirlerin yakışmış Alfred.
They flatter you with all those chains.
Bu askılı da üstünde kalsın çünkü çok yakışmış.
And keep that top on cause it really suits you.
Yakışmış mı?
Does it suit me?
Kıyafetlerin yakışmış.
Clothes fit you nicely.
Bu elbise bayağı yakışmış sana ya.
That dress looks great on you.
Mavi sana çok yakışmış.
Oh, that's good on you, that blue.
Wayne, tişört çok yakışmış.
Wayne, what a handsome shirt.
Çok yakışmış.
It's very becoming.
Bıyık yakışmış.
Nice'stache.
- Yakışmış.
- You look amazing.
Sevdim, yakışmış!
I love... she's gone for it!
Çok yakışmış, güzel.
Go... awesome you look, you look good.
Çok yakışmış.
Well, it looks good.
Bu elbise sana çok yakışmış.
Wait! Does the gown fit you well?
- Bu da çok yakışmış.
- Good luck to you!
Bence oğlum, elbise yakışmış ama ayakkabılarla uymamış.
You know what, Son? I like it, but I don't think it goes with the shoes.
- Yakışmış, hepsi bu.
- Suits you, that's all.
Merhaba zımba, kırmızı çok yakışmış.
Hi, stapler. The red is killer.
Sarı yakışmış.
Blonde and all.
Merhaba, Mrs. Harper. Bıyık ona çok yakışmış değil mi?
Hi, Mrs. Harper, doesn't he look cute in a mustache?
Kötü değil, bütün bu G.I.Jane şeyleri yakışmış.
Not a bad look, that whole G.I. Jane thing she's got goin'on.
Mavi sana yakışmış.
You look good in blue. It suits you.
- Mor sana yakışmış.
- You look good in purple.
Birbirimize çok yakışmışız.
We look really good together.
Mahkum veya masöz havası verir ama ona yakışmış. - Evet, yakışmıştır.
It makes him look like a convict or a masseuse, but I think it works on him.
Üstüne de yakışmış yani.
And he even looks good in it
Gerçekten de çok yakışmış.
It looks really good on you.
Elbisen. Sana çok yakışmış.
Your dress. lt suits you.
Takım elbise sana yakışmış.
Suit looks good.
Bakayım yakışmış mı?
Let me see if it suits you.
Prangalı bir mahkum olmak sana yakışmış, çilli.
- The chain gang looks good on you.
Çok yakışmış.
It suits you.
Hamilelik sana yakışmış.
Pregnancy suits you.
Evet, siyah sana çok yakışmış.
Yeah, you look good in black.
Bıyığı da yakışmış ama, değil mi?
And a moustache to match?
Bana hiç yakışmış mı?
doesn't go with me!
Mükemmel yakışmış.
It fits you perfectly.
Seninle çıkmaya başladıktan ancak 4-5 ay sonra denemiştim Christine'in mayosunu ben. Sana daha çok yakışmıştı.
I don't think I tried on one of Christine's bathing suits until we'd been dating for four or five months.
Yakışmış.
It's okay.
- Yakışmış.
- Suits you.
Gelinliğe tam yakışmış.
It suits the dress perfectly.
Uzun saç yakışmış.
I like your hair long.
Patlamanın, bir yeraltı füze ateşleme sistemine sahip olduğu düşünülen ve ayrıca K.D.H.c'nin uranyum zenginleştirme programının bir kısmını da içerdiğinden şüphelenilen, Yongjiri füze üssü yakınındaki gizli bir tesiste gerçekleşmesinin bugün anlaşılmasından sonra bu teorinin doğru olma ihtimali oldukça yüksek.
This theory took on greater potential for being accurate... when it was discovered today that the explosion occurred... near the site of Yongjiri Missile Base... a secret facility thought to have an underground missile-firing system... and which is also suspected to contain... part of the D.P.R.K.'s uranium-enrichment program.
Ve ayakucuna yakın tartışmış olduklarını varsayarsak...
And assuming that they argued near the foot of the bed...
Ve ben de dedim ki : "Bu kumaş parçalarını Bay Swearengen'a götüreceğim." ve " Sabahları elinde kahvesi balkona çıktığı zamanlar iç gömleğiyle görünüşünü çok severim ve o saatlerde çok yakışıklı görünür ve belki de bunlardan birini parmağının kalan kısmı için ister.
And I say, "I will take these swatches to Mr. Swearengen," and, " I like the look of his vest when he is out in the morning, out on the balcony, drinking his coffee,
Hiç yakışmıyor.
It's not dignified.
- Bay Hodes, yakışmıyor.
Mr. Hodes, that's not appropriate.
Sana daha çok yakışmış zaten.
Looks better on you anyway.
Bu sana yakışmıyor, böyle hüküm vermek.
It's not like you to be so judgemental.
Ve yakındaki başka bir krallıktaki prensesiyle tanışmış.
And he met his princess from a neighboring kingdom.