Yasadı Çeviri İngilizce
49,164 parallel translation
Buradaki asıl amacın, İran Devrim Muhafızları adına yasadışı silah anlaşması pazarlığı yapmak. Şahsi işlerin de var tabi.
Truth is, your main purpose here is to negotiate an illegal arms deal on behalf of the Iranian Revolutionary Guard Corps... with a little personal business on the side.
Buradaki asıl amaç İran Devrim Muhafızları adına yasadışı silah anlaşması pazarlığı.
Your main purpose here is to negotiate an illegal arms deal.
Anayasanın 18. bölümünün 3056. fıkrasına göre korumayı reddetmeniz yasadışı efendim.
Under Chapter 18, United States Code 3056, it is illegal for you to deny protection, ma'am.
Buradaki asıl amacın... İran Devrim Muhafızları adına yasadışı silah anlaşması pazarlığı yapmak.
Your main purpose here is to negotiate an illegal arms deal on behalf of the Iranian Revolutionary Guard Corps.
Ayrımcılık yasadışıdır.
Discrimination is illegal.
Bu sabah üzücü bir olay yaşadım.
I had an upsetting experience this morning.
Ve sonra, kendi aydınlanmamı yaşadım.
And then, I had a revelation of my own.
Yaşadığı bunca şeyden sonra.
After everything he's been through.
Yaşadığımız Amerika toprakları üzerinde bir cumartesiyi bundan daha iyi geçiremezsiniz.
There's no better way to spend a Saturday in this, our great American experiment.
Şu Julie Mao da aynı boku yaşadı.
That julie mao went through the same shit.
- Daha önce de yaşadık.
- We've been here before.
Moşe annemle babamın yaşadığı yanlış hayatı görmemi sağladı.
Moshe opened my eyes to the false life that mother and father had us living...
- Görmedin, yaşadın tabi.
- Yeah, you lived it, I guess.
Daha önce Pittsburgh'da yaşadığı sanılıyor.
Supposedly lived in Pittsburgh before here.
Eğer yaşadığı her şeyi göz önünde bulundurursan pekte öyle sayılmaz.
Not if you think about everything he's been through.
Amirim, burada yaşadığını söylüyor.
Chief, she says she lives here.
Ben geri döndüğümde, çok ağır şeyler yaşadım ve...
You know, when I came back, I went through a lot of heavy shit.
Franny korkunç bir şey yaşadı.
Franny has been through something terrifying.
Yaşadığın şeyi her ebeveyn yaşıyor.
What you go through, every parent goes through.
Artık yaşadığını biliyorlar.
No! Now they know she's alive. All right.
Ronald Reagan da aynısını yaşadı ama onu koruması için ordunun süvari birimlerine çağrı yaptı mı?
So did Ronald Reagan. Did he call out Army Cavalry Units to protect him?
Taburunun yaşadığı kayıplara bir göz atın.
Take a look at the casualties his battalion suffered.
Yaşadığım yer oldukça sessizdi.
- Oh. It was really quiet where I lived.
Jaxxx'da yaşadıklarımı düşünürsek birine fiziksel olarak daha yakın olmak mümkün değil diyebilirim.
What I got up to at Jaxxx, it's not physically possible - to get any closer...
Bu da yaşadığımız olayın gizemlerinden biri.
It's one of the many mysteries.
Neler yaşadığınızı tahmin bile edemiyorum Dr. Kinney.
Really. I can't imagine what you've been through, Dr. Kinney.
Kuzeyin bazı kısımlarında Saksonların Danların ve Britonların artık yan yana yaşadığı doğru değil mi?
It is true that, in parts of the North, Saxon, Dane and Briton now live side by side, do they not?
senin yaşadığını bile bilmiyordum.
I didn't even know you existed.
O insanların arasında yaşadım.
I have lived among these people.
Bunun yaşadığımız yerle alâkası yok be abi.
It's got nothing to do with where we live, man.
Ben sadece Kevin'ın yaşadıklarını yazdım.
I just wrote down what Kevin experienced.
Yaşadığı halüsinasyonları...
He experienced hallucinations.
Ve birdenbire, Tanrım bu Nora Durst dedim... Ve yaşadığın yeri buldum.
And I thought to myself, "Holy shit, I think that's Nora Durst." And, so, I found out where you lived.
Yaşadığım yeri bu şekilde buldun.
That's how you found out where I lived.
Yaşadım.
I went through.
Ben de yaşadım.
I've been there.
Yaşadıklarımı karşılamaz ama ancak bu kadarını taşıyabilirim.
Not enough for what I've been through, but it's the most I can carry.
Bunun nedeni her insanın iki hayat yaşadığını öğrenmiş olmamda saklı.
It's just that I learned a long time ago that everybody lives two lives.
Nilaa, yaşadığın her şey için çok özür dilerim.
Nilaa, I'm sorry for everything you've been through.
Tek sıkıntı ise yaşadığın yeri bilmiyorum.
Only thing is I don't know where you live.
Neler yaşadığınızı duyduğunuz için üzgünüm, Rebecca.
Um, I'm sorry to hear about what you're going through, Rebecca.
Mariana boru hattında bir sorun yaşadıklarını söylüyor.
Uh, Mariana says they're having an issue with the pipeline.
Bak... Biraz gerginlik yaşadık, Ama endişelenme.
Look... we had a little bit of a setback, but don't worry.
Hâkime Strauss, keşke Kont Olaf'ı aşabilseydi. Keşke çocukların yaşadığı rezalet şartları görseydi, keşke bu dünya böylesine kötü ve arapsaçına dönmüş bir yer olmasaydı. Belki o zaman bu öykü çok daha farklı biterdi.
If only Justice Strauss had been able to get past Count Olaf, if only she'd seen the children in their horrible circumstances, if only this world weren't such a wicked and topsy-turvy place... this story might have turned out differently.
Daha çocuk yaşınızda büyük bir acı yaşadınız, Kont Olaf'la yeni bir aile kurma lütfunu hak ediyorsunuz ve söylememde bir sakınca yoksa benimle.
You children have had such sorrow in your lives already, you deserve the blessing of a new family with Count Olaf, and, if you don't mind my saying so... with me.
Belki de büyük resim... sivillerin on yıl boyunca bomba tehdidiyle yaşadığıdır.
Perhaps the bigger picture is that, civilians have been living under the threat of these bomb strikes for a decade.
Tecrit ve belirsizlik yaşantısı Sevdiğiniz biri ile yaşadığı sürece...
A life of isolation and uncertainty as long as it is lived with someone you love...
Yaşadığınız şeyin korkunçluğunu tahmin dahi edemem.
I cannot imagine what sort of horror this is for you.
Yaşadığımız onca şeyin ardından yapmazdı bunları.
Not her. Not after everything we'd been through.
Şu anda durduğun yere gelene kadar neler yaşadığına dair en ufak bir fikrim bile olamaz.
To rise from where you began... to where you now stand, I cannot imagine the road you've traveled.
Yaşadığın sürece, evet.
As long as you're alive, yes.