Yoksulluk Çeviri İngilizce
558 parallel translation
Siz yoksulluk içinde yaşamadınız. Dişinizden tırnağınızdan arttırmadınız.
You've never lived like a dog in a hole... and scrimped and saved.
Çünkü sürünüzün çobanlığını yapıyorsunuz. Ama sürünüzün pislik ve yoksulluk içinde yaşamasına göz yumuyorsunuz.
Because you make yourselves out to be shepherds of the flock... and yet you allow your sheep to live in filth and poverty.
Ama başka biriyle bunu paylaşmak... Hayat boyu yoksulluk içinde yaşamana, iyi bir yemek için başkalarından gelecek sadakaya muhtaç kalmana nasıl razı olurum?
But to share it with another - do you think I will have you going threadbare... depending on the charity of others for your good meals?
Çocuklarımız başkalarının eskilerini giyerken, biz yoksulluk içindeki bir ev için Tanrı'ya şükür mü edeceğiz?
Our children growing up in cast-off clothing... and ourselves thanking God for parenthood in a house full of bits? I can bear with such a life for the sake of my work... but I think I'd start to kill if - if I saw the white come to your hair 20 years before its time. No.
Yoksulluk hakkında bir epik yaratmak istiyorsun. Kapı önlerinde uyuyan aç insanları göstermek istiyorsun.
You want an epic about misery... you want to show hungry people sleeping in doorways.
Günümüzde, yoksulluk insanlara kafalarını kaybettiriyor.
Unfortunately, nowadays, poverty is turning everybody into a criminal. Here are the two guys.
İş bulabilseydim yoksulluk nafakası için başvurur muydum?
Would I be asking for a loan from charity if I could find work?
- Yoksulluk bir suç değil.
- poverty is not a crime.
Fareler, küf kokusu, ve yoksulluk...
The smell of rats and mould and poverty.
Tabii sen yoksulluk indirimiyle kalıyorsundur.
You, of course, are a charity patient?
Makam, para ya da arazi uğruna değil de aşk için evlendi diye onu, zorluklarıyla baş edemeyeceği bir dünyada yoksulluk ve esaret içinde yaşamaya mahkum ettiler.
Because she married for love instead of for rank or money or land, they condemned her to a life of poverty and slavery in a world with which they had not equipped her to deal.
Innocent, yoksulluk ve zenginliğe olan inancı nedeniyle onun insanlara vaaz vermesine izin vermişti. Herkes onunla dalga geçer ve deli olduğunu söylerdi.
Everyone mocked him and said he was mad.
New York, Paris, Londra gibi hemen hemen bütün büyük şehirler refahının ardında, yoksulluk içinde sürünen evleri ve bu evlerde yaşayan sağlıksız ve eğitimsiz çocukları suç işlemeye mahkûm çocukları barındırır.
Almost every capital like New York, Paris, London hides, behind its wealth, poverty-stricken homes where poorly-fed children, deprived of health or school, are doomed to criminality.
Bu zamanda çok yoksulluk var, beslenecek çok ağız var.
Today there's too much poverty, too many mouths to feed.
Yoksulluk öbür insanları olduğu gibi beni endişelendirmiyor.
Poverty doesn't worry me like it does other people.
- Denizde yeterince yoksulluk çekiyoruz.
- We're doing poorly enough afloat.
Yoksulluk içimi kemiriyor ve şu kokuşmuş vücudumu çürütüyor.
Poverty gnaws at me and rots my whole, stinking body.
George, ben yoksulluk yemini ettiğimde bir daha arkama bakmadım.
Well, George, when I take a vow of poverty, I go all the way.
Yoksulluk bir kusur değildir.
Poverty is not a flaw!
Seni aldığımda, beş parasız bir genç kızdın, yoksulluk ve hiçlik dışında, ve seni mutlu ettim.
I took you, a fortuneless young girl, out of poverty and nothingness and made you happy.
Her yerde haksızlık ve yoksulluk gördüm.
Everywhere we saw injustice and misery.
Hep mücadele ettin... Yoksulluk işte.
you've toiled like most poor people..
Orda yoksulluk içinde yaşayan büyük bir insan grubunu göstermek için.
To show that there was a large part of humanity He is living in poverty.
Sadece doğal felaketlerin sebep olmadığı bir yoksulluk için.
Which it was mostly a problem of deals not just a question of natural disasters.
" Yoksulluk ve çirkinlik..... onların hatası mı acaba?
"Bunch of paupers!"... Is it their fault that they're poor?
Yoksulluk garantisine güvence denemez.
Guaranteed poverty is not security!
Hayatım boyunca... o kadar yoksulluk çektim ki.
I've been so disgustingly poor all my life.
Yoksulluk, önyargı, acı çekme ve ümitsizlik.
Poverty, prejudice, bitterness, and despair.
Yoksulluk içinde yaşamaktan mı usandın?
And you're tired of living in poverty?
Çalılıkta yoksulluk var, Sör Henry.
It's a poor life on the moor, Sir Henry.
Yoksulluk, namus ve itaatkarlık oldukça zordur.
Poverty, chastity, and obedience are extremely difficult.
Okyanusun dibinde ne zenginlik vardır ne de yoksulluk.
At the bottom of the ocean, there're neither poor nor wealthy.
Sonu gelmeyecek bir yoksulluk içinde yaşamaktansa öylece ölmeyi beklemektense hayatını, samuraya yakışır bir şekilde harakiri yaparak sonlandırmak istiyorsun.
Rather than live on in endless poverty, idly waiting for death, you wish to end your life in a manner befitting a samurai, by harakiri.
O, insafsız bir... yoksulluk ve cehaletin... kurbanıdır.
She is the victim... of cruel poverty and ignorance.
Annemin korktuğu bu... Yoksulluk... Kesinlikle bu.
This is what Mama's afraid of : poverty.
Artık ne yoksulluk ne sefalet var.
No more so than poverty or ugliness.
Kumar beni cezbediyor yoksulluk ve lüks arasındaki saçma karışımla.
Gambling attracts me... by its stupid mixture of luxury and poverty.
Karım yoksulluk içinde öldü ve oğlum da ortadan kayboldu.
My wife died destitute and my son has disappeared
Yoksulluk hakkında ne biliyorsun ki?
What do you know about poverty?
- Ama yoksulluk yemini var!
- What, he gotten so poor?
Ama daha sonra yoksulluk içindeki yaşamına... sonsuza dek olmak üzere geri dönmüştür...
Afterwards, his paupers life went on eternally the same.
Omuzlarınızda haksızlık, yoksulluk ve haklarınızdan mahrumiyetle doğdunuz.
You have borne on your shoulders injustice... destitution and the deprivation of your rights.
Yoksulluk yardımcı olamaz.
Poverty is no vice.
Mahkum sonsuza kadar yaşamak... bu sefalet ve yoksulluk.
Condemned to live forever... in this squalor and poverty.
Kitapçıda ödeyemediğim fatura ile ilgiliyse çok basit bir açıklaması var, yoksulluk.
If it's about that outstanding bill at the bookstore, there's a simple explanation : poverty.
Yoksulluk çekeriz, fakat ben çok çalışırım.
We'll be poor, but I'll work hard.
Minik Kuş hayatımızdan çıkarken yoksulluk girivermişti hayatımıza.
Mr. Birdie left our life, but the poverty entered instead.
Yoksulluk, salgınlar ve savaşlar olmayan bir dünya.
A world free of poverty and pestilence and war.
Yoksulluk çekmiş.
He's been poor.
Yoksulluk bir şeyin eksikliği değildir.
But it isn't, sir.
İlki, yoksulluk vakaları.
On e, is hardsh i p cases.