You Çeviri İngilizce
10,604,992 parallel translation
Neden Inwood'a geldin peki?
Well, why'd you come to Inwood?
Garsonluk nasıl gidiyor?
How's the waitressing thing working out for you?
- Hayır. Hayır, bence... Şehir merkezinde şatafatlı bir mekanda çalışmalısın.
Nah, it's just... you know, you should be a hostess at a fancy spot downtown.
Orada çalışıyor olsaydın 30 dolar verirdim salataya.
I'd pay 30 bucks... if you were working there.
Kadınlar grubumuzda yaşadıklarımızı ve hissettiklerimizi konuşuyoruz.
You know, at my women's group, we talk there... about what's happening, how we're feeling.
Doğrudan Harry ile konuşur musun bizim yaptığımız gibi?
Could you speak directly to Harry, like we've been doing?
Sanki umurunda değilmişim gibi geliyor.
Like you're not really interested.
Başıma bir şey gelse bile bunu fark etmeyeceğini düşünüyorum.
I feel like something could happen to me and you wouldn't even notice.
Onun için dua edecek misin?
You'll pray for her?
Hak ediyorsun kaçamağı.
You deserve a treat.
Seni seviyorum.
I love you.
İstersen tüm gün devam edebiliriz buna.
We can do this all day if you want.
Frankie ile bir geçmişiniz olduğunu biliyorum.
I know there's a story between you and Frankie.
Mental bir rahatsızlığın yok. Aklı başında kişilerin eylemlerinin ardında bir sebep olur saklasalar da saklamasalar da.
You are not mentally ill, and sane people, they have motives for what they do, whether they hide it or not.
Yaptığın şeyi aydınlatacak bir şeyler söyleyinceye kadar da buraya gelmeye devam edeceğim.
And me coming here is not going to stop until I hear something out of you that makes sense.
Senin yüzünden muhabirler tüm gün onların dibinden ayrılmıyor.
They've got TV cameras following them every minute of the day because of you.
Yaptığın şey için bir açıklama sunmaksızın onları bu halde bırakacaksın. İstediğin bu mu?
And you're just gonna leave them there for the rest of their lives, with no explanation for what you did.
Nerede tanıştınız?
Where were you?
Nasıl bir tanrı bebeğini öldürüp senin yaşamana izin verir?
What kind of a God... kills your baby but lets you survive?
Bir saati aşkın süredir burada dua ediyorsun.
You're been praying out here for over an hour.
Phoebe seni camdan görmüş burada olduğunu bana söyledi.
Phoebe saw you from the window... reminded me you were out here.
Seni duyduğuna ve kardeşini kurtaracağına inanıyorum.
I have faith that He heard you and He'll spare your sister.
Ama şu ankinden daha güçlü olmalısın.
But... you have got to be stronger than this.
Ona anladığını göster.
Show Him you understand.
Düşüncelere daldığını yan taraftan hissedebiliyorum.
I can feel you brooding from across the room.
Salı günü geleceğini sanıyordum haber verseydin ya.
I... thought you were coming over on Tuesday. You could've let me know.
Özür dilerim. Mesele şu ki artık seni görmeye gelemem.
The thing is, I can't come see you anymore.
- Daha önce de demiştin bunu.
- You've said that before.
Neden buraya geldin o zaman?
So why are you here now?
Sana söylemek için.
Well... to tell you.
- Aman Tanrım, iyi misin?
- Oh, my God, are you okay?
Baba, sana Lego istiyor demiştim.
Dad, I told you he wanted LEGOs.
Yürüyüşe çıktığımız zamanlarda bunları kullanabilir diye düşündüm. Kuşları görebilirse daha da ilgisini çekebilir.
Well, I thought he could use these on our hikes, you know, and if he could see the birds, he might be more interested.
- Ne? Yardım eder misin, lütfen?
Can you help, please?
Hiç o çocuğun yanına gidip de şöyle...
Have you ever wanted to go up to that kid and just...
Burada seninle olmak güzel.
It's nice to be here with you.
Böyle düşünmen güzel.
It's nice to hear you say that.
Hâlâ istiyorsun.
You want to still. And...
Etrafına baksana, hayatları trajik o kadar çok insan var ki.
Look around you... there are so many sad stories out there.
Soruşturmayı tamamlamadan önce olayı netleştirmeye çalışıyoruz.
So, we're just trying to back up the story before, you know, we close the investigation.
Üzgünüm ama sana söyleyemem.
I'm sorry, I can't tell you.
- Ama sana ondan bahsetti.
- But she mentioned him to you.
Daha önce de söyledim zaten.
I told you guys that already. No.
Mason, söyleyemem.
Mason, I can't tell you.
Bütün gün burada oturuyorum, bu olay aklımdan çıkmıyor. Çıldırtıyor beni.
You know, I'm sitting here all day, with this stuff circling around in my head, and it's driving me up a wall, okay?
Beni ne kadar süredir tanıyorsun?
You know, how long have you known me? Please.
Böyle yapma... Beni böyle bilinmezliğin içinde bırakma.
Don't... you know, you can't just leave me in the dark about it.
Bunda müziğin nasıl açıldığını biliyor musun?
Do you know how to get the music off of this?
JD takma adını kullandığına şahit oldunuz mu hiç?
Did you ever hear him go by the nickname JD?
Bir müzik grubunda çaldığını biliyor muydunuz?
You knew he was in a band? Sure.
Hayır.
No, you don't.