Yüke Çeviri İngilizce
70 parallel translation
Mikro-dronelardan oluşan ölümcül yüke sahip istasyonu Dünya yörüngesinden çıkardı.
Along with its deadly cargo of micro-drones, he has steered the station away from its Earth orbit.
Yüke göz kulak ol, Barney'ye gidip Williams'ı arayayım.
You watch the load, I'm gonna hop up to Barney's and phone Williams.
Bu yüke katlanamıyorum artık!
Oh, I can't bear up under it no more!
Bu saldırıları son yakıt damlasına, son gram yüke... ... sürenin son saniyesine göre planlamalısınız.
You will have to plan these strikes down to the last pint of gas... the last pound of load, the last second of time.
Kuzen Buckingham ve siz, sağduyulu, basiretli insanlar, madem siz, ben istesem de istemesem de kaderin yükünü sırtıma vurup onu taşımaya layık gördünüz beni, bana da bu yüke katlanmaktan başka çare kalmıyor.
Cousin of Buckingham... and sage, grave men... since that you will buckle fortune on my back... to bear her burthen, whether I will or no... I must have patience to endure the load.
Tanrım, bu yüke nasıl da ihtiyacımız var.
God Almighty, how we need this cargo.
Bu kadar kara gömülmüşken ön teker yüke dayanamaz.
Buried like that, the nose gear would never stand the strain.
Evet değerli izleyiciler, hatırlarsanız biraz önce jandarma dostumuz ağacın daha fazla yüke dayanamayacağını ve aşağı düşeceğini söylemişti.
If somebody gets out it'll come up. The lethal roller coaster. It's terrible.
Yüke göz kulak ol.
Take care of the load,
Yakıt azalıyor, Rommel'in ikmal kolları büyük bir yüke katlanıp 2.250 km. uzaklıkta Trablus'ta bulunan ana üslerine gidip gelirken Montgomery 100 km. ötedeki İskenderiye'den besleniyordu.
Without fuel, the troops of Rommel had to pass for the enemy, e km was the 2300 of its base in Tripoli, while Montgomery was the 100 km of its base, in Alexandria.
Hayat ağır bir yüke benzer içki içmezsem eğer.
If I don't drink, life seems like such a burden!
Bu tomruk yüzlerce tonluk yüke nasıl dayanacak?
How can this trunk withstand the pull of hundreds of tons?
"Gizli detay" ın hayatı imhaya doğru giden trenlerdeki yüke bağlıydı.
[MUIIer, In German] The "special detaifs" life depended on the trainloads due for extermination.
Telsiz külübesi yolu üzerinden 4 gün önce çalınan bir yüke aitler.
THEY WERE PART OF A SHIPMENT THAT WAS HIJACKED 4 DAYS AGO ON THE WAY TO RADIO SHACK.
Parçalayıcı, onu aşırı yüke alacağım.
The disruptor, I'll put it on overload.
Bu ailenin geleceği Keneddy'den alınacak... birkaç parça yüke göre belirlenmeyecek bundan böyle.
The future of this family doesn't depend on... a couple of loads from Kennedy anymore.
Dayanıksız yüke öncelik tanımak zorundayım.
I've got a priority load of perishable goods here
Çocuğunuzun daha fazla yüke ihtiyacı yok.
Your child doesn't need any additional burdens.
Büyük bir yüke benziyor.
Looks like quite a load.
Ama kendinizi gerçekten tetik çekmenin getireceği duygusal yüke hazırlamanız gerekiyor.
But you must prepare yourself for the emotional burden of actually pulling the trigger.
Sırtındaki yüke daha fazlasını eklemeyelim.
- No. Let's not put her any more on edge than she already is.
Ve motor bu yüke daha fazla dayanamadı.
The engine broke free of her mounts.
Ağır bir yüke katlanıyorsun.
You only keep bearing a heavier burden
Alevler sistem genelinde aşırı yüke neden oluyor.
The flare is causing a system-wide overload.
Bu yükü almaya hazır mısın, sadece ve sadece sana ait olan yüke?
Are you ready to take this burden, which, by right, is yours and yours alone?
Ölü yüke dönmüştü.
But he was dead weight.
Bunu aşırı yüke ayarlayın.
Set this to overload.
Ya ekibin? Herkes bu yüke dayanabiliyor mu?
And your team, everyone pulling their weight?
Ve en büyük mücadelemiz bu yüke rağmen yaşayabilmek.
The greatest challenge is to live in spite of it.
Ama seni neden bu yüke ortak edeyim?
But why should you bear this cross?
Omzundaki bu yüke hiç imrenmiyorum Dean.
I don't envy the weight that's on your shoulders, Dean.
Sanki başka bir kaynak sisteme girmiş de voltajı ikiye, üçe katlayarak aşırı yüke sebep olmuş gibi.
It's almost like another generator came online, jacked into the system and overloaded it with double or triple the voltage.
Kitlesel parçacık hızlandırıcıları içinde bilim insanları normal atomlarla ters yüke sahip atomlardan oluşan çok ufak miktarlarda karşı madde üretmiştir.
Inside massive particle accelerators... scientists have created minute amounts of antimatter... which is made of atoms... that have the opposite charges of normal atoms.
Bana kızmış olsa bile onu kucaklardım, Fakat o omuzlarındaki tüm o ağır yüke tek başına dayanmaya çalışıyor.
I would have embraced her even if she resented me, but she's trying to bear all this weight on her shoulders alone.
Ve bu yüke daha fazla dayanamıyorum.
And I can barely stand the weight much longer.
Daha fazla yüke ihtiyacın yok.
You don't need any more baggage.
Daha fazla yüke ihtiyacın yok.
You don't need more baggage.
Fazladan yüke ihtiyacımız yok.
We don't need extra cargo.
Yine de, işlemi başlatmak için muazzam ölçüde bir statik yüke ihtiyacın var.
Even so, you'd still need a tremendously powerful static charge to trigger the process.
Kanun namına bu yüke el koyuyoruz.
We're confiscating this shipment!
Satar şimdiden bu yüke sahip olmak için Perrylerin Meksiko'daki tesisine gönderdi.
Satar's already arranged to have his load... delivered to the perrys'plant in Mexico.
Yüke bulaşmadan 2 saat içinde paketle demiştim.
I told you to leave the load, pick it up in two hours.
Bu yüke yalnız başıma karşı koymalıyım.
This is my burden to bear alone.
- Taşıdığı yüke bağlı.
- It depends on what the payload is.
Taşıdığı ağır yüke yardım için oğlan yanına geliyor.
The boy comes to help her with a heavy load she's carrying.
Artık bu yüke daha fazla katlanamam, bebeğim.
And I can't carry this anymore, baby.
Şimdi işim bittiğine göre Seattle'ın atık sahasında fazla yüke engel olmak için bu şişeyi geri dönüşüm kutusuna atacağım.
Now that I'm finished, I will place this bottle in the recycling bin so as to avoid excess strain on Seattle's landfills.
Benim gibi bir yüke ihtiyacın yok.
You don't need a burden like me.
Yüke en az zarar veren... kişi kazanacaktı.
The person that arrived with the least amount of damaged cargo would win.
Hayatımız zaten dağılmış durumda fazladan bir yüke ihtiyacımız yok.
Our world is falling apart around us. We don't need the extra burden.
Taşıdığı yüke ne olmuş?
What about the cargo?