Zincirin Çeviri İngilizce
254 parallel translation
Zincirin bir gün işine yarayabileceğini düşündü.
He figured that someday that might come in handy.
O dükkan büyük bir zincirin parçası.
It's one of a big chain, that shop.
Bana soracak olursan kendisi bu zincirin sahibinin oğlu.
If you ask me, I believe he's the son of the man who owns them. How would you like a job selling fruit, Stevie?
Zincirin ilk halkası oğlum olacak.
The first link of the iron ring will be my son.
Bir zincirin halkaları gibi birbirimize bağlıyız.
We're joined together, like on a chain gang.
Kendi giydiğin zincirin ağırlığını ve uzunluğunu bilmezsin.
You do not know the weight and length of strong chain you bear yourself.
Kendine ait güzel bir altın saat ve zincirin olsun ister miydin?
How would you like to have a nice gold watch and chain of your own?
Ama Georges, zincirin sadece bir halkası.
But he's only a link
Ama Leamas'ın haberi yoktu. Dünya üzerindeki tüm istihbarat teknikleri kuralına göre zincirin her halkası, mümkün olduğunca birbirinden habersiz olmalıdır.
But Leamas never knew... for it is a rule in intelligence technique the whole world over... that each link of the chain be kept as far as possible in ignorance of the others.
Gümüş bir zincirin ucundaydı.
He was on the end of a little silver chain.
Her biri uzun ve ağır bir zincirin sadece küçücük bir halkası olabilse?
If each could be only a small link in a long and heavy chain?
Zincirin, kelepçeye takıldığı kenara nişan al.
Aim for the side, where the chain joins the manacle,
Zincirin kırbacının, ve Mikolas'ın anılarının
About the scourge on the chain and Mikolas'awakened memories.
Rojan, zincirin bir halkasısın, 300 yıl önce verilen bir emri izliyorsun.
Rojan, you were only a link in a chain, following an order given 300 years ago.
Zincirin en son halkası.
The next link in the pipeline.
O, ta Türkiye veya Vietnam'daki fakir bir çiftçiye kadar uzanan zincirin yalnızca bir halkası.
He's only a part of a chain that reaches all the way back to some poor farmer in Turkey or Vietnam.
Devlerden gelen bir zincirin son halkası!
The last link of an ancient line of giants!
Öncelikle kapının kilitli olduğunu ve zincirin takılı olduğunu biliyoruz.
Anyway, we know the door was not only locked, but chained.
Sadece zincirin bir parçasısınız.
You're only an obedient link in a chain of command.
Oraya inip zinciri ve zincirin ucundaki ejderhayı bulursam, kanıtımız da olur, tatlım.
If I go there and I find the chain, and the dragon's at the end of the chain then we got our proof, babe.
Çünkü demir zincirin var
Because you have the iron chain
işte zincirin!
Back to you
Zincirin bu şekilde sabitlendiğini nerede gördünüz?
I say where did you see the chain fixed that way?
Şimdi, biz sizi teker teker de kesebiliriz ya da sen bana zincirin anahtarının yerini söylersin.
Now, we can cut you out one by one... or you can tell me where the key is to that chain.
Şu, zincirin ucundaki yuvarlak, nasıl açacağımı bilmiyorum.
The knob that moves the bolt, I don't know what to do about it.
Minnacık, o zincirin üzerindeki zarif filleri?
Little itty-bitty, dainty elephants on that chain?
# Geçmişten geleceğe uzanan bir zincirin parçaları gibi, # henüz doğan çocuklarla beni birleştiren,
Like a link in a chain from the past to the future
Zincirin kırılmış.
Looks like your chain got broke.
- Zincirin güzelmiş. - Evet.
That's a nice chain.
- Değersiz mi? - Evet. Öyle büyük bir duygusal değeri var ki bu zincirin...
It has great sentimental value!
Kar lastiklerin, zincirin yok.
You've got no snow tires or chains.
Zincirin üstünden atla.
Over the chain.
Rahibin ölümü şimdi benim de bir parçası olduğum bu zincirin ilk halkasını oluşturdu.
The death of this priest was to form the first link in the chain of which I now find myself a part.
- Böyle bir topun ve zincirin olmalı.
- You should have such a ball and chain.
- Zincirin halkalarından biri sadece!
It's nothing to do with him. - He's just another link in the chain!
- Zincirin parasını ödeyeceksin.
- You're gonna foot the bill for that chain.
ve zincirin bir halkası oluverdim.
and I became a link in the chain.
Ancak zincirin son halkası, bir kağıttı. Ancak vasiyetnamesi olan kağıt parçası değil.
And the last link of the chain was of paper, but it was not a will.
# Her zincirin zayıf bir halkası vardır
Has got a weak link.
Bugün ise ülkeyi dengede tutan zincirin bir parçasıyız.
Today, we own a nationwide chain of wheel-balancing centers.
Eski saat zincirin için sana iki peni bile vermem, eski teneke.
I wouldn't give you tuppence for your old watch chain, old iron.
Bütün bu yağ asit çalışmaları zincirin ortasında yoğunlaşmış..... çünkü bütün hepsi kolesterol ile ilgili.
All these fatty-acid studies concentrate on the middle of the chain... because the medium-chain saturates are implicated in cholesterol.
Önce zincirin nerede olduğunu bul.
First you find out where the chain is.
Hepsi aynı soğuk zincirin parçaları.
It is all part of the same cold network.
Sana zincirin ancak en zayıf halkası kadar güçlü olduğunu hatırlatayım.
Must I remind you that a chain is no stronger than its weakest link?
Zincirin zayıf halkası.
A chain's weakest link.
- Ahh anne zincirin saçımı yoldu.
- Ow, Ma, your chain's pulling on my hair.
Özellikle yeni banka müdürü zincirin yönetim kurulundaysa.
Especially as the new bank manager is sitting in the board of the Chain.
DNA zincirin detaylandırabilmek için gerekli olan radyo izotopu bulduğumu zannediyorum.
Suppose I found a radioisotope that could selectively attach itself to specific DNA sequences.
Bizden korkan her köy onları kontrol etmemizi sağlayan zincirin birer halkasıdır.
Each village that fears us is a link in the chain that keeps them under our control.
Sen de bu zincirin bir halkasısın.
You in that cycle, little brother.