Zorlanmış Çeviri İngilizce
328 parallel translation
Çok zorlanmış olmalısın.
You had a hard time, right?
Ailenin serveti kendini beğenmiş ve bencil üvey kardeşler için telef edilirken Külkedisi hırpalanmış, küçük düşürülmüş ve sonunda kendi evinde hizmetçi olmaya zorlanmıştı.
For the family fortunes were squandered upon the vain and selfish stepsisters, while Cinderella was abused, humiliated, and finally forced to become a servant in her own house.
Kalbi çok zorlanmış.
Burst his heart.
Doktor Carrington, haklısınız, kilit zorlanmış.
Dr. Carrington, you were right. The lock's been forced back into position.
Kendisinden bir britanyalı olmadığını hatırlamasını istiyorum. Bir viking, babasıyla birlikte sürgünde yaşamaya zorlanmış biri.
I ask you all to remember that he is not a Briton but a Viking who has led a secluded life in exile with his father.
Üstelik zorlanmış olmalı, aksi hâlde bir not bırakırdı.
Besides, she must have been forced, otherwise she would've left a note.
Zorlanmış gibi mi görünüyorum?
[Shouting] Do I sound like I'm being forced?
Kervan geri dönmeye zorlanmış.
The caravan is forced to turn back.
Dün gece çok üzücü olaylar ve zorlanmış araçlar ortaya çıktı.
Last night produced a lot of dramatic incidents and strained the machines.
Zorlanmış ya da değil, o, yasak maddeler için tasarımlar oluşturmakla suçlu.
Forced or not, he's guilty of creating designs for the forbidden items.
Kilit zorlanmış mı?
That lock been forced?
Aç kalmış, zorlanmış Anatevka
Underfed, overworked Anatevka
İngilizler tekrardan köşeye sıkıştırılmış ve hezimete uğratılmıştı. Başladıkları noktaya geri dönmeye zorlanmışlardı.
The British were outmanoeuvred and outfought again, and pushed back to their starting point.
Zorlanmış, efendim, ve çizik işareti taze.
It's been jimmied, sir, and the scratch mark is fresh.
Bu anlaşmazlığa tamamen iradem dışında... zorlanmış bulunmaktayım.
This dissension was forced upon me... by means entirely beyond my control.
Bu şekilde, çocuk, yalan söylemeyi öğrenmeye zorlanmış oldu. Kendisinin de en kısa zamanda öğrendiği gibi, duymak istediklerini söylediği sürece, ona daha iyi davranıyorlardı.
The child was, therefore, forced to learn to lie... for he soon found out that, the more he told the nuns what they wanted to hear, the better he was treated.
Ağır bir metal objeyle dövülmüş, tecavüz edilmiş ve zorlanmış bir ihtimal cinayet aletiyle.
Now, she was beaten with a heavy metal object, raped and violated with an object, presumably the murder weapon.
- Yorgun, zorlanmış, eğitilmiş, gururlu.
Tired, challenged, trained and proud.
Tekrar düşündüğümde, bana öyle geliyor ki Zelig'in öyküsü... Amerika'daki pek çok Yahudi deneyimini yansıtıyordu. zorla içine itilmiş ve bir yer edinmeye zorlanmışlardı.
When I think about it, it seems to me his story... reflected a lot of the Jewish experience in America... the great urge to push in and to find one's place... and then to assimilate into the culture.
Ellerini saklıyordu. Zulüm etmeye zorlanmış zavallı eller.
He hid his hands in a miserable way because of the disgust for what he had been forced to do.
Hala eski hizmetkarlarıyla yaşıyorlar, sanırım Rucastle'ların geçmişi hakkında öyle çok şey biliyorlar ki onlardan ayrılmaktan zorlanmışlar.
They still live with their servants, who probably know so much of Rucastle's past that he finds it difficult to part from them.
Köyü bulmakta çok zorlanmış. Ertesi gün zili çaldı.
He had a hard time finding the village.
İşte bu yüzden öne çıkıp şahitlik yapabilecek birilerini bulmakta çok zorlanmışlardı.
That's why they were having such a hard time there... finding anybody that would come forward.
Zorlanmış spektrum iletişimi en fazla lekeli görüntü verebilir efendim.
Forced spectrum communication is spotty at best, sir.
O gittiğinde çok zorlanmış olmalısın, bir çocuğu tek başına büyütmek.
It must have been tough when he left, raising a kid on your own.
Bu kilit zorlanmış!
En voila adheres affaire! This lock was forked!
- Bunu bulmak için bayağı zorlanmış herhalde.
I need clarification about the night Guy Banister beat you over the head.
Kapı zorlanmış.
The door's been pried.
Ayrıca sosyal toplantılara da katlanmakta zorlanmışımdır.
I also found social gatherings difficult.
Bir şekilde, bu kumpasta rol almaya zorlanmış olması aşikâr.
It is likely that he was somehow forced to take part in the plot.
Eyalette tespit edecektir ki Andrew Marsh onun tarafından... ona olan düşkünlüğü kullanılarak 8 Milyon $ lık mirası kendisine... bırakılıncaya kadar, zorlanmış... bunun ardı sıra kalp problemi sanık tarafından bilindiğinden... bu durumunu tehlikeye atan cinsel oyunlar artarak devam etmiş... Bu yeterince ve istenilen zamanda işe yaramayınca da... gizlice kokain verilmesi yoluna gidilmiştir.
The state will prove that she seduced Andrew Marsh... and manipulated his affections... until he rewrote his will, leaving her $ 8 million... that she insisted on increasingly strenuous sex... knowing he had a severe heart condition... and when that didn't work fast enough for her... she secretly doped him with cocaine.
Kavgaya girmeye zorlanmış.
He was forced to get involved!
Narnlar tarafından göçe zorlanmışlardı.
It's because they were driven out by the Narns.
Silahlı bir zanlı. Arka kapı zorlanmış. Kötülük gayeli bir saldırı.
Armed suspect, forced entry through the back door, assault with intent.
Pan Am Clipper okyanusa inmeye zorlanmış.
The Pan Am Clipper has been forced down over the ocean.
Yazması için zorlanmış olabilir.
- Could have been forced.
İhtimallerden birisi de, Kardasyan güçleri tarafından, zorlanmış olmandır.
Probability assessment indicates that you are being coerced by Cardassian forces.
Kardasyanlar tarafından, gerçekten zorlanmış olsaydım, neden kendimi feda etmek için uğraşayım ki?
If I'm being coerced by Cardassians, why would I be willing to sacrifice myself for them?
İstemedikleri halde zorlanmış olmaları mümkün. Hanif İslam dini, bir işi zorla yapanı kınamayı uygun görmez.
Without realizing it, they were forced astray ln its great equity, Islam refuses to condemn an unsound mind
Diğer çocuk gibi kanı içmeye zorlanmış.
He was made to ingest blood like the other boy.
Kapı zorlanmış gibi görünüyor ama alarm çalışmamış.
Door looks like it's been jimmied, but the alarm wasn't tripped.
Öyleyse daha fazlasını silah altına çağırsan iyi olur, ya da kendi adamlarımı getirmeye zorlanmış olacağım.
Then you'd better draft more or I'll be forced to bring in my own men.
Zorlanmış izlenimi vermeli.
Make it look like it was jimmied.
- Haleh, idrarlığını takarken zorlanmış.
Haleh said it was tricky getting in the Foley.
İki hafta boyunca bodrumda yemeğe zorlanmış.
For the next two weeks, he was forced to eat in the cellar.
Eğer çok önemli özel bilgilerin varsa, Amerikan halkı, kendi refahları için, gerçekten bilmeye ihtiyaçları var, ve konuya kapatmaya kendini zorlanmış hissediyorsun... ve anlaşmanı bozarak bunu yaparak, bu bir şey.
If you've got vital insider stuff, the American people, for their welfare, really do need to know, and you feel impelled to disclose it... and violate your agreement in doing so, that's one thing.
Biliyor musunuz, bahşişi hesaplamakta her zaman zorlanmışımdır.
And, you know, I've always had a problem calculating the tip.
Zorlanmış anılar... dikkatini dağıtmak için.
Forced memories... to distract you.
Annem beni doğururken çok zorlanmış. Kendi evin olsun istemedin mi?
WouIdn't you Iike your own place?
Şey, bir şeye zorlanmış değil Bob.
Well, he doesn't have to, Bob.
Zorlanmıyorum, bu çocuk oyuncağı.
I'm not overdoing it. It's a piece ofcake.