English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İngilizce / [ Z ] / Zorundayım

Zorundayım Çeviri İngilizce

23,189 parallel translation
Söylemek zorundayım bana göre senin yaptığın çalışmalarda cesaret falan yok.
Though I must say, nothing about your work strikes me as courageous.
Şimdi ise Tanrı bilir hangi çelik yelekli ve eli silahlı insanlar tarafından öldürülmek isteniyorum. Ayrıca bebeğimi pis bir depoda doğurmak zorundayım.
But they have got body armor and assault rifles, and I have to give birth to my child, to a baby, in a filthy warehouse!
Söylemek zorundayım.
I had to call it.
Uzun vadeli düşünmek zorundayım.
I have to think of the long game.
Ona ne yaptıklarını izlemek zorundayım.
I have to watch what they do to her.
Özür dilerim. Oyunu kesmek zorundayım.
Sorry, I have to stop the play.
Sadece yas tutan genç bir itfaiyecimi değil tüm itfaiyecilerimi düşünerek karar almak zorundayım.
I have to make the right judgment that affects the firefighters serving under me, not just for one confused, grief-stricken young man.
Onunla tek başıma mı yüzleşmek zorundayım?
Wait, you're leaving? I have to face her alone?
Serena sormak zorundayım.
Serena, I have to ask.
Orada mı bakmak zorundayım.
I have to see if she's there.
Hafızanı tekrar silmek zorundayım.
I have to wipe your memory again.
Üzgünüm, kapatmak zorundayım.
Sorry, I... I have to go.
- Gitmek zorundayım.
- I have to go.
Sizinle gelmek zorundayım.
I have to come with you.
Bugün kısa kesmek zorundayım.
I'm gonna have to cut class short today.
Güvenli eve gitmek zorundayım. Beni oradan alacaklarmış.
I have to go to my safe house...'cause they're... packing me up.
- Öyleyse yapmak zorundayım.
- Then I have to do it.
Eğer işimizi ben yürüteceksem kendi bildiğim gibi yapmak zorundayım.
If I'm running our thing, I have to do it the way I see it.
- Bir süreliğine gitmek zorundayım.
- I have to go away for a while. - What?
Dinlemek zorundayım.
I have to listen to him.
Editörüme telgraf çekmek zorundayım ama evet, öyle olacağına inanıyorum.
Well, I-I should have to cable my editor, but, erm... Yes. I believe it would.
Lütfen öğrenmek zorundayım.
Please, I need to get it out.
- Önemsediğim herkesi korumak zorundayım.
I have to keep everyone - that I care about safe.
- Sam'i bulmak zorundayım.
Oh, I got to go find Sam.
Karşıya geçmek zorundayım.
I'm gonna have to cross.
Neden burada durmak zorundayım?
Why do I have to be here?
Bir mesaj göndermek zorundayım.
I have to send a message.
Zorundayım.
I have to.
Evet, zorundayım.
Yeah, I do.
Aşağı inmek zorundayım.
Vanessa! I have to go down there.
Dylan'ı bulmak zorundayım.
I have to find Dylan.
- Dylan'ı bulmak zorundayım.
I have to find Dylan.
- Onu bulmak zorundayım.
I gotta find her.
Ben kanı çamur gibi yapışkan şeytani iblisleri vurmakla lanetlenmiş 27 yaşında bir kadınım ve şimdi de arama izinleri için mi endişelenmek zorundayım?
I'm a 27-year-old woman cursed with shooting demon-adjacent revenants who bleed frothing brown goo, and now I have to worry about search warrants? !
- İşimi yapmak zorundayım.
- I have to do my job.
Beni geri göndermeniz için neden o şeyi yakalamak zorundayım?
Why do I have to catch this... this thing before you let me go back?
Elimden ne geliyorsa yapmak zorundayım.
I... I have to do what I can to help.
Durdurmak zorundayım yoksa kendisini öldürtecek.
I'm gonna have to or he's gonna get himself killed.
Seni zorla inandırmak zorundayım.
So I'm gonna have to make you believe me.
Ve kazanmak zorundayım.
And I have to win.
Ne gerekiyorsa yapmaya hazır olmak zorundayım.
I have to be willing to do whatever it takes.
Bunu yapmak zorundayım.
But I have to do this.
Rapor etmek zorundayım.
I have to report back.
Hem niye sürekli bunu yaşamak zorundayım?
And why do I return to it over and over?
- İyiyim, ama bunu durdurmanın bir yolunu bulmak zorundayız.
I'm fine, but we got to find a way to stop this thing.
Özürlerimi sunarım ama bu geceyi kısa kesmek zorundayız.
Gentlemen! My apologies, but we're gonna have to cut this night short.
- Onlara yardım etmek zorundayız.
- We have to help them.
Gücümüzün sınırı üzerindeyiz, ancak Vatanımızı savunmak zorundayız.
We are at the limit of our strength, but we have to defend our homeland.
- Bir şeyler yapmak zorundayım.
I have to do something.
Yeni saldırıdan önce, merkezdeki itibarımızı kurtarmak zorundayız.
We have to shore up our credibility with headquarters before the next attack.
Bu tip şeylerle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Seçim şansımız yoktur. Vardır.
These things... we can only live with them.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]