Çaresiz Çeviri İngilizce
3,752 parallel translation
Tek açık kadro ikinci sekreterlikti ben de çaresiz kabul ettim, George!
Junior secretary was the only opening they had, so I took it, George! I took it right in the pants!
Çaresiz gibi görünüyor.
It feels desperate.
Kız tamamen çaresiz durumda.
She's totally desperate.
Onu tuttuğun fare deliğinden çıkmak için öyle çaresiz işte.
That's how desperate she is to get out of that rat-hole you're keeping her in.
Dulların ve çaresiz adamların paraları.
The pockets of widows and desperate men.
Zavallı Charlie, onun orada yalnız başına acılar içinde çaresiz beklediğini düşenemiyorum.
I can't imagine what it was like for him out there in pain all that time.
Michelle fotoğraf çekmesi için kiralamak istemiş, ve oldukça çaresiz gözüküyor.
Michelle wanted to hire him to take photos, and she seemed pretty desperate.
Bu onu Noah'a Michelle'i öldürmesi için ödeme yapacak kadar çaresiz bırakmış olabilir.
It might have made him desperate enough to pay Noah to kill Michelle to make the problem go away.
Çaresiz kalmış gibi görünmek istemeyen Gob Tony'i kendine aşık etme planına devam etmek için öğleden sonraya kadar bekledi.
Not wanting to appear desperate, Gob waited till late afternoon to continue his plan to make Tony fall in love with him.
Sesin çaresiz gibiydi.
You sound desperate.
Benim ne kadar çaresiz durumda olduğumu anlamıyorsun.
You don't understand how desperate I was.
Sağdaki yolu seçtikten sonra çaresiz bir yabancı gibi hissettim ve saçma düşüncelerle dolup taştım.
After taking the right path, a strange despair fell upon me, and I was overpowered by a stupor of thought.
Korkunç bir yerdeydin... parçalanmış, çaresiz ve kayıp bir haldeydin.
You were in a terrible place. Broken. Helpless.
İnsanlar yanına çaresiz bir şekilde gelip senin acını paylaştıklarını söylüyorlar sen de " Defol git.
( Martin ) You two work closely with detective Sullivan.
Ama istesek de, istemesek de birbirimize ihtiyacımız var. Hem de çaresiz bir biçimde.
But, like it or not, we need each other and we need each other desperately.
Çaresiz bir çokcukmuşum gibi beni tehtid etmeyi bırak.
Oh stop treating me like I'm a helpless child.
Karun kadar zengin bir bebek. Ve çaresiz bir anne.
A baby rich as Croesus and a mother almost passed over.
Uçaktayken tamamen çaresiz durumdasındır.
You're completely helpless on an airplane, you know.
Çok çaresiz kalmış olmalı.
That is pretty desperate.
Onların sayılarına karşı korumalarımız çaresiz. İnsanlar onları durdurmak için bir şeyler yapmamızı talep ediyorlar.
Our guards are helpless against their numbers, and the people are demanding we do something to stop them.
Şimdi, hapsedilmiş Düşes Satine sadık birkaç vatandaşı tarafından çaresiz şekilde kurtarılmaya çalışılıyor.
We now find Duchess Satine imprisoned, as her few remaining loyal subjects make a desperate attempt to rescue her.
Çaresiz ve korkmuştu... ve sen sadece seyrettin.
Helpless and terrified and you just watched.
Şu anda çaresiz durumda ve satıcının ürüne ihtiyacı var.
He's desperate right now, and a supplier needs product.
Çaresiz görünmek istemem.
Well, I don't want to appear desperate.
Evet, çaresiz kalmasaydım sana sormazdım.
Yeah, yes, I wouldn't ask you if I wasn't desperate.
Ah, güttüğün kan davası yüzünden dissosiyatif bölümün ortasında çaresiz bir hastaya eziyet ediyorsun!
Uh, you are badgering a helpless patient in the middle of a dissociative episode because of some twisted personal vendetta!
Biz çaresiz insanlara, hayatta en çok istedikleri şeyi teklif ederiz. Ve döndüğümüzde yaşamımıza devam ederiz.
We offer desperate people a taste of what they want most and in return we can live well.
Kendini çaresiz hissetmez miydin? Sanki hiçbir şeyin anlamı yokmuş gibi.
but I didn't, wouldn't you feel helpless, like nothing matters?
Senin gönlün çok çaresiz.
"Your heart's so helpless."
Çaresiz kalmış.
He was at the end of his rope.
Bize bir yer vermelisiniz, çok çaresiz durumdayız.
( SOBBING ) ( INHALES SHARPLY )
Bu kadar çaresiz olmasam istemezdim.
I wouldn't ask if I wasn't so broke.
İlk işimiz Palent'i çaresiz yakalamak ve her adamın güvenliğinden emin olmak.
First order of business, we get him offline, and make sure we get every man past the kill zone.
- Uçağın bir okulu havaya uçururken bizim çaresiz kalmamızı istiyor.
He wants us to feel helpless when the drone blows up that school.
Ama çaresiz kalmış olmalı çünkü o zamanlar tarikatta birçok eski uyuşturucu bağımlısı vardı ve Visualize uyuşturucu konusunda oldukça katıydı.
But he must have been desperate, because there were so many ex-addicts in the church at that time that Visualize was very strict about drugs.
Onu uyandırmaya çalıştım,... ama orada öyle çaresiz, öyle yorgun yatıyordu ki.
I-I tried to wake her up, but she was just lying there so helpless, so tired.
Kız arkadaşı olan bir herifle yatacak kadar çaresiz misin?
You're that desperate you would sleep with a bloke who's got a girlfriend?
Çaresiz falan değilim, zaten kızı sonra söyledi.
I'm hardly desperate, and he only mentioned it afterwards.
" Çaresiz durumdayım.
" My back is against the wall.
Oyuncunun çaresiz olarak şah-mat olacağını fark ettiği anı tarif eder.
It describes the point in a game when a player realizes he'll inevitably be checkmated.
Çaresiz olan Shashtri, kağıtları imzaladı.
'Helpless Shashtri signed on the papers.'
Daha çok çaresiz bir yardım çağrısıydı.
More like a desperate cry for help.
'York Prensesleri sarayı idare ediyor,'fakat birçok kişi senin görüşün olan, Richard'ın yeğenini baştan çıkarmasını'oğlun Henry'nin aldatılmış bir çaresiz olduğunu göstermek olduğuna hemfikirler.
'The York Princess commands the court,'but many share your view that Richard has seduced his niece'only to show your son Henry as a helpless cuckold.
Ne yazık, çaresiz zamanlar, çaresiz önlemleri almayı gerektiriyor.
Sadly, desperate times call for desperate measures.
Çaresiz durumdaysak en azından yanına gidip durumu ona açıklayabilirim diyorum sadece.
I'm just saying, if we're desperate, I can at least go explain the situation to him.
Çaresiz çok.
Is desperate.
Ve kafama bir silah dayadın. Bu da demek oluyor ki, çaresiz bir polissin.
And you got a gun to my head, which means you're a desperate cop.
Grayson gibi biri sana yaltaklanacak kadar çaresiz mi?
A man such as Grayson is so desperate to court favor with you?
Sesin... çaresiz geliyor.
You sound... desperate.
Çaresiz, korkmus, panikten dolayi yaralanmis bir çok insan.
Frightened and wounded, some seeking medical attention. Hello.
Bana karşı gülünecek derecede çaresiz olduğunu göstermeye mi geldin?
Come to show how laughably impotent you are against me?