Önemsiz şeyler Çeviri İngilizce
222 parallel translation
Bu kadar önemsiz şeyler için sinirlenmek saçmalık.
Silly to lose my temper on account of the little thing you called me.
Önemsiz şeyler üzerinde durmayacağım.
I'm not going to quibble. The evidence was there.
- Bana önemsiz şeyler anlatma.
- Don't bother me with trifles.
- Önemsiz şeyler. Dedikodu.
- Nothing important.
Önemsiz şeyler, ama kocana hediye.
A gift for your husband.
Önemsiz şeyler hakkında bir sürü tantana.
Lot of fuss about nothing.
- Oh, önemsiz şeyler.
- Oh, little things.
Çünkü hiç kimse bir barda önemsiz şeyler anlatmaz.
because nobody ever brings anything small into a bar.
Önemsiz şeyler yapmakta öyleyim.
I am about unimportant things.
- Önemsiz şeyler bunlar.
- It's of such small importance.
Bunlar önemsiz şeyler.
Come on.
Sanırım bugünlerde önemsiz şeyler için biraz isterik davrandık.
I've think we've been a bit hysterical over something of no importance.
Önemsiz şeyler.
Nothing big.
Hayatınızı bundan daha önemsiz şeyler için riske atmıyor musunuz sanki.
There are worse things to risk your life for than that.
Ancak, kurallar arasındaki bir detay onlardan zaferlerini aldı ama bu önemsiz şeyler, umarız ki bu gece, yarışçılar adına Spor Kulübü'nde verilecek ziyafette unutulur...
However, a detail in one of the many regulations deprived them of victory but these trifles, we expect, will be overlooked at tonight's banquet given in honor of the competitors at the Sporting Club...
Önemsiz şeyler.
Something unimportant.
Önemsiz şeyler atıldı.
It's all filled up with some junk.
İtalyanlaşmış bu muazzam köşkte, elbette yalnızca önemsiz şeyler alıkoyuyor beni.
In this immense Italianised villa, just little things, of course.
Bunlar önemsiz şeyler.
That's unimportant.
Bunlar anı eşyaları ama hepsi önemsiz şeyler, bütün değil, anlıyor musun?
This is all memorabilia but it's incidental, not integral, if you know what I mean.
Yolda önemsiz şeyler yapmayın!
Get your junk off the road!
Bunlar önemsiz şeyler.
I told you not to worry.
Otto Schultz oyuncak, bebek ya da önemsiz şeyler bulundurmamalıyız diyor.
Otto Schultz says we must not have toys or dolls or frivolous things.
Bu kıza bazı önemsiz şeyler sormak için zamanım vardı ama cevaplar "evet efendim", "hayır efendim" ya da "bilmiyorum efendim" şeklindeydi.
I had time to ask the girl several casual questions. but all I could get out of her was "Yes, sir" "No, sir" or "I don't know, sir," as though she were a child.
Manşetler için çift ödeme yapmalıyız ama taşakları dinlendirmeliyiz. Önemsiz şeyler için kavga ediyorlar.
We have to pay a couple of headliners but the rest get bollocks.
Önemsiz şeyler, evinde terminal olması gibi.
Trivial things like your having, what do you call it a terminal in your house. But I wasn't worried.
İki avukatı önemsiz şeyler yüzünden barodan attılar.
Last week, two lawyers were disbarred on minor charges.
Tabii ki, normalde böyle önemsiz şeyler yapmam.
Of course. normally. I don't do anything so trivial.
Önemsiz şeyler bile büyük sorunlara dönüşüyor.
The smallest things cause me great problems.
Susan Glaspell'in "Önemsiz Şeyler" i mesela.
Take Susan Glaspell's Trifles.
Sona gelene dek önemsiz şeyler.
Nothing till the end.
- Önemsiz şeyler, evlat.
- Mere trifles, dear boy.
Pekiyi, bunlardan bir iki tanesi, burada söylemeye bile utanacağım önemsiz şeyler.
Well one or two of them are so trivial that I am almost ashamed to mention them.
onlar bizim için önemsiz şeyler.
They are just small potatoes.
Önemsiz şeyler hakkında bu kadar çok şey bilen bir adam ilk defa görüyorum.
I never met a man who knew so much about nothing.
Önemsiz şeyler.
- Mom! It's nothing.
Önemsiz şeyler için hattı meşgul etmek istemiyoruz.
We don't need the line tied up with unimportant stuff!
Önemsiz şeyler.
inconsequential things.
Yok bir şey... önemsiz şeyler işte.
It's nothing... silly things.
Bense önemsiz şeyler olduklarını düşünürdüm.
I used to think they were kind of trivial.
! Önemsiz şeyler için heyecan yapıyorsunuz!
So quick to get angry, to go into a blind rage...
Evet, ama önemsiz şeyler hakkında senli benli konuşabiliriz.
Only when it comes to trivialities.
Önemsiz şeyler.
They're not important.
Sadece daha önemsiz bir şeyler yapacak haldeyim gibi gösteri ya da gece kulübü falan.
It's just that I feel in the mood for something more frivolous... maybe a show and then a nightclub.
Önemsiz, küçük şeyler için beni hep azarlıyordu.
She'd nag at me for little insignificant things
Önemsiz olduğunu düşündüğü bir şeyler.
Something he thought unimportant.
Hem bütün bunlar, önemsiz şeyler!
It really couldn't matter less.
Görüyorsunuz, onlar, ah... onlar şunun gibi önemsiz küçük şeyler.
You see, it's, uh... it's just picayune little things like that.
Önemsiz şeyler bile büyük sorunlara dönüşüyor.
Why are you crying, Mieze?
Ama seni gitmekten alıkoyan milyonlarca önemsiz şey, gerçeklere odaklanmanı engelleyecek ve vakit geçirecek şeyler bulacaksın.
But you'll find a million petty things to keep you going, and distractions to keep you from focusing on the...
- Önemsiz şeyler.
Oh... nothing.