Ülkede Çeviri İngilizce
4,382 parallel translation
Kısmen sana katılamayabilirim çünkü bu ülkede daha fazla vakit geçirdim.
I disagree with you slightly maybe because I've spent a lot more time in this country.
Bu ülkede ateist, seküler veya agnostik olarak ortaya çıkma korkusuyla sindirilmiş çok fazla sayıda insan var.
There are too many people in this country who have been cowed into fear of coming out as atheists or secularists or agnostics.
Buraya geldiğimizde 22 yaşına gelmiştim. Bana yabancı bir ülkede, bana yabancı bir evde bana yabancı bir adamla yaşıyordum.
When we got here, I was 22 years old, living in a strange house in a strange country with a strange man.
Buraya geldiğimizde 22 yaşına gelmiştim. Bana yabancı bir ülkede, bana yabancı bir evde bana yabancı bir adamla yaşıyordum.
When we got here, I was 22 years old, living in a strange house in a strange country, with a strange man.
Buraya geldiğimizde 22 yaşına gelmiştim. Bana yabancı bir ülkede, bana yabancı bir evde bana yabancı bir adamla yaşıyordum.
When we got here, I was 22 years old, living in a strange house, in a strange country, with a strange man.
Bu bize son birkaç yıI içinde geldi. Başka bir ülkede bir enstitü işleten, hakkında konuşamayacağım bir adam var.
This came to us in the last couple of years, and there is a man who runs an institute in another country that I cannot talk about.
Yeni bir ülkede bir takım oluşturmak istediğimizde... yapmamız gereken tek şey interneti kullanarak oradaki birisiyle iletişime geçmek, böylece düğümün bir üyesi oluyorsunuz.
When we want to form a new team in a new country, then all we have to do is contact someone there using the internet, and suddenly they're a member of the node.
Bu ülkede kurduğumuz yuvamızı bile gerekirse yakar gideriz.
The home we've built for ourselves in this country, we burn it all down if we have to.
Bu ülkede eskiden işler öyle yürürdü.
That used to be what we did in this country.
Seks isçilerinin hakları olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ülkede vergi veren herkesin sahip olduğu haklar.
Sex workers should have the same rights as other tax payers.
Bu ülkede bir iş açmak ancak bu kadar karmaşık olmalı.
That's as complicated as it should be to open a business in this country.
Hangi ülkede McDonald's kızartması yersen ye tadının aynı olması gibi bir şey.
It's like no matter which country you eat McDonald's fries in, they taste exactly the same.
Kartel ülkede çok gürültü yapmaya başladı.
The Cartel starts making lots of noise stateside.
Düşman bir ülkede bir tank içindeysek tabii senin direksiyonda olmanı isterim.
Behind enemy lines in a tank, for sure I'd want you to be the one behind the wheel.
En azından hangi ülkede olduğumuzu söyleyin.
Well, at least tell me what country we're in.
Tüm ülkede çözdüğümüz davaları taklit ediyor.
He's been copycatting murder cases that we've closed all over the country.
Bu ülkede kuvvetler ayrılığı söz konusudur.
There is a separation of powers in this country.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bu ülkede hiç kimse kanunlardan üstün değildir.
But let me make one thing clear, no one in this country is above the law.
Bu ülkede kuvvetler ayrılığı olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.
I don't need to remind you there is a separation of powers in this country.
Bu ülkede vergiler de aşırı yüksektir.
And substantial ones too.
Çünkü bu bir popülerlik yarışması veya bir cadı avı değil. Burası bir mahkeme ve bu ülkede, bir suç işlemekle suçlandığınız zaman suçunuz kanıtlanıncaya kadar masum sayılırsınız.
Because this is not a popularity contest, this is not a witch-hunt, this is a court of law, and in this country, when you're accused of a crime you are presumed to be innocent until proven guilty.
... casus olmakla ve bir sürü şeyle suçluyorsun. Ama bu ülkede insan suçu ispatlanana kadar suçsuz sayılmıyor mu?
But aren't you innocent until proven guilty?
Bu ülkede mevkilerini suistimal eden ve suç işleyen kişiler...
People who have abused their position in this country to commit offences and who are...'
Rehberimiz Profesör Gil Herdt, bu ülkede çalışma yapan önde gelen bir antropolog.
OUR GUIDE IS PROFESSOR GIL HERDT, THE FOREMOST ANTHROPOLOGIST WORKING IN THE COUNTRY.
Bu ülkede işler böyle yürüyor.
That's how it works in this country.
Bu ülkede çok partili bir sistemimiz var, Ulrik. Yeni Demokratlar'a verilen oylar, Yeni Demokratlar'a verilmiş demektir.
A vote for the New Democrats is a vote for the New Democrats.
Bay Palmer, şimdiye kadar sizi memnuniyetle karşılayan bir ülkede sergilemiş olduğunuz duygusuz tavır karşısından dehşete düştüm.
Mr Palmer, I am appalled at your callous attitude towards a country that has hitherto welcomed you to its shores.
Sen başka ülkede doğmuşsun!
You were born in some other country!
Bu ülkede bazı olaylar olmuş olabilir!
Some incidents might have happened in this country!
Bir ize rastladık. Her çalışma saatinde, her ülkede, çizelgede bir yükseliş var.
At every work hour, in every country, there is a spike on the graph.
Hiçbir ülkede değiler.
They're not in any country.
... etnik gerilimin zaten üst seviyede olduğu bir ülkede bu olayın ne anlama gelebileceği üzerine sakin bir biçimde düşünmek gerektiğini belirtti.
... looking subdued and grim at the thought... of what this act could mean in a country already taut with racial tension.
Mindy, Amerika gibi böyle güzel bir ülkede hapishane sistemi hatalı.
Mindy, the American prison system is a blemish on an otherwise beautiful country.
Ama kuralları çiğneyenler hapse gitmeyecek ve tüm ülkede sadece dört müfettiş denetimde olacak.
But no prison for any employer who breaks the rules and only four inspectors to enforce them - four, for the whole country.
"Ulusal Uyanış Toplumu" Tasarladığımız şey ise seneye 1 Mart'ta yeni fabrika yasası yürürlüğe girdiği gün ülkede işleyen her fabrikanın çalışma saatinin sadece ve sadece 8 saat olmasını sağlamak.
The National Regeneration Society. And what we propose is this - that on the same date that the new factory act comes into force, March 1st next year, that every manufactory operative in the country shall work eight hours and eight only.
Bebeği o ülkede çocuğu olmayan bir aile evlât edinir. Neresi olursa artık. Hem başkalarını mutlu etmiş olursun.
Then the baby can be adopted by a childless couple in that country, wherever it may be, and they are made very happy.
Hasta sayımız üçe katlandı, ülkede ikinci sıradayız, bağışçılar art arda çek yazıyor ve bunu bana borçlusun.
Our patient base has tripled. We're ranked second in the country. Our donors can't write checks fast enough, in large part because of me.
Sorun şu ki, yedi farklı ülkede bu tanıma uyan 83 tane tesisleri var.
The problem is they have 83 facilities in seven different countries that match that description.
Bir ihtimal oradan canlı çıkarsanız Amerikalılardan nefret eden 25 milyonluk bir ülkede kalırsınız.
If, by chance, you make it out alive, you're stuck in a country of 25 million people who hate Americans.
Özgür bir ülkede yaşıyoruz.
Free country.
Siz ülkede mi kalacaksınız?
You stay at the homefront?
Garip bir ülkede tek başına kalmış ve korkmuş olan göçmenler...
Immigrants, scared and alone in a strange land.
Her ülkede aynı.
Same in every country.
Cinayet işlendiği vakit ülkede bile olmadığını daha yeni doğrulattık.
We were just able to confirm, a little while ago, he wasn't even in the country at the time of the murder.
Bu ülkede evlenemeyen birçok insan var ve ben mutlu olmak için beyaz bahçe çitlerine ve parmağında koca bir taşa ihtiyacı olan insanlardan değilim.
There are a lot of people in this country who can't get married either, and I'm not the kind of person who needs a white picket fence and a big rock on my finger to be happy.
Çin'in kendisi bile değişiyor. Ve o ülkede onu bozuyor.
China itself is changing and is corrupted by this country here.
Evet, bu sefer özensiz olmazsa tüm ülkede salgın olabilir.
Yeah, except this time being sloppy could cause a pandemic.
Bu ülkede Harvard'Iı zekâsına sahip olmanın değeri nedir?
What's the value of a Harvard genius in this country?
Bunlara rağmen, hapishanede 2 yıl geçirmekle yüzleşti tamamıyla yabancı olduğu bir ülkede.
Despite this, she was forced to spend 2 years in prison, in a country she is completely unfamiliar with.
Biliyorsun, bu ülkede tarafların izinleri olmalı.
You know, we live in a dual-party consent state.
Birisi kumlu çöl tipi bir arazide ; diğerleri ekinlerle yapılır, tasarımlar gerçekten de oldukça benzer ; hatta mesajlardan birisi oldukça benzer ki sanki farklı bir ülkede, yeni bir bölgede "güncellenmiş" gibidir.
Lines, one, yes, is made in, like, a sandy desert-type terrain ; the other's made in corn, but the actual designs are somewhat similar, and maybe even the message is a similar one,